Misak-ı Milli sınırları nasıl belirlenmişti ?

'Bu hudut, İskenderun körfezi cenubundan ( güneyinden) Antakya’dan Halep ile Katma istasyonu arasında Cerabulus Köprüsü cenubunda Fırat nehrine mülaki olur, oradan Deyrzor’a iner, badehu şarkta temdit ederek, Musul, Kerkük, Süleymaniyeyi ihtiva eder.

Misak-ı Milli sınırları nasıl belirlenmişti ?
27 Mart 2013 - 14:54

Ömer Aymalı/ Tarih Dosyası / Dünya Bülteni

28 Ocak 1920 son Osmanlı Mebusan Meclisinin kabul ettiği Misak-ı Milli beyannamesi (asıl adı Ahd-ı Milli ) Erzurum Kongresi ile şekillenmeye başlamıştı. Ülkenin yer yer işgal edilmeye başlandığı günlerde Trabzon Muhafaza-i Hukuku Milliye Cemiyeti ile Vilayeti Şarkiyye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti işgallere karşı silahlı direnişi ve Doğudaki Ermeni tehlikesine karşı alınacak önlemleri görüşmek üzere Erzurum’da bir kongre toplamayı kararlaştırdılar.

Geniş bir temsili sağlayacak böyle bir kongreden önce ise Vilayeti Şarkiyye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti 17 Haziranda Vilayet kongresini topladı. Kongrede Ermeni iddialarına ilmi delillerle cevap verilmeye çalışıldı ve bir rapor okundu. Okunan raporda Ermenilerin iddia ettiği gibi, Ermeniler ile Kürtlerin aynı ırktan olmadıkları aksine Türkler ile Kürtlerin tarihi,dini,siyasi ve kültürel yönlerden birbirlerine daha yakın oldukları ifade ediliyordu. “Vilayeti Şarkiye’de Türk Kürtsüz, Kürt Türksüz yaşayamaz. Musul’un cenubundan başlayarak Urfa’ya, Haleb’e ve Bahr-i Hazer’den Asy-ayı Suğra’ya kadar imtidat eyleyen arazide Türkler ekseriyeti teşkil etmekte ve Kürt mecmuaları bu iki hat arasında ve aynı zamanda Türklerle mahlut bir halde bulunuyorlar’ denilerek Türk,Kürt ayrılığı reddedilmekteydi. Ermeni iddialarının nedeni ise doğu vilayetlerinde siyasi hakimiyet kurmak için Türkler ile Kürtleri ayırmak istemeleriydi.

Erzurum’daki bu vilayet kongresinde ifade edilen sınırlar adeta Misak-ı Milli’de kabul edilen Türkler ve Kürtlerin çoğunlukta yaşadıkları yerlerin sınırlarını çizmekteydi.  Beş gün süren kongrenin aldığı “ Memleketimizin ne suretle olursa olsun bir Ermeni tecavüzüne maruz kalmasına tahammül edilemeyeceği ve bu yolda her türlü fedakarlığı ihtiyar etmekte tereddüt edilmeyeceği ve herhangi vaziyete karşı mevcudiyeti milliyenin ve hukuki İslamiyetinin muhafazası uğrunda her türlü müşkülatın ihtiyar olunacağı müttehiden tekarrür ederek camia-i Osmaniye ve İslamiyeden ayrılmamak ve bu yolda her türlü ihtimali derpiş ve ona göre fedakarlık etmek ibraz olunmak” kararı ilke olarak kabul edildi.

Yaklaşık bir ay sonra 23 Temmuzda Erzurum, Bitlis, Van, Sivas ve Trabzon vilayetlerinden gelen temsilciler Erzurum’da toplandılar. Kongre 14 günlük bir çalışmanın ardından 10 maddelik bir beyanname ilan etti. Beyannamenin ilk maddesi kongrenin amacını belirtmekteydi: Bölge Osmanlı camiasının bir parçasıdır ve ayrılması tasavvur dahi edilemez. Beyannamenin 6. maddesi ise Osmanlı devletinin sınırlarını belirtmekteydi: Mondros Ateşkes antlaşmasının imzalandığı gün itibariyle işgal edilmemiş topraklar Osmanlı toprağıdır.

11 Eylülde Sivas’ta ilan edilen 10 maddelik beyannamede ise sınır tespiti  Erzurum kongresinde olduğu gibi ancak daha açık ifadelerle şu haliyle kabul edildi: Devlet-i Aliye-i Osmaniye ile Düvel-i İtilafiye arasında mün’akid mütarekenamenin imza olunduğu 30 Teşrinievvel sene 334 tarihindeki hudut dahilinde kalan ve her noktasında ekseriyeti İslamlar teşkil eden aksam-ı memalik-i Osmaniye yekdiğerinden ve camia-i Osmaniye’den gayr-i kabil-i tecezzi ve infikak bir küldür. Bilcümle anasır-ı İslamiye yekdiğerine karşı hürmet-i mütekabile ve hiss-i fedakari ile meşhun ve vaziyet-i ırkiye ve içtimaiye ve şerait-i muhitiyetlerine riayetkar öz kardeştirler.” 

Anadolu’da cemiyetler ülkenin geleceği ve sınırları ile ilgili karalar alırken İstanbul hükümeti ile itilaf devletleri arasında barış görüşmeleri devam etmekteydi. Ayrıca cemiyetler Sivas Kongresinde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adıyla tek bir çatı altında toplanmış ve Milli Harekete dönüşmeye başlamıştı. Cemiyetin birinci amacı ise ülkede seçim  yapılarak kapalı bulunan Meclisin açılmasını sağlamaktı. Bu amaçla İstanbul hükümeti temsilcisi Salih Paşa ile Amasya’da yapılan görüşmelerin ardından Ali Rıza Paşa hükümeti seçimlerin yapılamasını kabul etti.

Erzurum ve Sivas kongrelerinde ifade edilen sınırların tam olarak nereleri ifade ettiği ise 28 Aralık günü Mustafa Kemal Paşa tarafından açıklığa kavuşturulacaktı. Mustafa Kemal Paşa Ankara’ya gelişinin ertesi günü kendisini ziyarete gelen şehrin ileri gelenlerine yaptığı konuşmada ülkenin durumunu ifade ettikten sonra Osmanlı sınırları üzerinde durmuştu. Osmanlı Mebusan Meclisinde kabul edilen Misak-ı Milli’deki sınır maddelerini anlamamıza yardımcı olacak cümleleri şunlardı: Mütarake akdolunduğu gün ordularımız fiilen bu hatta hakim bulunuyoırdu. Bu hudut, İskenderun körfezi cenubundan ( güneyinden) Antakya’dan Halep ile Katma istasyonu arasında Cerabulus Köprüsü cenubunda Fırat nehrine mülaki olur, oradan Deyrzor’a iner, badehu şarkta temdit ederek, Musul, Kerkük, Süleymaniyeyi ihtiva eder. Bu hudut, ordumuz tarafından silahla müdafaa olunduğu gibi aynı zamanda Türk ve Kürt anasıriyle meskun aksam-ı vatanımızı tahdit eder.”

Heyet-i Temsiliye ve Başkanı Mustafa Kemal Ankara’da bulundukları sürede Meclis-i Mebusan’a seçilen milletvekilleri ile görüşmeler yaptılar. Bu görüşmelerin en önemli sonucu Misakı Milli beyannamesinin ilk taslaklarının oluşturulması oldu.

Ocak 1920’de Ankara’da yapılan bu toplantılar Misak-ı Milli beyannamesinin hazırlık sürecinde önemli bir dönüm noktasıydı. 12 Ocak 1920’de Son Osmanlı Mebusan Meclisi açıldı. Açılan meclisin birinci amacı vatanın kurtuluşu için milli birliği sağlamaktı. Mustafa Kemal Paşa tarafından hazırlanan ve Milli Mücadelenin esaslarını ortaya koyan Misak-ı Milli taslağı Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti mensubu milletvekillerinin bir dizi gizli ve özel toplantılarının ardından mecliste görüşüldü. Bu görüşmelerin ardından Mecliste Ahd-ı Milli komisyonu kuruldu ve taslak metin oraya havale edildi. Komisyonunun çalışmalarını tamamlanmasının ardından Ahd-ı Milli çokça bilinen adıyla Misak-ı Milli 28 Ocak 1920’de Meclisi Mebusan’da resmi olmayan bir toplantıda ve hazır bulunan tüm milletvekillerinin oybirliği ile kabul edildi. Kabul edilen Misak-ı Milli beyannamesi daha sonra 17 Şubat 1920’de Meclisi Mebusan’da tekrar kabul edilerek ilan edildi.

 

Misak-ı Milli beyannamesi günümüz Türkçesiyle şöyleydi :

Birinci Madde

Osmanlı Devleti'nin yalnızca Arap çoğunluğuyla yurt edinilmiş olup, 30 Teşrinievvel 1918 tarihli Mütareke'nin yapıldığı sırada düşman orduların işgali altında kalan kısımlarının mukadderatı, ahalisinin serbestçe beyan edecekleri oylara göre tayin edilmek lazım geleceğinden, belirtilen Mütareke hattı dahil ve haricindedinen, ırken, emelen birleşmiş ve yekdiğerine karşılıklı hürmet ve fedakârlık hissiyatıyla dolu ve ırki ve toplumsal hakları ile çevre şartlarına tamamıyla riayetkâr Osmanlı İslam çoğunluğuyla meskûn bulunan kısımlarının tamamı hakikaten veya hükmen hiçbir ayrılma kabul etmez bir bütündür.

İkinci Madde

Ahalisi ilk serbest kaldıkları zamanda genel oylarıyla anavatana iltihak etmiş olan Elviye-i Selase ( Kars, Ardahan, Batum ) için icap ederse tekrar serbestçe genel oya müracaat edilmesini kabul ederiz.

Üçüncü Madde

Türkiye barışına bağlanan Batı Trakya hukuki vaziyetinin tespiti de, sakinlerinin tam bir hürriyetle beyan edecekleri oylara tabi olarak vaki olmalıdır.

Dördüncü Madde

İslam hilafetinin merkezi ve saltanatın payitahtı ve Osmanlı hükûmet merkezi olan İstanbul şehri ile Marmara Denizi'nin emniyeti her türlü halelden masun olmalıdır.

Bu esas saklı kalmak şartıyla Akdeniz ve Karadeniz Boğazları'nın dünya ticaretine ve nakliyatına açılması hakkında, bizimle diğer bütün alakadar devletlerin birlikte verecekleri karar geçerlidir.

Beşinci Madde

İtilaf devletleri ile muhasımları ve bazı ortakları arasında kararlaştırılan sözleşme esasları dairesinde azınlıkların hakları, civar memleketlerdeki Müslüman ahalinin de aynı hukuktan istifade etmeleri güvencesiyle, tarafımızdan teyit ve temin edilecektir.

Altıncı Madde

Milli ve iktisadi gelişmelerimiz imkân dairesine girmek ve daha asri bir muntazam idare şeklinde işleri yürütmeye muvaffak olabilmek için, her devlet gibi bizim de gelişme vasıtalarımızın temininde tam bağımsızlık ve serbestiye mazhar olmamız, hayat ve bekamızın esas temelidir.Bu sebeple siyasi, milli, adli, mali ve diğer gelişmelerimizi engelleyici kayıtlara muhalifiz.Tahakkuk edecek borçlarımızın ödenme şartları da bu esaslara aykırı olmayacaktır.

 

Kaynaklar:

Mustafa Budak; İdealden Gerçeğe,Misak-ı Milli’den Lozan’a Dış Politika

Mustafa Kemal Atatürk,Nutuk

dünyabülteni.net

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum