SEYHAN ÇAĞLAR EMEN: AH KUDÜS, VAH KUDÜS

Kudüs, üç mukaddes inanç dinin kutsal saydığı bir şehirdir. İslamiyet de Mekke ve Medine’den sonra gelen kutsal bir mekan dır,

SEYHAN ÇAĞLAR EMEN: AH KUDÜS, VAH KUDÜS
11 Ağustos 2014 - 12:04 - Güncelleme: 13 Ağustos 2014 - 09:06

                         AH KUDÜS, VAH KUDÜS      

        Kudüs, üç mukaddes inanç dinin kutsal saydığı bir şehirdir. İslamiyet de Mekke ve Medine’den sonra gelen kutsal bir mekan dır, bu sebeple tarih boyunca Müslüman, Hristiyan ve Musevilerin hedefi olmuş, uğrunda yüz binlerce insan can vermiş, katliamlara, yakıp yıkmalara sahne olmuştur, dünya durdukça da hedef olmaya adaydır. Hazreti Ömer zamanında İslam orduları tarafından feth edilmiş, Haçlı seferleri sırasında devamlı el değiştirmiş ve her el değişiminde pek çok can feda edilmiştir.

       30 Aralık 1517 Salı günü Yavuz Sultan Selimin orduları Kudüs’ü Osmanlı topraklarına katmıştır, yatsı namazını padişah ve 12 bin asker ellerinde şamdanlarla Mescid-ül Aksa’da kılmışlardır, o yüzden ilk avluya 12 bin şamdanlı avlu denir. Kudüs, elimizden çıktığı 9 Aralık 1917 tarihine kadar 400 yıl dini, ırkı ve mezhebi ne olursa olsun hiç bir kimsenin burnu bile kanamamıştır, herkes kardeş olarak yaşamıştır, hiç bir kimse dışlanmamıştır. Sadece 2. Abdülhamit zamanında iki dini grup arasında bir anlaşmazlık çıkmış, olay padişaha intikal edince 2. Abdülhamit, Dağıstanlı Mustafa Fazıl Paşayı Kudüs e göndermiş, anlaşmazlığı sona erdirmiş, tarafları barıştırmış ve asayişi sağlamıştır.

        Sayın, Süleyman DEMİREL, başbakan iken kudüs’ü ziyarete gidince, Mescid-ül Aksa da Kudüs müftüsü ile görüşmüştür, müftü Efendi DEMİREL e "Osmalı gitti, huzur bitti, Osmanlı Kudüsü 2 nefteli çavuşla 400 sene adaletle yönetti." deyince DEMİREL"O 2 nefteli çavuşun arkasında İstanbul’da devlet, kamu kuvveti ve Türk ün adaleti vardı."diye cevap veriyor.Unutmayalım ki Osmanlı Devleti mazluma sığınak ve kalkan, zalime ise kılıç ve kırbaç olmuştur.    

         Yüzyıllarca Filistin, sömürgeci batılı ülkelerin, Ortadoks ve Yahudi dünyasının gündeminde yer almıştır, Filistin ve Orta doğuyu elinde tutan ülkeler dünya siyasetine ve aynı zamanda petrol kaynaklarına ve dünya ekonomisine de hakim olacaktır. Bu sebeple Sultan 2.Abdülhamit Han bu gerçekleri o zaman görmüş, özel plan ve çalışmalar yapmış, yerinde tedbirler almıştır. Filistin de Yahudilere toprak satışını yasaklamış, Yahudi göçünü engellemiş, tehditlere ve tekliflere boyun eğmemiştir. Başta İngilizler, Yahudiler, Emeniler, bazı ayrılıkçı ve kiralık Arap aşiretleri birleşerek Filistin’in elimizden çıkmasına ve bugünkü duruma gelmesine sebep olmuşlardır. İttihat ve Terakki partisi yöneticilerinin bilhassa Cemal paşanın hataları da eklenince vahamet ortaya çıkmıştır.

          1.Dünya savaşı başlayınca Çukurova bölgesinden  askere alınan gençler genellikle Suriye, Filistin, Hicaz, Yemen ve Suveyş cephelerine sevk edilmiştir. Çukurova’da her evden en az bir şehit veya bir gazi bulabilirsiniz, çocukluğumda bu cephelerde savaşmış gaziler mahallenin çocuklarını toplar, savaş hatıralarını anlatırlardı. Komşumuz Hafız Latif AKYILMAZ  Filistin, küçük kardeşi Ahmet AKYIMAZ ise Suriye cephesine gönderilirler, Latif ve Ahmet Amcalar babaları Mısırlı olduğu için çok güzel Arapça konuşurlardı, hayatlarını Arapça bildikleri için kurtardıklarını, Arapça bilmeyen Türk askerinin bazı işbirlikçi Bedeviler tarafından katledildiklerini, bazı Arap aşiretlerinin Türk düşmanlığı ve İngilizlerle işbirliği yaptıklarını, Türk askerlerine "Nasrani yani gavur" dediklerini anlatırlar, Beyrut, Kudüs, Halep ve Şam şehirlerinin güzelliklerinden bahsederlerdi, ihanet ve mağlubiyeti anlatırken göz yaşı dökerlerdi. İngiliz ordusu, 9 Aralık 1917 günü General Allenby, komutasında Kudüs’e girerken bazı kiralık Araplar ile Yahudiler ve Ortodokslar törenle karşılamışlardır, işin tuhaf tarafı da o gün Kudüs’ün İngiliz ordusu tarafından işgali müttefikimiz Almanlar tarafından da Berlin de törenlerle kutlanmıştır.

         Milli menfaatlerini, milli kültür ve ahlakını,  örf adetlerini,  inançlarını, haysiyetini,  milli kimliğini ve millet olma vasıflarını koruyamayanlar eninde sonunda toprağını, bayrağını ve milli varlıkları ile hayatiyetini de koruyamazlar. 1917 yılında itibaren İngilizler ve Fransızlar Orta Doğunun sınırlarını ve nüfus yapısını değiştirdiler, krallık vaad ettikleri Mekke Şerifi Hüseyin’i Kıbrıs a sürdüler ve ailesini Hicazdan kovdular,  bir oğluna Irakta, diğer oğluna ise yapay devlet olarak kurdukları Ürdün de krallık verdiler, Suriye’yi Fransızlara bıraktılar, Filistin’e Yahudi nüfusun göçmesini teşvik ettiler, 1948 yılında İsrail devletini kurdurdular. Arap alemini parçalayıp böldüler, yönettiler, bir çok Arap devletçikleri kurdurdular, sonra da 65 senedir Arap ve Yahudileri hep birbirlerine kırdırmaya devam ediyorlar.

       Bizim Filistinde ve Gazze de  onbinlerce şehidimiz yatmaktadır. Yerli Arapları, İngiliz zulmünden ve Musevi tehlikesinden korumak için Anadolunun yüzbinlerce fidanını Yemende, Hicazda, Filistinde, Irakta, Suriyede, Suveyş kanalında feda ettik, yüzbinlerce yeni gelini dul, çocukları ise yetim bıraktık.O genç gelinler ölünceye kadar hep siyahlar giydiler, kocaları belki geri gelecek diye kapıları beklediler ve bir daha kocaya gitmediler.

       İlk Arap-İsrail savaşında Türkmen asıllı General Nuri TABAKÇALI komutasındaki Irak ordusu Kudüs’e girmiş ancak Arap askerlerinin disiplinsizlikleri, emir dinlememeleri ve dağılmaları sonucunda İsrail askerleri tarafından geri püskürtülmüş ve imha edilmiştir. Diğer savaşlarda da hep Arap orduları yenilmiş sonuç hep aynı olmuştur, bu şartlar ve ortam değişmedikçe sonuç da değişmeyecektir. Filistinlilerin feryadını sadece Türk milleti duyuyor, sadece Türkiye yardım ediyor, zengin Arap ülkelerinin ve petrol patronlarının sesi bile çıkmıyor.

       Cahiller ve Gafiller için tarih daima tekerrür eder, ders almasını bilseydik tarih tekerrür etmezdi. Endülüslü annenin dediği gibi "Erkekçe dövüşmesini bilmeyenler, kadınlar gibi oturup ağlarlar." Rahmetli İlhan BARDAKÇI’nın 21 Mayıs 1972 günü Mescid-ül Aksa da şahid olduğu bir olay bizlere nöbet görevinin bir namus olduğunu öğretmiştir. Osmanlının Kudüs teki son askeri Iğdırlı Hasan onbaşı Mescid-ül Aksanın giriş merdiveninde 1972 Mayıs ayında bile nöbetine devam ediyordu.

       Başka bir konuda görüşmek üzere hoşçakalınız.

                                                                                                                                                                           

                                                                  Seyhan Çağlar EMEN               

 

    

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum