Osmanlı'nın gözünü arkada bırakan şehir Budapeste

Bir gün yolunuz Avrupalının "Doğu'nun Paris'i" adını verdiği Budapeşte'ye düşerse, 150 yıl Osmanlı'nın elinde kalan bu kente ecdadın neden âşık olduğunu anlayabilirsiniz.

Osmanlı'nın gözünü arkada bırakan şehir Budapeste
14 Ağustos 2012 - 10:06

 

"Tuna'nın İncisi"nde Estergon Destanı'nı, Gül Baba'nın heybetini, geyik etinin lezzetini tatmak mümkün. İsterseniz bir ortaçağ şatosunun önündeki gölde, kayıkla, gezintinin tadını da çıkarabilirsiniz.

500 yıldan fazla Avrupa'da kalan Osmanlı, geri çekilirken çok değerli şehirleri terk etmek zorunda kaldı. Ecdat, dönüş yolunda birçok hüzünlü hikâyeyi geride bıraktı. Ancak 150 yıl hakim olduğu bir şehir, onun gözünün arkada kalmasına sebep oldu. Bu kent için ağıtlar yakıldı, türküler söylendi.

Tuna'nın incisi Budapeşte'yi görünce, ecdadın burayı neden bir sevgiliye benzetip adına da 'Nazlı Budin' dediğini anlıyoruz. Zira şehir, Tuna'nın iki yakası boyunca bir sevgili edasıyla salınıyor. "Doğu'nun Paris'i" denilen kenti, İstanbul gibi en iyi tepelerinden izleyebiliyorsunuz.

Macarlara Hıristiyanlığı getiren keşiş Gellert'in adını alan tepeye çıkarak şehrin muhteşem silüetine dalıyoruz. Kentin adı, rivayete göre Hun İmparatoru Attila'nın kardeşi Buda'dan geliyor. Osmanlı döneminde Budin Kalesi olarak bilinen yakanın karşısında zamanla Tuna'daki ticaret gemilerinin öncülüğünde Peşte şehri kurulmuş. Macarlar bu iki ayrı sevgiliyi, 1873'te Budapeşte olarak birleştirmişler. Buda ve Peşte, önümüzde iki ana köprüyle birbirine kavuşuyor.

Bir sonraki durağımız meşhur Budin Kalesi. 1541'de Kanuni tarafından fethedilen Budin, 150 sene elimizde kaldı. 2. Viyana Bozgunu'nun ardından kalenin 1686'da Avusturya'ya kaybedilmesi ise hayli hüzünlüdür. Zira Osmanlı bir gün Budin'den çıkarılacağını hesap etmez. Bu nedenle kalenin düşüşü büyük üzüntü uyandırdı. Bu olaydan sonra asker şairlerden Gazi Âşık Hasan'ın söylediği dizeler bugün okuyanlara bile hüzün verir.

"Ötme bülbül ötme, yaz bahar oldu, 
Bülbülün figanı bağrımı deldi, 
Gül alıp satmanın zamanı geldi 
Aldı Nemçe bizim nazlı Budin'i"

Evliya Çelebi'nin anlattığına göre Osmanlı, Budin'de; 25 cami, 47 mescit, 12 medrese, 16 mektep, 10 tekke, türbe, 2 hamam, 9 han, 8 ılıca, 24 mahalle, 75 sebil, 3500 ev, 1 çeşme, 1 baruthane, 1 saat kulesi ve 1 bedesten inşa etti. Ancak, Budin düştükten sonra bu eserlerin tahrip edilmesi nedeniyle çok azı günümüze ulaştı.

Budin Kalesi'nin tarihi merdivenlerini çıkarken, içinizi hüzün ile gurur arası bir duygu kaplıyor. Bir zamanlar ecdad da bu taştan yollarda ömür tüketmişti. Dile kolay 3 nesil yaşadılar bu kalede. Merdivenler bittiğinde 13. yüzyılda yaptırılan St. Mathias Kilisesi karşılıyor bizi. Kanuni'nin emriyle Osmanlı askerleri bu yapının bir kısmını mescit olarak kullanmış. Şehir en güzel Budin'den seyrediliyor. Burçlara oturup kalenin tam karşısındaki ihtişamlı parlamento binasını izliyoruz. Tarihi bina 1900'de Macaristan'ın 1000'inci yıldönümü dolayısıyla Neo-gotik mimariyle yapılmış. Yapımında 40 ton altın kullanılmış. Kaleden inerken Gazi Mustafa Kemal'in adı verilen bir yürüyüş yolu görüyoruz.

Buraya gelip de Gül Baba'yı görmemek olmaz. Osmanlı ordusuyla şehrin muhasarası için gelen Gül Baba, bu tepeye bir dergah kurup hem Müslüman askerlerin hem de Hıristiyan tebaanın moral kaynağı olur. Gül Baba, Budin'in muhasarası sırasında şehit düşer. Gül Baba'nın dergahında bizi önce güller ardından güzel bir misk kokusu karşılıyor. Fatiha okuyup dergahın çeşmesinden de su içiyoruz. Ayaklarımız adeta bu mekandan çıkmak istemiyor.

Buda'dan sonra Elizabeth Köprüsü'nden Peşte'ye geçiyoruz. Önce İstiklal Caddesi'ni andıran Vaciutca'yı adımlıyoruz. Sonra İşkence Müzesi'ne rastlıyoruz. Buradan Kahramanlar Meydanı'na yürüyoruz. Bu anıtta, Macaristan'ın tarihinde önemli başarılar yakalamış kişilerin heykelleri bulunuyor. Meydanın hemen arkasında ise şehrin sürprizi eski Ortaçağ şatosu bizi bekliyor. İnsana bir kartpostalın parçası olduğunu fısıldayan şatonun önündeki kayıklara binerek kısa bir göl gezintisi yapıyoruz.

Estergon Kalesi su başı durak...

Budapeşte'nin 50 kilometre dışında Osmanlı'nın en kuzey ucu ve Tuna Nehri'nin doğal hakimi Estergon Kalesi'ne doğru yola çıkıyoruz. Kulağımızda Estergon Marşı, hayalimizde ecdadın ayak sesleri kaleye gidiyoruz. Tuna, bugün Macaristan ile Slovakya arasında doğal sınır. Kalenin önünden geçip Tuna'nın karşı kıyısına Slovakya'ya geçiyoruz. Zira karşıdan Estergon daha güzel görünüyor. Kale, 1543 yılında alan Osmanlı, 1595'te Haçlı ordularına kaleyi teslim etmek zorunda kalır. 1605'te kaleye yeniden Türk bayrağı dikilir. Ancak 1686'da ecdad Estergon'a tamamen veda eder. Estergon'un Osmanlı'nın gönlündeki yeri Budin'den farklı değildir. Bugün bu bölgede soyu Osmanlı'ya dayanan Macarlar olduğunu öğreniyoruz. Estergon'da görevli Türk askerleri, alışveriş için nehrin karşısına gidip geldikçe buradaki Macar kızlarına âşık olur. Birçoğu burada evlenir. Estergon düşman eline geçtiğinde de bu askerlerden bir kısmı İstanbul'a dönmek yerine sevdiğinin yanında kalmayı tercih eder. Bir kısmı da yardan ayrılır, memleket yoluna düşer. Kale, birçok türküye konu olduğu gibi hâlâ Mehter Marşı olarak söylenip hatırlanır.

 

Estergon Kalesi subaşı durak 
Kemirir içimi bir sinsi firak 
Gönül yâr peşinde yâr ondan ırak

Estergon'dan çıkıp Visegrad'a doğru yola devam ediyoruz. Bir restorana uğrayarak bu bölgede meşhur olan geyik etinin tadına bakıyoruz. Dana etiyle koyun eti arası güzel bir lezzeti var.

Burak Kılıç.Zaman Gaz.Pazar eki


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum