TEMİZLİK / Prof. Dr. Öcal Oğuz

TEMİZLİK / Prof. Dr. Öcal Oğuz
24 Nisan 2020 - 15:19

TEMİZLİK

Sözlükler, temiz olma veya temiz tutma durumu, arılık, duruluk, paklık, saffet, nezafet olarak tanımlıyor. Bir de argoda ortadan kaldırma, yok etme, öldürme anlamı var ki, bahsi diğerdir.

Temizlik, eş veya yakın anlamlısı arı, duru, katışıksız, lekesiz, pak, münezzeh, necip, nezih, masum, suçsuz, saf, hijyenik; zıt anlamlısı ise, pis, pasaklı, lekeli, bulaşık, berbat kelimeleri olan “temiz”den türemiştir.

Kökeni Arapça “tamyiz” veya "temyiz" olan ve seçme, arıtma, ayıklama anlamına gelen bu kelimeyi Türkçe çok sevmiş olmalı ki, çok sevdiği ve çok kullandığı kelimelere tanıdığı isimden isim yapım ve isimden fiil yapım eklerini emrine vermiş; zenginleşip çoğalmasını sağlamıştır.

Atalarımız temizliği bedenden başlatarak, Asya bozkırlarında keçe evlerde yaşattığı ve şimdilerde "Saka Hamamı" adıyla meşhur olan hamam kültürünü, imparatorluk çağında geliştirerek üç kıt'ada sürdürmüş; bugünkü devletlerin yakıp yıkarak bitiremediği hamamlar inşa etmiştir.

Geleneksel evlerinde ise, abdesthane, gusülhane veya çağlık gibi özel banyo mekânları yapmışlardır. “Her gün hamamdan gelmek” türkülere, fıkralara yansıyan imalara neden olsa da, Türklerde hamam kültürü yazılsa ciltler dolduracak bir birikim sağlamıştır.

Bedenle birlikte mekân temizliğine de önem veren atalarımızın bu konudaki tavrı, “aslan yattığı yerden belli olur” atasözüyle ortaya konulmuştur. Türk evi, her zaman derli toplu ve düzenlidir. Çünkü kapıdan her an Hızır da girer, misafir de. Her Perşembe akşamı ataların ruhlarının ziyarete geldiği inancı da çok güçlüdür. Bütün bu nedenlerle kız istemeye gelenler özellikle dipte köşede toz var mı, lambanın şişesi isli mi diye bakarlar.

Bugün de yaşattığımız “ev terliği” kültürü, bir görenek ve ya gelenekten daha güçlü bir yaptırımın sembolüdür; adeta töredir. Geleneksel Türk evinde ve hayatında birinin ayakkabısıyla misafir odasına girmeyi hayal etmesi bile suçtur. Konuya “gezen pabuç” üzerinden bakılır; ev temizliğine dikkat edilir.

Hele şu kolonya ve şeker ikramımız var ki, temizlik beklentisinin “haddeden geçmiş nezaket” formuna dönüşmüş biçimidir. Şekerle olası ağız kokusunun giderilmesi, kolonya ile varsa el kirinin temizlenmesi, misafir ağırlama formunda büyük bir nezaketle sağlanır.

“Eski ve yamalı giymek ayıp değil, kirli giymek ayıp” sözü daha çocukluk çağında öğretilir. Fani dünyaya, gösterişe, lükse, mala, mülke boş vermiş bir Melameti veya Bektaşi dervişine bile kirli gömleği üzerinden takılmak isteyen fıkrayı ve meşhur cevabı hatırlayınız.

Temizlik konusunda atalardan öğrenilenler, İslam’la kazanılanlarla bütünleşmiş ve Peygamberimin “temizlik imandandır” hadisi, Türk kültürünün ve toplumsal hayatının merkezinde yerini almıştır.

Mevlana’nın “misafir gelecekmiş gibi evini, ölüm gelecekmiş gibi kalbini temiz tut” veya Hacı Bektaş Veli’nin “kendini temizleyemeyen başkasını temizleyemez” sözleri, bu terkibin neticesinde doğmuş ve yüzyıllardır toplumda karşılık bulmuştur.

Mevlana’nın “kalbini temiz tut” öğüdünün belki de en yalın ve saf anlatımı “aslım paktır hiç kin yoktur özümde” diyen Çubuk türküsünde karşımıza çıkar. Onun için iyi insanları, iyilikseverleri “temiz kalpli” diye niteleriz.

Türk kültüründe ekmek, hem nimettir hem de kutsal. “Ekmeksiz” veya “nankör” diye başlayan kargışlar ile “tuz ekmek hakkı” deyimi bunu hatırlatır. Bugün bile sofraya oturmadan önce ve kalkınca ellerimizi yıkamamız, bu saygının göstergesidir; günümüz için de hijyenin ta kendisidir.

Namaz için günde beş vakit alınan abdestler, İslamiyet’in gereği olduğu kadar Türklerin, ibrik-leğen ve şadırvan üzerinden yarattığı bir temizlik estetiğidir. Onun içindir ki, pek çok kültürde dışarıda sular şırıl şırıl akmasına rağmen, cami içindeki taşlarda teyemmüm yapılarak namaz kılınırken, Türk kültürü teyemmümü “zinhar su yoksa” şartına bağlamıştır.

Hamamlar, şadırvanlar ve çeşmeler, Türk kültürünün su üzerinden yarattığı medeniyetin temizlik sembolleri, heykelleri ve mimari şaheserleridir. “Hayrat”, “sebil” gibi kelimeler, bu medeniyetin temizlik üzerinden yarattığı yardımseverliğin ve estetiğin adıdır. “Su gibi aziz olmak” böyle durumlarda söylenen ve hak edilen bir alkıştır.

Korona günlerinde bütün dünyada tuvalet kağıtlarına hücum edilirken, bizde bu ihtiyacın ikincil planda kalması, daha çocukluktan edindiğimiz taharet kültüründe aranmalıdır. Bizler, bu konuları ağzımıza almayı pek sevmeyiz ama taharet kültürümüz ve sonrasındaki el temizliğimiz dünyaya destan olmuştur. 16. Yüzyılda Türkiye’ye gelen Hans Dernschwam’ın İstanbul ve Anadolu’ya Seyahat Günlüğü adlı kitabındaki eğlenceli ve hayretlerle dolu satırları okumak gerek.

Temizlik bizim için bu kadar öneli olduğu için iftiraya “karalamak” veya “kara çalmak”; suçsuzluğun anlaşılmasına “aklanmak”, veya “temize çıkmak” deriz.

Borcu ödemek “hesabı temizlemek”, ödenmiş borçlar sonrasında veresiye defterini veya alelacele alınmış ders notlarını yeni bir deftere yazmak ise “temize çekmek” olarak deyimleşmiştir.

Bizde “nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir” sözünün sonunda “temiz bir dayak” gelir; bitmemiş, tamamlanmamış hesaplar “temize havale edilir”, bu dünyada hakimin, öbür dünyada mutlak hakimin adaletine teslim olunur.

Türk kültüründe temiz kelimesi kullanılarak utanmaza, arlanmaza söylenen “ar namus tertemiz” ifadesi kadar anlamlı başka bir ironi örneği bulamazsınız.

Birleşmiş Milletler, UNICEF aracılığıyla 15 Ekim’i “Dünya El Yıkama Günü” ilan etmiştir. En az günde beş vakit ve üç öğün altı defa elimizi yıkadığımızı dikkate alırsak, el yıkama günü bize latife gibi gelir.

Bu örneklerin gösterdiği gibi korona günlerinde hijyen ve el temizliği bakımından çok avantajlı bir kültüre sahip olduğumuz açıktır ama, bütün bu temizliğimizi dostla, arkadaşla, misafirle el ele, diz dize, kol kola, yan yana geçecek vakitler için yaptığımız da unutmayalım.

Hasılı kelam çok temiziz ama çok sosyaliz. Kimi kültürlerin mesafeli duruşları yanında, karışıp kaynaştığımız o kadar törenimiz, şölenimiz, şenliğimiz var ki... İşte bizim dayanılmaz çelişkimiz ve koronavirüsle zor imtihanımız.

Prof. Dr. Öcal Oğuz

 

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum