TALHA FORTACI: İBRAHİMİ ANLAMAK

;”Ya rabbi benim her şeyim senin, benimle senin aranda dünyalık hiçbir şey yok, ben kendimi sana adadım, ben sana kurban oldum” diyebiliyorsak, işte kurban o kurban ola… Yoksa kurban kesmek sembolik bir olay, törensel bir davranıştır.

TALHA FORTACI: İBRAHİMİ ANLAMAK
22 Ekim 2013 - 19:49

                                              İBRAHİMİ ANLAMAK

 

Hayatımızdan bir kurban bayramı daha geldi geçti. Hali vakti yerinde olanlarımız kurbanlarını kesti. Maddi durumu elvermeyenler ise bu ibadetten mahrum kaldı. Her zaman olduğu gibi bu bayramdan önce de camilerimizde vaizlerimiz halkı bilinçlendirmek adına, kurbanın ifade ettiği manadan, kurbanın amacından, kurbanlık hayvanın nasıl olması gerektiğinden, kimlerin kurban kesmesi lazım geldiğinden, gerçekte kurban ettiğimiz şeyin nefsimiz olduğundan bahsettiler. Kurban kesmenin aslında Allah’a yaklaşmanın bir vesilesi olduğunu bize anlattılar.

Her ibadetin kedine göre derin manaları olduğu gibi, kurban ibadetinin de kendine has manaları var. Mesela kurban Allaha yaklaşmaktır diyoruz ama bu nasıl bir yaklaşmadır, fiziksel olarak kurban kesmekle Allaha yaklaşmanın nasıl bir alakası olabilir hiç düşündük mü? Veya bu yakınlaşma nasıl bir yaklaşmadır, her kurban kesen Allaha yaklaşmış mı olur? Kurbanı anlayabilmek, içerdiği derin manaları kavrayabilmek için bu sorulara cevap vermek zorundayız. Ben bu sorulara cevap bulabilmek için zihnimi zorladığımda, beynimin beni yönelttiği tek şey Hz İbrahim ile İsmail arasında geçen olay oldu. Çünkü kurban ibadeti onların yaşadıkları ağır imtihan sonucu bizlere miras kaldı. O halde anladım ki önce Hz İbrahim’i, önce Hz İsmail’i anlamalıyım.

 

Kıssayı hepiniz biliyorsunuz. Fakat ben hatırlatma amaçlı bir özet vermek istiyorum. Bildiğiniz gibi Hz İbrahim evlat hasreti çekiyordu, bir çocuğu olması için rabbine devamlı yalvarıyordu. Eşinin ve kendisinin yaşları iyice ilerlemiş ve artık bu talebinin gerçekleşmeyeceğini düşünmeye başlamıştı. Tam o dönemde Allah onu bir çocukla müjdeledi, Hz İbrahim buna inanamadı, şayet bir çocuğu olması durumunda onu Allaha kurban edeceğine dair rabbine söz verdi. Bundan sonra Hz İsmail dünyaya geldi. Bebeklik dönemini, çocukluk dönemini atlatıp bilinç kazandığı bir yaşta babası Hz İbrahim ona Allah’a verdiği sözü anlattı. Yani onu kurban etmesi gerektiğini söyledi. Bunun üzerine Hz İsmail hiç itiraz etmeden babasına sözünü tutmasını kendisini sabredenlerden bulacağını söyledi.

 

Olayın özeti bu şekildedir. Yalnız üzerinde durmamız gereken çok önemli noktalar var. Önce Hz İbrahim’den başlayalım; öncelikle o, yıllarca evlat hasretiyle yanmış tutuşmuş bir insan. Peki, bir evladı olacağı müjdesini alınca neden onu Allaha kurban edeceğini söylüyor. Burada bir çelişki yok mu, sorusunu sorabiliriz. Ama bunu anlamamız için biraz daha derinlemesine düşünelim. Evet, Hz İbrahim yıllarca rabbinden bir evlat istedi, daha sonra yaşlandı. Ve çocuğu olması durumunda onu Allaha kurban edeceğinin sözünü verdi. Yani Hz İbrahim şunu söylemiş oldu;”Ya rabbi ben senden bunca zaman bir evlat istedim ama hiçbir şey benim sana olan sevgimden, benim sana olan muhabbetimden, benim sana olan sadakatimden, benim sana olan saygımdan daha önemli değil. Yani senle benim aramda dünyalık hiçbir şey olamaz. Ben senin için evladımdan dahi vazgeçerim. Benim için vazgeçilmeyen yegâne varlık sensin”

 

 Hz İbrahim’in kendisine karşı bu bağlılığını gören yüce Allah onun evladını kurban etmesine izin vermedi ve o anda ona bir koç gönderip koçu kurban etmesini istedi. Burada Hz İsmail’in rolü de çok önemli. Böyle bir durum karşısında babasına:”Yahu sen nasıl bir babasın, insan kendi evladını kurban eder mi, nasıl böyle bir şey düşünebilirsin?” demedi. Tamamen teslim oldu ve Allaha olan bağlılığını o da gösterdi. Aslında onlar kendilerini kurban ettiler Allah’a.  O zaman oturup bir düşünmemiz ve kendimize şu soruyu sormamız gerekiyor; acaba bizde Allah adına her şeyimizden vazgeçebilir miyiz? Öyle evlat filan değil, en basit bir dünya malından dahi vazgeçebilir miyiz Allah için? Ya da yalandan, iftiradan, gıybetten, kem sözden, aldatmadan her türlü kötü işlerden ne kadar uzak durabiliriz? Allah aşkına? Yani kurban olabiliyor muyuz Allah’a? Yoksa her türlü günaha girip, her türlü kötülüğü yapıp, Allahın hoş görmediği her ameli işleyip sonra kurban bayramında kurban keserek, onunda etinden fakir fukaraya “beğenmediğimiz” yerlerini dağıtıp, kalanını dolabımızda saklayarak kurban ibadetini yerine getirdiğimizi mi zannediyoruz? Eğer günlük hayatımızda günahlardan sakınıyorsak, Allahın emirlerini yerine getirmeye çalışıyorsak, yani ;”Ya rabbi benim her şeyim senin, benimle senin aranda dünyalık hiçbir şey yok, ben kendimi sana adadım, ben sana kurban oldum” diyebiliyorsak, işte kurban o kurban ola… Yoksa kurban kesmek sembolik bir olay, törensel bir davranıştır.

 

Şimdi dolapları açıp bakalım, etlerin yüzde kaçı dolapta, ne kadarı bir fakirin kursağında???

                                                                                                   21.10.2013 TALHA FORTACI

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Günün Başlıkları