SONA ULFANOVA: Mürekkep lekesi ve önlük
Mürekkep lekeli önlük - benim ilk duygum- galiba yanlış yerde ve yanlış alandayım.
Mürekkep lekesi ve önlük
Mürekkep lekeli önlük - benim ilk duygum- galiba yanlış yerde ve yanlış alandayım. Ben mutluydum ve ilk kez okula sırf bu lekeyi alıp ta annemin haksız gazabına mı dönmek için gittim! O uzaktan süpürge ile beni tehdit edince, ruhum sessizce dışardan bu saçmalığı izliyor. Bu yabancıların arasında burada ne yapıyorum -düşünüyorum ben. Ve intikam için korkunç planlar kafamdan geçiyor ; ya faşistler annemi öldürsün, ya da beni uzaylılar götürsün. Bu kötü duygularımın yanında benim gerçek evimin uzaklarda olduğu hissine kapılıyorum.
Şimdi ise annemin hayatı hakkındaki her şeyi öğrendiğim zaman bu kadını çok seviyorum ve üzülüyorum onun için. Aklım bile alamıyor, o nasıl 20 kilometre yaya kocasının evine gider, başkalardan hiç görmediği kocasının nasıl göründüğünü sorardı ve 2 sene ne hislerle hiç tanımadığı kişiyi beklerdi . Bütün özüm haksızlığa karşı isyandaydı. Dünyaya erkek olarak gelmediğim için ve annemi koruyamadığım için kendimi çok suçlu hissediyordum . Çünkü annem kızlarına sebep kendini feda etti. Sadece şimdi her sağlıklı doğan bebek için sevinirler. Ama o zamanlar arka arkaya dört kız çocuğu doğurmak kocasına ihanet etmek sayılırdı. Dedem her zaman babamdan güzel eşinden boşanmasını isterdi. Babamın yeğenleri bile onun hayatını zehire batırırdılar.
Ben okulu sevmedim. Bayramlara masumiyet olduğum için. Ülkenin Zafer Bayramının geçit törenleri büyük bir görkem ile yürütülmekteydi. Öğrenciler gazi dedeleri hakkında yazıyorlardı. Sovyetler Birliği'nin kahramanları karelerin arasında hiç Türk bulamadım. Benim söyleyecek hiç bir şeyim yoktu. Büyük Vatanseverlik savaşına 40.000 türkün katıldığını ve sadece 15.000’in geri döndüğünü kimse yazmazdı . Sovyetler Birliği Kahramanlarından 7 sinin türk olduğunu kimse bilmezdi. Hepsi Azerbaycanlı olarak yazılmıştılar. Ama onlardan değildiler. Yıl başında babam Noel ağaçı süsleme izni vermezdi. Müslüman geleneği olmadığı için. Hep Rus olmak isterdim. Benim en sevdiğim öğretmenim, Olga Aleksandrovna Loseva bizi severdi ve bizim düşünme marifetimizi geliştirmemize yardım ederdi. Rus edebiyatını, kompozisyon yazmayı, okumayı çok sevdim. Yazar olmak istedim.
1961 yılında şehir içinde hayvan barındırmayı yasaklayan bir kararname çıktı. Bizim aile şehirde yaşamaya devam ederken, akrabalarımızın çoğu köye taşınmıştı. Büyük aileler evlerinde hayvan beslemeden hayatta kalamazdı. Onlar zorluklardan korktular ve çocuklarını kaliteli eğitimden mahrum bıraktılar. Sürgün en çok toplum aydınlığını vurdu. Yeni aydınlar neslini yetiştirmek zor oldu. Biz uluslararası komşuluğun içinde büyüdük, ve kendi ana dilimizi- Türkçeyi bilmiyorduk. Ben kendi ana dilimi çok öğrenmek isterdim, güzel şiirleri dedeme anlatmak isterdim. Dedemin söylediği Kur’n ayetleri bana 1001 masal gibi geliyordu.
60’lı yıllarda sürgün edilenler Kafkasya’ ya dönmeye başladılar. Akrabalar toplanıp bu konuda yüksek sesle konuşurdular, ama biz çocuktuk konuyu anlamıyorduk. Bizde kavga olacağını düşünüp, benim misafirlerin sınıf arkadaşlarım böyle anlarda hızla benim evimden gitmeye çalışıyorlardı. Kafkas halkının sesleri güçlüydü. Hem de hararetli.
Babam ailemizi Kafkasya'ya götürdü. Vatanına yakın yere. Biz orada 20 gün boyunca, neredeyse tüm paramızı harcadık. Ben orda ki esnafı hiç sevmedim - onlar bize para üstü hiç vermezdiler. Ve bize yabancı gibi davranırdılar. Hepimiz komşularımızı özledik ve geri döndük. Ancak onlara da değil, şehre de. Dedemizin köyüne dönmemiz bizim için ana dilimizi öğrenme fırsatımız oldu, ve bu bizi sürgün edilen Türklerin gerçek hayatına yaklaştırdı. Biz, şehirliler, bu cehalet dolu zor bir hayatın karşısında savunmasız kaldık. Yüzlerce yetenekli kızlar ve erkekler eğitim alma yerine, günlük ekmeklerini düşünmek zorundaydılar. Onların vahşeti ve kabadayılığı, milletin aşağılık kompleksten geliyordu. Nazik olmak zayıflık olarak kabul ediliyordu.
Yeni yerde kader merdiveni bizi aşağıya götürdü. Ve gerçeksizlik duygusu artık beni terk etmeyecek. Mehriban teyzemin sözleri "Keşke ellerim ayaklarım olmasaydı da erkek olsaydım," artık bu sözler benim için de söylenmiş oldu. O zamanlar kadının erkek çocuk doğurması ona sevgi ve saygı getirirdi, ona göre 4 kız çocuk sahibi benim annem dedemden ne bekleyebilirdi ki. Kız çocuklarından acele kurtulmaya çalışıyorlardı - erken evlendirirdiler, sanki başka bir aile için işçi yetiştiriyorlar gibi. Kızları kolaylıkla eş olarak kaçırırdılar. Kolayca da terk ederdiler ,doğrusu baba evine çolçocuklu gönderirdiler. Evlilikleri çoğu zaman kayıt altına almazdılar, imam nikah ta boşanmada erkeklere fırsat verirdi. Eğitimsizlik veya köy uzaklıktan haklarını koruyamıyordular. Nenem aile çöküşüne karşı Kafkasya’da, herkes hatta körler bile evliydi diye üzülürdü. Ve onun atasözü ‘’Köpeğin bile yılda bir kez bir ziyafeti var’’ en sık söylediği atasözüydü. İnsanlar köle gibi, çiftlikte ve tarlalarında çalışıyorlardı. Dinlenme sadece hastanede olurdu.
Ben bir fantastik kitapta bir ilkel kabilede gelinin seçme lüksünün var olduğunu okumuştum. Kızlar ve erkekler yılda bir defa bir alana toplanırlardı. Sonra adaylar farklı yönlere kaçardılar olası damatların tarafından yakalanmak için.
Dedemin köyünde, gelin kaçırma çok ta nadir değildi. Orada genellikle görüşmeler düğünlerde olurdu, bazen kızın erkekle ilk görüşmesi kaçırma olayla sonlanırdı. Düğüne özenle hazırlanırdılar. Bir birinden uzak köylere dağılmış akrabalarımız için düğünler ve cenazeler tek uygun buluşma yeriydi. Gençler dans etme fırsatları beklerdi düğünlerde. Kendilerini göstermek ve başkalarını görmek için.
Benim Mehriban teyzem Brigitte Bardot gibi güzeldi. Onu 12 yaş ondan büyük çirkin bir komşusu kaçırdı. Teyzemi seven delikanlı yalvarırdı dedeme kızı geri getirsin diye. Ama bu doğru sayılmaz diye teyzemi artık bıraktılar öz kaderine. Bu mutsuz evlilikten 3 çocuk dünyaya getiren teyzem dayanılamaz haline isyan edip boşandı.Anne babasından destek bulamayınca kendini çocukları için feda edip kendinden 25 yaş daha büyük biriyle evlendi. Bu zor evlilikte de çok mutsuzdu kocası alkoliğin tekiydi. Bazen günlerce gelmezdi geldiğinde de yatağa giremeden evin kapısında da sızar kalırdı Ayık olduğunda da elinden gelen her şiddeti uygulardı. Boşanması 7 yılını aldı. Bu evlilik teyzeme 2 yeni çocuk ve bir ev sahipliliği verdi. O evde yerleşen çocukların yanı sıra onu savunmayan babası ve kör halası oldular. Onların hepsini beslemek gerekirdi. Hayat zorlukları yine teyzemi bırakmadı ve kızlarından biri çaresi olmaz bir derde düştü çünkü lösemi hastasıydı ve o günün şartlarında ne kadar yardım edilebilirdi ki 13 yaşına gelince vefat etti . Ve bütün hayat zorluklarına rağmen teyzem hayatla barışıktı ve şakalar yapardı evdekilere ; - ‘’Sizleri doktorlara götürene kadar en iyisi ve en kolayı hastaneyi buraya taşımak’ Bu kadının özel hayatı sıfır sayılırdı.
Ben hiç evlenmek istemiyordum. Moskova'da eğitim almayı düşünürdum. Ana dilimi öğrenip sevdiğim şiirleri Türkçeye çevirmem benim hayalimdi. Ama kızlar eğitim için evden uzağa gönderilmezdi.
Kaderden kaçan kimse var mı... Yazdıklarımı anlatmak için, benzer bir hayat yaşamalıydım. Yazar olamadım. Sadece cehalete direnişin bir örneği oldum. Benim teyzem Mehriban ihtiyarlarını kabristana yerleştirip çocuklarına yeni bir fırsat aramak için Türkiye ye göç etti. Torunları eğitime çok önem veriyorlar. Bu da yaşlı teyzeme büyük bir ümit veriyor.
Gençler artık farklı yaşayacaklar. ‘’Ahrın heyir olsun’’ en çok söylenen Ahıska atasözü. Bizim annelerimiz artık çizilmiş yollarından çıkamıyorlar. Böyle uzun dertli olan koşuşturmada onları nasıl durdurup farklı yaşamaya çevireyim! Şimdiye kadar hep "yağmurlu gün için" yatırım yaptılar. Biz ne yapalım ki artık sürgün korkularını bırakıp annelerimiz geleceğe iyimserlikle baksınlar ve başlarına gelen sınırsız cehalet asla geri dönmesin….
Ulfanova S.A
Çeviren Sayada PİRİYEVA
FACEBOOK YORUMLAR