Sultan Vahdettin'in kara kutusu bulundu

Son Osmanlı padişahı Vahdettin'in başyaveri ve sırdaşı Avni Paşa'nın hatıratı yıllar sonra araştırmacı Osman Öndeş tarafından bulunup yayımlandı. Avni Paşa Anlatıyor isimli kitapta, Vahdettin'in yanı sıra Mustafa Kemal Paşa, İsmet İnönü, Damat Ferit Paşa, Rauf Orbay gibi tarihi kişilikler hakkında anılar ve yakın tarihe bakışı değiştirecek birbirinden ilginç anektod ve iddialar var İbrahim Altan-Sabah Gaz.

 Sultan Vahdettin'in kara kutusu bulundu
29 Ocak 2012 - 14:06

Geçtiğimiz hafta yayımlanan bir kitap gündeme bomba gibi düştü. Son Osmanlı padişahı Vahdettin'in başyaveri ve sırdaşı Avni Paşa'nın hatıratı yıllar sonra bulunmuş ve tam metin olarak yayımlanmıştı. Hatırat, son dönemle ilgili çok önemli bilgi ve iddialar içeriyordu. İnternet siteleri, Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a çıkmadan önce Kur'an-ı Kerim'e el basarak ettiği yeminin metnini bu kitaptan alarak yayımladı. Köşe yazarları çeşitli boyutlarıyla bu kitabı ele aldı. Timaş Yayınevi tarafından yayımlanan kitabın adı: Vahdettin'in Sırdaşı Avni Paşa Anlatıyor. Kitabı edinip okuduk ve hatıratı bulup yayına hazırlayan Osman Öndeş'ten görüşme talep ettik. Öndeş, deneyimli bir yazar ve sürekli basın kartı sahibi bir gazeteci. Türkiye onu ilk olarak Günaydın gazetesi için yazdığı Osmanlı tarihini konu alan çizgi roman tefrikalarıyla tanıdı. Bu tefrikalardan bazıları Türkan Şoray ve Fatma Girik gibi aktristler tarafından filme çekilmek istendi. Son Saat, Milliyet, Hürriyet, Dünya, Referans, Hayat Tarih, Hayat Mecmuası, Belgelerle Türk Tarihi, Atlas Tarih gibi gazete ve dergilerde sayısız makalesi; kitapları Boğaziçi, Yağmur, Altın, İş Kültür, Remzi, Hürriyet, Milliyet, Yapı Kredi gibi yayınevleri tarafından yayımlandı. Lloyd's of London Press, Informa, Seatrade, Shipbroker, International Journal of Transport gibi dergilerin Türkiye temsilciliğini yaptı. Öndeş aynı zamanda Deniz Harp Okulu'nu birincilikle bitirmiş bir deniz subayı. Gemi komutanlığına kadar yükselmişken kendi isteğiyle istifa edip emekli olmuş. Avni Paşa'nın hatıratını 'vicdani bir borç olarak' takdim etmesinin temelinde bu da yatıyor olabilir. Ne de olsa Paşa'nın son görevlerinden biri bahriye nazırlığı idi. Kendisiyle konuştuk.
- Kimdir Avni Paşa ve hatıratı niçin önemlidir?
- Avni Paşa, bahriye nazırlığı ve padişah başyaverliği yapmış önemli bir şahsiyetti. Osmanlı devletinin yıkılış ve Cumhuriyet'in kuruluş sürecinde yaşananlara şahit olmuştu. Yaveri olarak Türkiye'deyken ve bir dostu olarak İtalya'ya gittikten sonra, son padişah Vahdettin'in çok yakınında bulunmuştu. Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Damat Ferit Paşa gibi eski ve yeni dönemin bilinen şahsiyetlerini şahsen tanıyordu. Onlarla birçok defalar buluşmuş, görüşmüş, ülkenin durumu ve geleceği hakkında fikir alışverişinde bulunmuştu.
- Nasıl ulaştınız hatırata?
- Hatıratının olduğu biliniyordu ama hiç yayımlanmamıştı. Avni Paşa'nın torunlarından Semih Baki, İskenderun'da yaşayan arkadaşım Antuvan Makzume'nin damadıdır. Bu vesileyle ulaştım kendisine. Hatırat üzerinde çalışmak isteğimi bildirdim. Olumlu karşıladı. Ailenin diğer fertleriyle görüşerek notların bir nüshasını benim için temin etti.
- Bu hatırat aile fertleri tarafından biliniyor ve bugüne kadar yayımlanmıyor. Niye?
- Çünkü Avni Paşa, 150'likler olarak bilinen listeye alınıyor ve bir bakıma hain ilan ediliyor. Aile fertlerinin bir kısmı Türkiye'de yaşayan, ticari ve sosyal hayatta başarılı olmuş kişiler. Dedeleri hakkında oluşabilecek yanlış bir algının hayatlarını olumsuz yönde etkilemesinden korkuyorlar. Bir de Türkiye'deki siyasi ve tarihi tartışma ortamının daha hoşgörülü hale gelmesiyle de yakından ilgili bir durum şimdi yayımlanabilmesi.
- 150'likler listesine alındığına göre Avni Paşa bir vatan haini miydi?
- Söylediğiniz liste Cemal Kutay'ın tabiriyle tam bir faciadır. Lozan Anlaşması'nda 'Türkiye Hükümeti'nin 150 kişinin yurda girişini ve orada oturmasını yasaklayabileceğine' dair bir madde var. 150'likler ismi buradan geliyor. Bunun üzerine bir 'hain belirleme' süreci başlıyor. İşin komikliği de burada zaten. 149 ya da 151 değil; ille de 150 kişi olacak. Bunun üzerine o zamanın Genelkurmay'ı ve Emniyet Genel Müdürlüğü ayrı ayrı listeler hazırlıyor. Birinde 300, diğerinde daha fazla isim var. İşin ilginç tarafı bu listelerin ikisinde de Avni Paşa'nın ismi yok.
- O zaman nasıl giriyor bu listeye?
- Milletvekili Topçu İhsan Bey'in zorlamasıyla oluyor. İhsan Bey bir zamanlar Avni Paşa'nın emrindeki birliklerde görevli bir subaydır. Avni Paşa tarafından tespit edilen bir usulsüzlüğü nedeniyle cezalandırılmış. Bu yüzden Paşa'ya husumet besliyor. Bir diğer mebus arkadaşını da yanına alarak onun adını son dakikada listeye ilave ettiriyor. Şunu da söylemem lazım. Bilahare Eryavuz soyadını alan bu İhsan Bey, Yavuz zırhlısının onarımı için havuz alımı sırasında bir Fransız şirketinden rüşvet aldığı iddiası ile Yüce Divan'da yargılandı ve 1928 yılında hüküm giydi. Olay tarihe Yavuz-Havuz Yolsuzluğu olarak geçti. Hatta verilen karar, Yüce Divan'ın Cumhuriyet tarihinde verdiği ilk mahkumiyet kararı oldu. Bu karar nedeniyle 26 Ocak 1928 tarihinde İhsan Bey'in milletvekilliği düştü. O da soyadını Topçu olarak değiştirdi

 

SULTAN VAHDETİN 'İN KENDİSİNİ HATALI BULDUĞU ÜÇ KONU NEYDİ?
Sultan Vahdettin, Türkiye'yi terkettikten sonra İtalya'ya gitti ve ölümüne kadar San Remo'da ikamet etti. Avni Paşa, ondan dokuz ay önce Ankara hükümetinin ve İstanbul'daki politik hasımlarının baskılarına dayanamayarak hem padişah yaverliğinden ayrılmış hem de Romanya'nın Köstence kentine göç etmişti. Vahdettin, San Remo'ya yerleşince Avni Paşa'yı davet etti. Paşa da bu davete icabet ederek ailesini alıp padişahın yakınlarında bir yere yerleşti. Hatırat okunduğunda bu günlerde Vahdettin'le Avni Paşa'nın uzun uzun dertleştikleri anlaşılıyor. Bu sohbetlerden birinde eski Sultan ona 'üç hata'sını itiraf ediyor: 'Sultan Reşad'ın ardından saltanat makamını kabul etmek; başta Ferit olmak üzere mütareke döneminin Tevfik, İzzet, Ali Rıza, Salih gibi paşalarına bel bağlamak ve Türk milletinin asırlardır hükmetmekte olan Osmanlı saltanatını yıkanlara biat edeceğine bir türlü inanmamak.' Kitapta ayrıntılı olarak da anlatıldığı üzere Vahdettin, Sultan Reşad'ın ölüm haberini aldıktan sonra tahta geçmeye istekli olmamış; Talat ve Enver paşalar tarafından adeta zorlanmış. Padişahlığı boyunca çevresinde bulunan yönetici zümreye güvenmemiş. Ve son olarak hakkında: "Mustafa Kemal Paşa ile Almanya'ya beraber gittik, yakından tanırım; hırsı ile zekasını gördüm. Hırsı zekasına galip gelirse kötü olur, zekası hırsına galip gelirse yararlı olur," dediği Mustafa Kemal Paşa'nın kendisine reva gördüğü muameleden büyük üzüntü duymuş. Ömrünün son yıllarını yoksulluk içerisinde geçirdiği halde 'vatanı sattı' denmesini kabul edememiş. Vahdettin'in ölümünden sonra İtalya'dan ayrılan Avni Paşa 1934 yılında Lübnan'ın Cünye kentinde öldü ve mezarı Cünye'de bulunuyor

GAZETECİ HASAN CEMAL, PADİŞAH MI OLACAKTI?
Kitapta birçoğu bugüne kadar pek gündeme gelmemiş ve duyulmamış birbirinden ilginç anı ve anektodlar var. Bunlardan bazıları şöyle:
Kitapta, Filistin cephesinde yaşananlar anlatılıyor. 7. Ordu komutanı olarak bu savaşta görev alan Mustafa Kemal Paşa'nın da aynı cephede savaşan diğer ordu komutanlarıyla birlikte bu hezimetten sorumlu olduğu ima ediliyor. Daha da önemlisi Şam'ı savunmakla görevlendirilen Albay İsmet'in (İnönü) 'Sorumluluklarını, görevini ve Şam'ı yüzüstü terk edip, kendi kararıyla Halep'e firar ettiği ve oradan da İstanbul'a kaçtığı' anlatılıyor. Avni Paşa daha da ileri giderek 'İzmir'e girilmesi sırasında Yunanlı komutanlar bile askerleriyle birlikte teslim oldular; bizim komutanlar askerleri teslim edip kendilerini kurtardılar' anlamına gelecek sözler söylüyor.
Mustafa Kemal Paşa, Filistin cephesinden dönüşünde Avni Paşa'yla aynı trende yolculuk yapmıştır. Bozgundan sonra İstanbul'la haberleşen Atatürk, Fethi Bey'in (Okyar) Dahiliye Nazırı, kendisinin de Harbiye Nazırı yapılmasını istemiştir. İzzet Paşa, bu taleplerin kabul edildiğini bildirir kendisine. Atatürk ayrıca savaşın kaybedildiğinin kabul edilip mütareke yapılmasını da önermiştir. Tren, İstanbul Maltepe'ye ulaştığında aldıkları bir gazeteden İzzet Paşa kabinesinin düştüğünü ve yerine Tevfik Paşa'nın getirildiğini okurlar. Mustafa Kemal Paşa üzüntüsünü gizlemez.
Avni Paşa'nın ikisinde de bulunduğu Damat Ferit Paşa hükümetleri hakkında yakından gözlemleri var. Bu hükümetlerin ölünün 'techiz ve tekfini' yani gömülmeye hazır hale getirilmesiyle görevli hükümetler olduğunu yazıyor. Avni Paşa'nın hatıralarında Ferid Paşa'nın kişiliği ve hayat tarzı ayrıntılı bir şekilde ele alınarak adeta bir portresi çıkarılmış. Okuduğunuzda Cumhuriyet döneminde vatan haini ve mürteci olarak tanımlanan paşanın, dinle diyanetle ilgisi olmayan, Batı terbiyesiyle yetişmiş bir Frankafon olduğunu anlıyor ve şaşırıyorsunuz.
Kitaptaki önemli ayrıntılardan biri de Sevr adı verilen anlaşmanın hukuki olarak hiçbir zaman yürürlüğe girmediği. Bakanlar Kurulu hatta Şurayı Saltanat tarafından kabul edilmesi istenen anlaşmayı padişah Vahdettin kesinlikle onaylamıyor ve Lozan görüşmelerine kadar İtilaf güçlerini oyalıyor. Padişah onaylamadığı için anlaşma hukuken geçerlilik kazanmıyor.
Şehzadelerden biri olan Ömer Faruk Efendi, Anadolu'daki mücadeleye katılmak için Ankara'ya doğru yola çıkıyor fakat Ankara'dakiler tarafından İnebolu'dan geri çevriliyor.
Bolşevik İhtilali'nden sonra Sovyetler Birliği tarafından Türkiye'nin Paylaşılması adlı bir kitap yayımlanır. Bu kitapta Çar'ın dışişleri bakanlarından Sasanof'un bıraktığı evraka dayalı olarak anlatılan bölümde, gazeteci Hasan Cemal'in dedesi Cemal Paşa ile ilgili bir iddia vardır. Bu iddia Arapçaya çevrilerek Suriye'de bir gazetede yayımlanır. Buna göre İtilaf devletleri, İttihatçıların üç paşasından biri olan Cemal Paşa'yı diğerlerinden kopararak Sultan Reşad'ın yerine padişah yapmayı planlamışlardır. Cemal Paşa bunun karşılığında devleti Alman ittifakından çıkaracak ve İtilafçılara yönelik isyanları onlardan aldığı silah ve cephane ile bastıracaktır. Bu teoriye göre Osmanlı hanedanının yerini Cemal Paşa hanedanı alacak, padişahlık Cemal Paşa'dan oğluna ve torunlarına geçecektir. Zayıf da olsa bu iddianın gerçekleştiğini ve Milliyet yazarı Hasan Cemal'in gazeteci değil de padişah olduğunu bir anlığına düşünmek ister misiniz?




 

 


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum