RUMEYSA ERTEM: YEŞİL GELİNİM

Bu rengi duyunca, aklıma o koskoca dünyanın nefes kaynağı, şehirlerin süsü, kalemin taassubu ağaçlar gelir göz önüm

RUMEYSA ERTEM: YEŞİL GELİNİM
01 Ocak 2013 - 21:09

 

YEŞİL GELİNİM

 

O sonsuz renk…

 

Bu rengi duyunca, aklıma o koskoca dünyanın nefes kaynağı, şehirlerin süsü, kalemin taassubu ağaçlar gelir göz önüme. Oysaki ne de çok his uyandırır gönüllerde, yeşilin bestekârı ağaçlar.

Yeşil, bir gelinlik olsun, ah ne de güzel bir gelindir ağaçlar… Duvağı kahverengi, yüreği bembeyaz… Önce fidan, sonra; kimi meşe, kimi zeytin, kimi üzüm… Kimi zamanda, heybetli mi heybetli bir çınar…

Bazen de sadece kendisi olduğu için seversin bir varlığı, ya da bir rengi. Bazen de onu o yapanı sevdiğin için.

Kimileri “rüyada yeşil gördün mü hayır vardır” derler.  Pek inanmam. Bir rengi hayra veya şerre yormanın mantığını çözebilmiş değilim. Bir şeyi kendisi olduğu için sevenlerdenim. Çiçeği çiçek olduğu için, serçeyi serçe, insanı insan, yeşili yeşil…

 

Ve o tüm gücüyle, kuvvetiyle, itikadıyla toprağa adeta bir bahadır gibi tutunmuş, kök salmış varlığı, o olduğu için seviyorum. Ve o ufacık tohumdan, türlü türlü, gülünden goncasına; kirazından zeytinine kadar yeryüzüne bir süs, bir ışık ve envai çeşit şifa bırakan bitkilerin, kokuyu doruk noktasına kadar içimize çektiren, burnumuza pelesenk ettirilmiş rayihalarını seviyorum.

Ben ormanları seviyorum. O yalancı cennet görünümlü ormanların payitahtı olan ağaçlarını, o ağaçların yeşile bürünmesini ve bir ananın yavrusunu bağrına basması misali, toprağında o cenneti bağrına basma mücadelesini seviyorum.

 

Tahayyülüm bir yanımda derin sularla kaplı deniz, diğer yanımda uçsuz bucaksız kahverengi duvaklı yeşil gelinim, üzerimde mavinin hası gökyüzü, yalın ayaklarımın altında “toprak ana” dedikleri varlıklara sarılabilmek, yürekleri birleştirmek, elleri sonsuzluğa uzatmak… Yerin ve göğün alt üst edileceği zaman gelmeden, dünya bir kül haline dönmeden, sur sesini duymadan ve insanoğlu “Ne oluyor bu yere!” demeden, yeşil ile mavi ile kahverengi ile el ele tutuşmak…

 

Ve sinir oluyorum. Bir yılda kesilen milyonlarca yeşil gelinin kaybolmasına, bir avuç değil, bir dünya oksijenin yok edilip, yerine gökdelenler, havuzlu villalar, lüks işyerleri yapılmasına tahammül edemiyorum.

Tek bir ağacın tek bir şehir için ne kadar ehemmiyetli olduğunu, tüm insanların hafızalarına yerleştirmektir en büyük tahayyülüm. Bir avuç güzelliğin bir dünyaya ne zararı olur oysa… Yok, edilenler artık mütekait, yok edilenler artık sükût da, yok edilenler artık vaka-ı adiye…

 

Bir dünya elden gidiyor, bir sonsuzluk son buluyor. Bir boşluk geliyor yerine.

İçinde yeşil olmayan, kök salmayan ama cazibeli binaların temeli olan…

Has ağaçlar değil, insan eliyle yapılandırılmış, ışıklı ağaçlar alıyor gelinimin yerini…

Saray emsali ormanlarım gidiyor, göğü delen amaçsız binalarım geliyor.

 

Ah, tertemiz, ak gelinim…

Ah, rayihalarım…

Ah, daha açılmamış goncalarım…

Bir intibasınız zihnimde, müreffeh olun yüreğimde. Kanla boyatmayın yeşilinizi, eskitmeyin kahverenginizi. Siz nebattan ötesiniz, siz sıradanlaşmaktan çok uzak olmalısınız.

Ah, benim yaşama güçlerim, nefes dayanaklarım…

 

Tayin etmek istiyorum sizi yüreklere, kazımak istiyorum zihinlere. Tahlil etmek istiyorum sizi. Her hamlenizi özenle izliyorum. Her gülüşünüzle gülüyorum. Toprağa dayadığınız sırtınıza, tutunduğunuz bedeninize bir bir sarılmak istiyorum. Meyvelerinizle, sebzelerinizle bizi doyurduğunuz için değil, bize bir nefes bahşettiğiniz için değil, sizi siz olduğunuz için seviyorum.

Ah, benim yeşile bürünmüş gelinim…

Seni seviyorum.

 

Rümeysa ERTEM

28.12.2012

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum