Tarihi tecrübemiz ve Yeni Türkiye

Prof. Hanioğlu sonuçlara bakarak böyle söylüyor ama 'kesin hüküm' içeren bir genelleme yapmamalıydı

Tarihi tecrübemiz ve Yeni Türkiye
13 Mart 2013 - 22:11 - Güncelleme: 13 Mart 2013 - 22:25

Bir süredir 'Yeni Anayasa' bağlamında 'ortak tasavvur' hakkında konuşuyoruz. Lakin ortak tasavvurun hangi değerler üzerine bina edileceği hususundaki kafa karışıklığımız devam ediyor. Maalesef , Abdülhak Hamid'in dediği gibi 'bu memlekette efkar-ı umumiye yok, hissiyat-ı umumiye var'.

Mesele sadece hissiyetle çözülmüyor, hissiyatın fikir kalıbına dökülmesi ve dört başı mamur şekilde kendisini göstermesi de gerekiyor. Halihazırda, etnik milliyetçiliğin(Kürt milliyetçiliği) meydan okuması Yeni Anayasa arayışının en büyük handikabı.

'İslam kardeşliği (uhuvvet-i diniye)' etnik kitlenmeyi açacak bir anahtar olabilir mi? 'Sabah' yazarı Prof. Şükrü Hanioğlu'na bakarsak, İslam kardeşliğinin çatışmanın yoğunluğunu azaltıcı etkisi inkar edilemezse de, bunun Arnavut ve Arap milliyetçiliklerinin gelişimlerinde de görüldüğü gibi, ortak tasavvura dönüştürülmesi imkansızdır.

Prof. Hanioğlu sonuçlara bakarak böyle söylüyor ama 'kesin hüküm' içeren bir genelleme yapmamalıydı. Tarihte İslam kardeşliğinin pek çok müşkili çözdüğü dönemler az değil. Bencilliği kışkırtan Kapitalizmin insanın doğasına müdahale ederek karşımıza çıkardığı 'parçalanmışlık' nihai bir yenilgi değildir. Belki de işe, kadim geleneğimizi ve tarihi tecrübemizi hatırlamakla başlayabiliriz. George Santayana'nın dediği gibi 'yalnızca tecrübemizi biliriz ve bilebiliriz'.

Osmanlı son döneminde Arnavut ve Arap muhalefetinin talepleri pekala karşılanabilirdi. Ne ki bu etnik meydan okumalara karşı dönemin yöneticileri kifayetsiz kaldılar ve uzlaşma ihtimalini ortadan kaldırdılar.

Yeni Nizam

Malazgirt sonrası Anadolu'daki hıristiyan halk İslam tarafından kazanılmıştır. 'Yeni Nizam'ın adaleti sayesinde halkın bir kısmı müslümanlaşırken, bir kısmı -otoriter sistemle bütünleşerek yozlaşan- Bizans Kilisesinin baskısından kurtularak kendi mezheplerinde kalmışlardır.

Diğer taraftan Haçlı Seferleriyle başlayan büyük meydan okumaya başarılı şekilde cevap veren Selahaddin Eyyubi iktidarında Suriye'deki şii müslümanların büyük kısmı sünnileşmiştir. Çürümüş Fatimi iktidarının son bulmasının ardından Mısır'da da benzer gelişme yaşanmıştır.

Haçlı Seferleri sırasında maruz kaldıkları haysiyet kırıcı durumdan kendilerini kurtardığı için, düşman kamplara bölünmüş halde olan şii ve sünni müslümanlar Selahaddin'in nizamıyla bütünleşmişlerdir. İnsanlar 'adalet', 'haysiyet' ve 'güven' içinde yaşadıkları hissine sahip olduklarında kendilerini 'kimin' yönettiğine değil 'nasıl' yönettiğine bakıyorlar.

Uhuvvet-i diniye

Müslümanlıkta herşey 'uhuvvet-i diniye'ye istinat ettiğinden pek çok müşkil 'adalet'in teminiyle çözülmüştür. Uhuvvet-i diniye adaletle teşvik edilir, güçlenir. Yönetimler zulüm ile anılmaya başladıklarında ise her toplululuk kendi yoluna gider.

Anadolu'daki bin yıllık müşterekliğimizin ifadesi olan müslümanlığımız, elbette sorunlarımızın çözümünde anahtardır. Buna inanmak yetmez, güçlü şekilde göstermek gerekir. Ta ki, Türkler de, Kürtler de mutluluğu birbirlerinden kopmakta değil bütünleşmekte aramaları gerektiğini anlasınlar.

Uhuvvet-i diniye ile kardeş olan Türkler ve Kürtler arasında bir 'ortak menfaat' ve 'ortak zarar' kanaatinin yerleşmemesi halinde huzuru bulamayacağız. Şeyh Sadi-i Şiraz'i şöyle demişti: 'Ademoğlu bir diğerinin uzvudur ki onun yaratılışı aynı cevherdendir. Zaman bir uvza dert getirirse diğer uzuvlarda karar kalmaz'.

Üstad Şirazi'nin sözleri sadece bir milleti değil bütün insanlık alemini kapsıyor. Ortak tasavvurumuzun Allah'tan ve ahlaktan yoksun kapitalist küresel sistemin yaşadığı ölümcül krizin meydan okumasına karşı da bir cevap olması icap eder. Tarihten biliyoruz ki zamanının türlü meydan okumalarına cevap veremeyen devletler ve imparatorluklar dağılıp gitmişlerdir.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum