RABİA AKSU :EYLÜLÜN GÖLGESİNDE BİR YAZDI

Kendi içimde bir an dahi arkama bakmadan gidişim kimsenin haberi olmadan içimde büyüttüğüm, eğittiğim özgürlüğüm içindir. Ve özgürlüğüm hiçbir maddiyatın, hatta bazı maneviyatlardan dahi ötededir artık.

RABİA AKSU :EYLÜLÜN GÖLGESİNDE BİR YAZDI
11 Eylül 2018 - 20:45

EYLÜLÜN GÖLGESİNDE BİR YAZDI


En baştan kendim için istedim her şeyi, kabul ediyorum. Kimse niye diye sormadı ama. Herkes de bunu kabul etsin… İstedim, evet. İstedikçe yok ettim, heveslerimi. Başkası olmayarak, olamayarak yaşamayı öğrendim. Öğrendim, kimseden bir şey istememeyi. Bir başkasının kabullerini kabullenmeyi reddettim hep. Var oluşumun duvarlarını bütün bu başkalarıyla oluşturamayacağımı çok erken yaşta öğrendim.


Hayatta en güvendiğim, en çok sevenimin, kendimden dahi şüphe etmediğim, hiç kimseye güvenemeyeceğimi öğrendim. Zamanla değil. Tecrübelerimle ilmek ilmek dokuduğum yaşantımla. Güvensizliği çok iyi bildim. Bu güvenmeme de mani oldu. Git gide büyüdüm. Büyüdükçe anladıklarımdan, anladıklarımı zannettiğim her şeyden, midem bulandı. Hiç yalvarmadım. Arsızlaştım, evet ama hiç dilenmedim.


Bir eylül sabahı anlamaya başladığım yaşantımı, yazmayı öğrendiğim günden bu yana yazdığımı, kaybettiğim ve yerine asla bir başkasını koyamayacağım acılarımı, kanayan bütün yaralarımı onarmak istemedim. Kendimi koruyabilirdim evet bütün bunlardan daha az etkilenebileceğim bir yerlere gidebilirdim. Ama yapmadım.


Bıraktım acıtsın canımı. Kendi içimde bir an dahi arkama bakmadan gidişim kimsenin haberi olmadan içimde büyüttüğüm, eğittiğim özgürlüğüm içindir. Ve özgürlüğüm hiçbir maddiyatın, hatta bazı maneviyatlardan dahi ötededir artık. Kendimi içine atıldığım bu dünyada hapis hissetmedim hiç. Ama beni bu dünyada sahiplenenlerin hapsine maruz kaldım birçok kez. Her seferinde yeniden gittim ardıma bakmadan. İstemeden. Muhtaç olmayı tercih etmeden…


İleride ne diye adlandıracağımı bilmediğim tüm anlarıma emanet ettiğim gençliğim kapımda beni beklerken, eylül dur durak bilmeden ilerleyip giderken, bu kadar çok sevmişken, içimde bana ait bir nefes varken, bir gün içimdeki tüm fırtınaların nereden çıktığı hiç belli olmayan o sihirli gökkuşağıyla aydınlandığında, neden bu kadar içimde olduğumdan bahsedelim… Isıt, masada bir şeyler, yüzümüze birer rüzgar eser belki.


Çok uğraştım, uğraşmayı çok sevdim. Çok hırpalandım, yaralarımın yırtıklarını sevdim. Ama bir oda dolusu kitabım oldu sonunda. Tek servetim bu! Yazmayı öğrenir öğrenmez yazan ben okumayı öğrenir öğrenmez okumadım. Niye bilmiyorum. Birkaç yıl sürdü kitaplara ulaşmam. Okudukça okudum. Küçük karabalığı, bir şeftali bin şeftaliyi, küçük prensi, sahabe çocuklarını, inancımı, inançsızlığı, duymayanları… Bir oblomovluk/bilinçli tembellik halinde hiç bıkmadan, bıkarak yaşadım. En çok neye inanmıyorsam ilk önce hep onları okudum. Hiçbir şeyi tamamen ret etmedim. Kocaman bir bütünün parçası olan bizlere göre her yanlışın içinde bir doğru olmalıydı. Çünkü yanlış dediğimizi de yaradan oluşturmuştu.


Algımın hep kime hizmet ettiğini aradım durdum. Şimdi bulmuşum gibi geliyor. Sanırım ben kimseden emir almayacak kadar özgürüm. Çünkü o kimselerin özgürlük sandığı genişlik benim sınırlarımı ihlal ediyor. Hep şu satırlar gelir aklıma: ‘Öğretmen ve hoca arasında büyük bir fark vardı, öğretmen sadece öğreten, ama hoca sonsuz bir ufkun habercisi. Talebe talip edendi istekliydi, öğrenci arzusuz öğrenen.’


Özgürlüğüm, şimdi yola çıksam dönmeyeceğim kadar özgür!


Rabia AKSU 11/09/2018

 


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum