'Mazisini unutan insan yanlışa düşer'

Neolitik dönemden bugünkü medeniyete ışık tutan eserlerinin yer aldığı ‘Formreform’ sergisi Kazlıçeşme Sanat Galerisi’nde sanatseverlerle buluşan ressam, heykeltraş ve seramik sanatçısı İsmet Yedikardeş: “İnsan mazisini unutursa yanlışa düşer. Geçmişe seyahat etmeliyiz ve dünyayı nasıl değerlendireceğimizi bilmeliyiz. Tabiatta da her şey bir ölüyor, bir diriliyor. İnsanlar da farklı değil. Bunu görürsek yaşamda bir iyiliğimiz olur, nasıl tükettiğimizi fark etmek önemli.”

'Mazisini unutan insan yanlışa düşer'
07 Şubat 2022 - 09:29

SALİHA SULTAN/KARAR

İstanbul’un yeni çağdaş sanat mekanlarından Kazlıçeşme Sanat Galerisi 2022’in ilk sergisinde ressam, heykeltraş ve seramik sanatçısı İsmet Yedikardeş’in ‘Formreform’ retrospektif sergisine ev sahipliği yapıyor. Sergiyi ziyaret edenler, ressam, heykeltraş ve seramik sanatçısı olan Yedikardeş’in dört bölüm halinde sergilenen eserleri üzerinden çok yönlü bir sanatçının kişisel yolculuğuna şahit olurken aynı zamanda her türlü zorluğa rağmen kendi kimliğinden yola çıkan sanatın ve sanatçının kat edeceği mesafeyi görme şansına da sahip. Ki buna günümüz sanat dünyasında pek ender rastlıyoruz. Bu rastlaşmayı bize sağlayan ve eserleri 6 Mart’a kadar galeride görülebilecek olan sanatçı Yedikardeş ile sergisinde buluştum ve KARAR okurları için sohbet ettim.

İsmet bey, yurt dışında ve içinde, Prens Charles’ten Koç’a, Sabancı’ya birçok koleksiyonda eseriniz olduğunu biliyoruz. Ancak eserlerinizi herkese satmadığınızı da duydum. Önce bu sorumu yanıtlayın, neden?

Çünkü benim resmimi alan severek alacak. Türkiye’de çoğunlukla hatır için alınıyor. Ben resmimi anlan kişinin almasını arzu ediyorum. Hatır için ise, ben satmıyorum. Prens Charles mesela, Mardin’e geldiğinde gezerken resmimi gördü, geldi dikildi karşısında. O resimde Mardin’i yapmışım ve üzerinde bir sülüs yazı vardı. “Burada ne yazıyor?” diye sordu, ‘Allah’ın bir olduğunu, eşi benzeri olmadığını anlatan bir yorum” dedim. Prens Charles’da “Ben Kur’an’ı okudum, bunu biliyorum” dedi. Ve eseri sattım. Çünkü resmi sevmiş, anlamıştı.

screenshot-4.jpg

Neolitik dönemi andıran mağara resimleriniz çok etkileyici. Hem çok geçmişten, hem çok modern eserler. Günümüzde sanatı oldukça etkileyen alanlardan biri de küresel iklim krizi. Sizin doğanın ilk halini hatırlatan bu çalışmalarınız da zihnimde böyle bir çağrışım yaptı. Nasıl bakıyorsunuz bu konuya bir sanatçı olarak, iklim krizi, dünyanın sonu kaygısıyla bir ilişkisi var mı çalışmalarınızın?

Her şeyin bir ömrü var, bizim ömrümüz olduğu gibi, dünyanın da bir ömrü var. Dünyaya çok dikkat etmeliyiz. Mesela doğal gaz on gün kesiliyor ve sanayinin yüzde 40’ı duruyor. Yani insan arada bir geçmişine bir gitmeli, geçmişinden gelerek bugünü değerlendirmeli. Geçmiştekiler bize nasıl güzel bir şeyler bıraktıysa biz de gelecektekilere güzel bir şey bırakalım. Ben mağara resimlerinde insanların geçmişin imkansızlıklarında, toprakla, kömürle nasıl çalışmalar üretebildiklerini görüyorum. Yani insan mazisini unutursa, bir bir yanlışa düşer. Geçmişe seyahat etmeliyiz ve dünyayı nasıl değerlendireceğimizi bilmeliyiz. Tabiatta da her şey bir ölüyor, bir diriliyor. İnsanlar da farklı değil. Bunu görürsek yaşamda bir iyiliğimiz olur, nasıl tükettiğimizi fark etmek önemli. Çağdaş sanatçılar olarak biz de bir şeyler bırakıyoruz. Bunu yaparken insanları geçmişe götürmeli ve oradan bugüne getirmeliyiz… Bir kitabı tamamlıyorsunuz sonra yaprakları geri geri çeviriyorsunuz. Dünya her şeyini tüketecek nihayetinde, ama biz de düşüncesizce buna yardımcı olursak erken tükenmesine neden oluruz maalesef.

Seramik bölümünde yer alan eserleriniz de bu fikre hizmet ediyor o zaman. Çünkü o bölümdeki eserlerinizde daha çok insan kafası, kafatası üzerine zihin yoruyorsunuz. Bu bir sorgulama çağrısı mı?

Beynimize yüklenmiş bir bilgi var. Her insana farklı bir bilgi yüklenmiş. Birine 10 GB, birine 50 GB, birine 20 MB gibi. İnsanın kendisine neyin yüklendiğini keşfetmesi gerekiyor bana göre. Çünkü bir bilgisayara yüklenen şeyi ararsanız buluyorsunuz değil mi? Beyne de girmemiz, aramamız lazım. Beyindeki her bilgi insana yararlı bilgi ve herkese ayrı bir bilgi verilmiş. Kimine matematiksel, kimine sanatsal… Onu keşfettiği zaman o kişi insanlara yararlı bir şey yapmaya çalışır. Ben de sanatımla insanlara nasıl yararlı olabilirim onun derdindeyim. Ağaçlar kuruyor ama tohumları yere düşüyor, öyle bir şey oluyor ki yeniden canlanma oluyor. İnsan da aramalı, canlanmalı.

İlk iki bölümde insanın doğasına, doğal dünyadaki yaşam şartlarını hatırladıktan sonra sonraki bölümdeki eserlerinizle ise bir medeniyet ihtişamı ile karşılaştım. O mağara resimlerinden, toprak kokan seramik çalışmalarından sonra bir şok yaşadım açıkçası. Bunu yaparken amacınız neydi?

Benim büyüdüğüm şehir olan Mardin farklı dinlerin, dillerin bir arada yaşadığı bir yer. İnsanlar istese de istemese de o kültürün içinde yoğuruluyor ve bir şeyler alıyor. Farklılıkların bir arada yaşadığı bir şehir. İnsan kendini incelemeli… Tevrat, Zebur, İncil, Kur’an hepsinde Hazreti Adem ve Havva var. İncil’de, Kur’an’da elma yasak diyor, Hazreti Adem ve Havva dokunduğunda cennet bedeninden dünya bedenine giriyorlar. Bu çok önemli bir mesaj, yani bulunduğumuz bu beden dünya bedenimiz. İnsanlar bunu idrak ettiğinde yoktan bir şeyler yapıldığını fark edecek. Mağara sanatında insanlar yoktan bir şeyler yapmıştı. Beyni kullanmak benim önerim. Yani binlerce yıl önceden sonra bugünkü çağdaş resme, bugünkü medeniyeti gelebiliyoruz. Bu toprakların da kendi özüne gitmesi sonra bugüne bakması lazım.

screenshot-3.jpg

Yıllarca Almanya’da özellikle Stuttgart Güzel Sanatlar Akademi döneminizde önemli eserler ortaya koymuş, dünyayı da gezmiş bir sanatçısınız. Yurt dışında sizin bu felsefeniz nasıl karşılandı?

Dünyayı gezdim evet. Batı’da insanlar Rönesans devriminden sonra dini resimleri, kiliseleri resmetmeyi bıraktıktan sonra kendi yaşam tarzlarını tasvir etmeye başladılar. Bizde de sarayın uhdesinde olan hat, tezhip gibi şeyleri devam ettirmeye çalıştılar ama bir ilave, yenilik yoktu bu sanatlarda. Ben seramikte yeni bir iz bırakmaya çalıştım mesela. Tamam, renkli, desenli, zaten en güzelleri yapılmış ama siz seramikte ne vereceksiniz? Vazoların üzerinde mağara resimleri kullandım. Laleler de yapabilirdim… Ama yenilikçi olmak lazım, böylece ancak size has eserler ortaya koyabilirsiniz. Almanya’da da bunları yapmaya çalıştım, kendi kültürümün bana verdiği şeyleri çalıştım. Yeni şeyler vermeye, ilave etmeye çalıştım ve ilgi gördü.

Batı’da sanatçının yaşamını sanat yaparak idame ettirmesi daha kolay gibi. Bizde ise özellikle pandemi sürecinde de yeniden deneyimledik, sanat yaparak geçinmek zor. Ne söylersiniz genç sanatçılara?

Sanatın büyük zorlukları var. Bütün toplumlar eşit şekilde gelişemiyor. Sanatçı Avrupa’da eser satarak geçinebilir, yaşayabilir, evet. Çünkü orada iki genç evlilik hazırlığı sürecinde bir sanat uzmanına gidip geleceği parlak bir sanatçının eserini alarak evinin duvarına asabiliyor. Bizimkiler evlenirken çaput alıyor, birkaç yıl sonra çöpe atıyor. Bu bilinç bizde gelişmediği için bizdeki sanatçı da batılı gibi resim yapıyor, belki satarım ümidiyle. Ama sanatçı resmini yapmalı, eseri alıcısı için yapmamalı, alacak kişi severse alsın. Sen kendini, sanatını ifade et. Ben şu, bu iyi bakmıyor diye kendi eserimi yapmaktan vazgeçmem. Hep batının taklitçisi olmaya çalıştık. Kaya Sezgin, Devrim Erbil gibi dostlarım bilir, benim mağara resimlerim Almanya’da satılıyordu o dönem. Çünkü kendi toplumumu ifade etmek istedim. Doğru şeyi yaptığınızı düşünüyorsanız, çekinmeyin yapın diyorum gençlere.

screenshot-2.jpg

‘GÖMÜLMEK İSTİYORUM BURAYA HİÇ DEĞİŞMEDEN’

Sergide sanatçı İsmet Yedikardeş’in hepsi birbirinden etkileyici olan eserleri arasında beni çarpan çalışması ise insan figürlerini toprağa gömdüğü seramik heykel çalışması oldu. Heykel bana, Kasım 2021’de vefat eden Sezai Karakoç’un ‘Masal’ şiirinde Batılılara ‘Gömülmek istiyorum buraya hiç değişmeden’ diye seslenen ‘yedinci oğul’unu çağrıştırdı. Sanatçı Yedikardeş’e eserin bende bulduğu bu karşılığı anlattığımda ise gülümseyerek, eserin kendisinde de benzer bir çağrışımı olduğunu ve gelecekte yapmak istediği bir eseri şu sözlerle aktardı: “Bu gömülme hikayesi hep aklımda. Bu heykelde gördüğünüz manzarayı Mezopotomya ovasında bir çukur açıp, içerisine insanları yerleştirerek öyle bir tuval hazırlamak istiyorum. Sura üflendiğinde yani, insanların o topraktan çıkışlarını resmetmek istiyorum. Çılgınca ama bu çalışmayı uzun zamandır düşünüyorum.”

HAZİNE DEĞERİNDE BİR SERGİ KATALOĞU

İsmet Yedikardeş’in sergisini görmeden önce ziyaretçilerin serginin yer aldığı mekanın da özel olduğunu bilmesinde fayda var. Çünkü Kazlıçeşme Sanat Galerisi, 1828’de askeri hastane olarak inşa edilen, 1984’ten sonra Zeytinburnu Belediye’sinin başkanlık binasına dönüşen, ardından belediyenin mekanı boşaltıp, üç yıllık bir restorasyon sürecinin ardından 2018’de Kazlıçeşme Sanat adıyla kültür sanat dünyamıza kazandırdığı tarihi bir binanın giriş katında yer alıyor. Bu anlamda, yurt dışında da tanınan bir sanatçı olan Yedikardeş’in 1974’ten itibaren ortaya koyduğu mağara resimleri temalı ilk dönem çalışmalarının böyle tarihi bir mekanda sergileniyor olması, sergiye artı bir değer katıyor.

Zeytinburnu Belediyesi’nin Mehmet Lutfi Şen’in küratörlüğünde sanat dünyamıza kazandırdığı bu dört bölümlük sergiye gidenler, birinci bölümde sanatçının daha önce hiç sergilenmemiş 14 çalışmasının yer aldığı ‘Öze Dönüş’, ikinci bölümde deri üzerine yağlıboya çalıştığı başyapıtlarından oluşan ‘İlk ve Son’, üçüncü bölümde sanatçının büyüdüğü şehirdeki medeniyetin kapısını aralayan ‘Mardin Resimleri’ ve son olarak dördüncü bölümde o medeniyeti kuranlara bir vefa niteliği taşıyan ‘Sultanlar’ serilerini görme fırsatı bulacak.

Sergiye gidenlere diğer bir tavsiyem de serginin içinde sanatçıya dair kritik yazılarının da yer aldığı sergi kataloğunu mutlaka edinmeleri. Zira, Zeytinburnu Belediyesi’nin ev sahipliği yaptığı sergilerin en anlamlı yönlerinden biri de bu. Her sergide olduğu gibi Yedikardeş için de muhteşem bir katalog ortaya konulmuş. Koca koca kurumların Türkiye’yi hatta dünyayı gezdirdikleri sergilere bir katalog hazırlamayı çok gördüğü bir ‘kültürel’ ortamda, Zeytinburnu Belediyesi’ni özenle hazırladıkları bu kataloglar için ayrıca kutlamak lazım. Çünkü bu kataloglar hem sanatçıların hem de çağdaş sanat dünyamızın yarınları için bugünden hazırlanmış hazine değerinde bir arşiv çalışması….

KORİDORDAKİ ‘KORSAN’ SANATÇIYA DİKKAT

Sergiye dair son notum ise, koridorun solunda asılı bulunan ‘korsan’ tablo olacak. Sanatçı Yedikardeş’in usta eserlerinin arasında sergilenen bu sürrealist tablo, 3,5 yaşındaki torunu Can Demir Tevrüz’a ait. Dedesinin atölyesini ziyaret ettiğinde dedesine özenerek bu minik tuvali boyayan minik Can’ın eserini serginin küratörü Lütfi Şen, sanatçı Yedikardeş’ten habersiz olarak mekana yerleştirmiş. Sergiyi ziyarete gelen minik Can’ın eserini gördüğü andaki sevinci ise aşağıdaki karede ölümsüzleşiyor.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum