YÜKSEL YILMAZ yazdı: "Mevlana Sözlerine Eleştiri"

“Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.” Çok yayılmış bir tesbiti.

YÜKSEL YILMAZ yazdı: "Mevlana Sözlerine Eleştiri"
00 0000 - 00:00 - Güncelleme: 06 Mayıs 2020 - 01:51

Mevlana Sözlerine Eleştiri

“Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.” Çok yayılmış bir tesbiti.
“Sen diri oldukça ölü yıkayıcı seni yıkar mı hiç?” Ya, sahiden öyle.
“Leş, bize göre rezildir ama, domuza, köpeğe şekerdir, helvadır.” Eee, sonra?
“Dikenden gül bitiren, kışı da bahar haline döndürür. Selviyi hür bir halde yücelten, kederi de sevinç haline sokabilir.” Umudunu yitirenler için güzel misaller…
“Nasıl olur da deniz, köpeğin ağzından pislenir, nasıl olur da güneş üflemekle söner?” Çok düşündürücü…
“Korkunç bir kurban bayramı olan kıyamet günü, inananlara bayram günüdür, öküzlere ölüm günü.” Sevgi adamına ‘öküz’ ifadesi kaba olmuş.
“Dünya tuzaktır. Yemi de istek. İstek tuzaklarından kaçının.” ‘İstek’ başlı başına masum bir şeydir; onu kaçılması ya da kaçılmaması yapan ne istendiği, nasıl istendiği, kimden istendiği, ne zaman ve ne kadar istendiğidir.
“Irmak suyunu tümden içmenin imkânı yok ama susuzluğu giderecek kadar içmemenin de imkânı yok.” Kanaatkâr olmak için güzel bir ifade.
“Ey altın sırmalarla süslü elbiseler giymeye, kemer takmaya alışmış kişi. Sonunda sana da dikişsiz elbiseyi giydirecekler.” Doğru üstad.

“Birisi güzel bir söz söylüyorsa bu, dinleyenin dinlemesinden, anlamasından ileri gelir.” Tam olarak böyle değil; çünkü insan bazen bir sözü işitince çok güzel bulur ama sonradan kimin söylediğini öğrenince şaşırsa bile yine de söz güzel gelir.
“Oruç tutmak güçtür, çetindir ama Allah’ın kulu kendisinden uzaklaştırmasından, bir derde uğratmasından daha iyidir.” Mevlana takva orucu tuttuğu için ona oruç zor geliyor olabilir; şimdi teknolojinin de yardımıyla daha az yorulan insanoğlu sahurda mideye öyle bir depoluyor ki o yediğiyle iftara kadar acıkmıyor.
“Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur.” Harika bir şuur.
“Sarhoş, cinayeti yapar da sonra “özrüm vardı, kendimde değildim” der. Kendinde olmayış, kendiliğinden gelmedi sana, onu sen çağırdın.” Gerekçe gibi gösterilen mazeretin aslında bahane olduğunu açığa çıkarmış.
“Birinin başına toprak saçsan başı yarılmaz. Suyu başına döksen, başı kırılmaz. Toprakla, suyla baş yarmak istiyorsan, toprağı suya karıştırıp kerpiç yapman gerek.” Savaş ve siyaset için güzel bir strateji.
“Adalet nedir? Her şeyi yerine koymak. Zulüm nedir? Bir şeyi yerine koymamak, başka yere koymak.” İlginç bir adalet ve zulüm tanımı.
“Şu deredeki su kaç kere değişti, yıldızların akisleri hep yerinde.” Uzakdoğu zen felsefesi kokuyor.
“Yol kesenler olmadıkça, lanetlenmiş şeytan bulunmadıkça, sabırlılar, gerçek erler, yoksulları doyuranlar nasıl belirir, anlaşılır?” Şikâyet aramak yerine hikmeti bulmuş.
“Anlayış, edep şehirlilerdedir. Ziyafet, garip konaklamak da köylülerde.” Asla genellenemez; en iyimser ifadeyle konjonktürel olmalı denebilir.
“Resimler ister haberleri olsun, ister olmasın, hepsi de ressamın elindedir, o elden çıkar.” Allah’ı aptallar anlasınlar diye olsa bile ressama ya da başka bir şeye benzetme zorunluluğu düşüncesi dahi yüzümü ekşitiyor.
“Bilgi, sınırı olmayan bir denizdir. Bilgi dileyense denizlere dalan bir dalgıçtır.” Güzel benzetme.
“Bulutlar ağlamasa yeşillikler nasıl güler?” Harika.
“Dünya malı, bedene tapanlara helaldir.” Allah dünya malının haram-helal ölçüsünü belirlemiştir. Perspektif değişikliğine gerek yok.
“Gerçek kokusuyla, ahmağı kandıran yalan sözün kokusu, miskle sarımsak kokusu gibi, söz söyleyenin soluğundan anlaşılır.” Bunu anlamak gafilin değil basiretlinin işidir.
“Her dil, gönlün perdesidir. Perde kımıldadı mı, sırlara ulaşılır.” Ne sırrı be üstad? Hikmet apaçık; delil apaçık; Yaratan da yaratılan da apaçık…
“Ahlaksızların bağırışıyla, yürekli yiğitlerin naraları, tilkiyle arslanın sesi gibi meydandadır.” Ahlaksız bağırır, yürekli yiğitler haykırır; bağırma ve haykırmanın bariz farkı.
“Dil, tencerenin kapağına benzer. Kıpırdadı da kokusu duyuldu mu ne pişiyor anlarsın.” Güzel benzetme.
“İnsan, gözden ibarettir aslında, geri kalan cesettir. Göz ise ancak dostu görene denir.” Dost dediği Allah. Muhteşem bir ifade!
“Dün geçti gitti. Dün gibi, dünün sözü de geçti. Bugün yepyeni bir söz söylemek gerek.” Karamsarlara ve kendini yenileyemeyenlere duyurulur…
“Saman çöpü gibi her yelden titrersin. Dağ bile olsan, bir saman çöpüne değmezsin.” Üstada yakışır bir ifade.
“Altın ne oluyor, can ne oluyor, inci, mercan da nedir bir sevgiye harcanmadıktan, bir sevgiliye feda edilmedikten sonra?” Harika!
“Nefsin, üzüm ve hurma gibi tatlı şeylerin sarhoşu oldukça, ruhunun üzüm salkımını görebilir misin ki?” Koca Mevlana bile ‘ruh’ sözcüğünün Kuran’daki anlamından meğer habersizmiş.
“Ağzını kapa ve altın dolu avucunu aç. Ceset cimriliğini bırak da cömertliği seç.” Şu ‘ceset cimriliği’ ifadesini sevdim.
“Doğruluk, Musa’nın asası gibidir. Eğrilik ise sihirbazların sihrine benzer. Doğruluk ortaya çıkınca, bütün eğrilikleri yutar.” Tek kelimeyle ifade edeyim: Muhteşem!
“Bir kötülük yaptıktan sonra pişmanlık hissetmek Allah’ın inayet ve muhabbetine mazhar olmanın delilidir.” Doğrudur.
“Sıkıntı ve huzursuzluk mutlaka bir günahın cezası, huzur ise bir ibadetin karşılığıdır.” Bu kişiye göre değişir. Mesela hiç sıkılmadan günah işleyen gafiller ve zulmünden huzur duyan kalbi mühürlü zalimler de var.
“Üzerinde pek çok meyveler bulunan bir dalı, meyvalar aşağı doğru çeker. Meyvasız bir dalın ucu ise, servi ağacı gibi havada olur.” Böyle güzel benzetmeler böyle değerli üstadlara yakışıyor.
“İman, namazdan daha iyidir. Çünkü namaz beş vakitte, iman ise her zaman farzdır.” Orijinaline bakmak lazım elbette ama namaz Kuran’ın terminolojisine göre ‘farz’ değil; emir kipiyle buyrulduğu için ‘farz’dan daha kat’i olarak bir ‘emir’dir. ‘Namazı ikame etme’ bakımından iman daha önemli olsa bile, ‘namazın emredildiğine iman etme’ bakımından namaz imanın zaten kendisidir.
“İki canlı kuşu birbirine bağlasan, dört kanatlı oldukları halde uçamazlar, çünkü ikilik mevcuttur.” Bu ifadenin ‘ikilik’ değil de ‘doğallık’ şekli Uzakdoğu zen felsefesinde mevcut.
“Sokak köpeğine ister altın, ister yünden tasma tak, yine sokak köpeği olmaktan kurtulamaz.” Miller’in, “Kurbağayı koltuğa oturtsan, o yine çamura atlar” sözünü hatırladım.
“Testi taştan korkar ama o taş çeşme oldu mu, testiler her an ona gelmeye can atar.” Bir kişisel gelişimcinin, “Sana limon uzatana sen yine limonata uzat” sözünü hatırladım.
“Altın aramıyorum, altın olmaya yeteneği olan bakır nerede?”  Bu ifadeyi her eğitimci kulağına küpe yapmalı.
“Biz, tulumla, küple, testilerle tatmin olmayız. Bizi çekip ırmağınıza götürün.” İşte bu!

“Ey eşekten de aşağı olan kişi! Taşın nasıl bir şeyden haberi yoksa senin de düşünce dünyasından haberin bile yok. Sen düşünce dünyasında ne misin, gâfilsin.” Yani lafın sonunda gafil demek var iken, nedir bu lafın başındaki hakaretler?

“Gel, gel, ne olursan ol yine gel, İster kâfir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel, bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir, yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel…” Bu söz Mevlana’nın hiçbir kitabında yok ama onun sözü olarak meşhur olmuş; öğrendiğim kadarıyla bir Mevlevi derviş sözü.

“Biz güzeliz, sen de güzelleş, beze kendini, Bizim huyumuzla huylan, bize alış başkalarına değil.” Bu söz riyasız söylenebilir mi sizce?

“Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.” Çok güzel ve çok popüler bir sözü daha.

“Önce farenin şerrini defet, sonra buğday biriktirmeye çalış.” Beğenmemek mümkün değil.

“İnsan yüzlü pek çok şeytan var, her ele el vermemek gerek.” İnsanın içinden başka şeytan mekânı yok ki şeytan insan yüzünden başka bir yüze sahip olabilsin…

“Herkes herkese bir lokma bir şey verebilir ama boğaz bağışlamak, ancak Allah’ın işidir.” Meseleye buradan bakılırsa lokmaları da veren Allah’tır.

 “Nefis üç köşeli dikendir, ne türlü koysan batar.” Kuran’a uygun bir nefs tanımı değil.

“Bir mum diğer bir mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez.” Muhteşem! Zaten bir o kadar da popüler.

“Kurdun kuzuyu yemeye niyetlenmesinde şaşılacak bir şey yok. Şaşılacak olan odur ki, bu kuzu, kurda gönül bağlamış, âşık olmuştur.” Çok güzel.

“Akil, ask ve can! Bu üçü üçgendir. Her derde çare, her yaraya merhemdir.” Bence aşk varsa akıl yoktur.

 “Komşularından av kapmak aslanlara ayıptır, köpeklere değil.” Ne demek istediğini anlıyorum ama aslan için komşu yoktur, hiç affetmez kapar…

“Aşksız olma ki, ölü olmayasın Aşk ile öl ki, diri kalasın…” Ben aşkın şirk olduğuna inananlardanım; akıl başta olmak zorundadır.

“Eğer dostun yoksa niçin aramıyorsun. Eğer dost buldunsa niçin sevinmiyorsun?” Dost bulduğu için sevinmeyen de mi varmış?

“Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşıdakinin anlayabildiği kadardır.” En güzel ve en meşhur sözlerinden biri.

 “Adam ol da, başkalarına tabi olma. Yürü kendi yolunu kendin seç. Mürşid bulmak arzusuyla şaşırıp kalma.” O günün tasavvufçularını resmediyor. Ama akıl sahibine hitab ediyor olması etkileyici.

“Bir sırrı, bir iki kişiye söyledin mi, artık o sırra veda et. İki kişiyi aşan bütün sırlar yayılır gider.” Daha veciz olan “İki kişinin bildiği sır değildir” sözünü hatırladım.

“Hür adamın tanıklığını dinle, kölelerin tanıklığı para etmez.” Bu çok önemli.

“Cenabı Hakk buyurdu ki: “Ben bir kuluma isteyeceği şeyi vermeyecek isem. O isteği ona vermem. O isteği onun hatırına ve gönlüne getirmem.” Cenabı Hakk Kuran dışında buyurmaz; böyle bir taviz kapısından herkes girerse hurafe bayram eder.

“Balıkçının oltasına taktığı et parçası, balıklara bir ikram, bir cömertlik değildir.” Yahu Mevlana’nın “Tuzağa konmuş yem taneleri cömertlik sayılmaz” şeklinde çok veciz bir sözü aklıma geldi; bu söz o söz mü, o söze komşu söz mü, neyin nesi aceb?

“Hisleri ile yaşayan, duygularının esiri olan kişi, düşmanını kendi dışında arar durur. Halbuki onun en büyük baş düşmanı, onun kendi içinde olan nefsidir.” ‘Nefs’ ve türevleri Kur’ân-ı Kerim’de toplam 298 yerde geçer. “Nefs”i olumsuz tanımlayıp onunla hep mücâdele edilmesi yaklaşımı Kur’an’a uygun değildir. Çünkü Kur’an nefis kelimesini Allah’a da nisbet eder. Kur’an’da hem de 6 âyette Allah’ın nefsinden bahsedilir. Sûfilerin nefsi çeşitli mertebelere ayırıp en düşük mertebesinin nefs-i emmâre olduğunu belirtmesi Kur’an dışıdır. Her insanın nefsi ne kadar terbiye edilirse edilsin yine de kötülüğü emreder. Sufilerin mertebe anlayışı kabul edilirse Yûsuf Peygamberin nefsi bile en aşağı mertebede ona devamlı kötülüğü emretmektedir. Yûsuf Peygamber nefsin bir özelliğinden bahsetmekte ve aslında emreden içimizdeki şeytan olmaktadır. Kur’ân’daki nefsle ilgili ifâdeler nefsin özellikleri olarak anlaşılmalıdır. Düşman nefs değil şeytan’dır.

 

(NOT: Bu sözleri kaynaklarından değil paket halinde hazır olarak bularak değerlendirdiğimi itiraf etmeliyim. Bu yüzden değerlendirme yazarın orijinal yazılarından ziyade servis edilene olduğunu nazar-ı dikkate alınız.)


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum