"MİHRİBAN" ŞAİRİNİN KİTAPLARINI OKUDUK MU? / İlhami Emin

"MİHRİBAN" ŞAİRİNİN KİTAPLARINI OKUDUK MU? / İlhami Emin
29 Nisan 2020 - 14:47

“MİHRİBAN” ŞAİRİNİN KİTAPLARINI OKUDUK MU?

Bana Abdürrahim Karakoç’u sevdiren

                                     İhsan Kurt kardeşe içtenli selamlar

 

“Mihriban” sevilen şarkılarımızdan.

Şansa bakın. Hakka yürümezden önce Abdürrahim Karakoç’la iki kez karşılaşma fırsatım oldu. İlkin Aşkabat’ta, Türkmenistan Yazarlar Birliği Konağında, dostça sohbet ettik. Kendimizi değil, Türk dünyasını tartıştık. Aramızda ince bir ark akıyordu. Hala anımsıyorum, ellerimizdeki asma çubuklarla bir şeyler eşelerdik. Tıpkı benim gibi, Abdürrahim kardeş de konuşkandı.

İkinci ve son kez 2010 yılında, Uluslararası Sultanbeyli Şiir Şöleninde karşılaştık. Şölenin fahri konuğuydu, ancak sağlığı hayli cılız olduğundan, sadece gözlerimiz konuşma gücüne sahipti.

Ölümünü, yani çürümeye hazır vücudunun ahiret yolculuğunu, İhsan Kurt’un bana bizzat imzalayıp Üsküp’te görev icabı bulunan oğlu tarafından sunulan “Abdürrahim Karakoç” kitabından öğrendim, ve, içimde, aniden bir sızıntı, bedenle sıkıca bağlı olan ruhumu sarstığını hissettim.

Oğluna kitabı okur okumaz Yeni Akıncı blog sayfamda üzerinde mütevazi düşüncelerimi yazacağımı söyledim.

Kitabın okunması tamamlanınca, kitapta merhum Abdürrahim tarafından işaret edilen ve hoşuma giden dizelerinden dolayı kitabın müellifi İhsan Kurt’un şairliğini de öğrendim. Ancak, en yeni okuduğum kitap bana o ana kadar sadece “Mihriban”ıyla tanıdığım şair Abdürrahim Karakoç’un diğer kitaplarını da okuma merağımı uyandırmış oldu. İnşallah yeni dost İhsan Kurt’un oğlu beni babasının şiir kitaplarıyla birlikte, Abdürrahim Karakoç’un seçkin eserleriyle olsun kavuşturmuş olur.

İhsan Kurt kardeş Abdürrahim Karakoç’u şöyle tanımlıyor: “Zihnimin bir köşesinde yerleştirdiğim kişilik ile karşılaştığım, artık sözlerine ve davranışlarına şahit olduğum Karakoç arasında neredeyse hiçbir fark olmaması beni ziyadesiyle huzurlu kılmıştı”.

Alıntıladığım parça benim mütevazi tavrıma pek hoş geldi, diyebilirim.

Yeni tanıdığım, ancak hemen yakın hissettiğim sayın İhsan kardeş “Abdürrahim Karrakoç” kitabınıza sonsuz teşekkürler. Çünkü sayenizde Şeyh Galip’ten sonra, Türk şiirinde en çok saydığım ve 2010 yılında bizzat görme fırsatı bulduğum Sezai Karakoç, derken, bir daha büyük Karakoç şairi tanımış oldum.

İhsan kardeş, kitabınızdan çok önemli bazı sorunlarımızla yüzyüze geldim. Örneğin, neden Arif Nihat Asya’yı sırf “Bayrak şairi”, Abdürrahim Karakoç’u da sadece “Mihriban” şairi olarak tanırız, gibi soruyu sormanızla derin bir yaramızı deşmiş oldunuz. Sadece onlar mı? Ya büyük Üsküplümüz Yahya Kemal Beyatlı’yı daha çok bestelenmiş şiirleriyle tanımaz mıyız?

Aklımı karıştırıp şu deli-dolu fikre vardım ki, kimsenin tanımadığı oysa en çok sevdiğim “Koç Ali” şiirim de, örneğin, bestelenerek ünlü bir şarkıcı tarafından icra edilseydi, kimbilir ismim, belki, binlerin, hatta milyonların dilinde dolaşırdı!

Nazım Hikmet örneği bambaşka yönlü olsa gerek. Şair ünü, Türkiye’de geniş çapta kanıtlanmış olması bir yana, sırf ideolojisi sayesinde, Sovyetler Birliğine ulaşabildiğinde şiirlerinden çok kabul gördü.

Yazarlarımız, nedense, pek az ele alınan bu sorunun yanıtını vermekten kaçınıyorlar.

Mütevazi fikrime göre, son zamanlarda, yazarlarımız, konularını halkın hayat içinden seçecek yerde sırf hayallerinden seçiyorlar. Dolayısıyla, edebi ürünlerimiz halkın yaşantısından fışkıracak yerde, yazarların, çoğunlukla, hayallerinden hareketle roman, hikaye, oyun, şiir elbiselerine giydirilir. Bu yüzden, müzik, doğamıza daha kolayca ulaşabildiğinden, kitaptan çok fazla kabul görür.

Yani, halk için edebiyat yerine halktan edebiyat desek olmaz mı? Sorumun yanıtlarını olası okurlarımdan sabırsızlıkla bekliyorum.

İlhami Emin

Kaynak: http://yeniakinci.blogcu.com/

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum