Kerkük'te 14 Temmuz 1959 Katliamının Bilinmeyenleri

Kerkük'te 14 Temmuz 1959 Katliamının Bilinmeyenleri
22 Kasım 2022 - 17:19

Kerkük’te 14 Temmuz 1959 Katliamının Bilinmeyenleri

 

Ata Terzibaşı
 

 Söz Başı:

 Kerkük’te 17 Temmuz 1959 da meydana gelen ve üç gün süreyle devam eden Türkmen Soykırımı konusunda yayımlanan yazıların sayısı bir hayli kabarıktır. Ben acizleri o kanlı olaylar ve öncesinde ait hadiseleri yaşadığım için bir gördü tanığı olarak bu hususta pek bilinmeyen ve karanlıkta kalan bazı noktaların ve maddi zarara uğrayan kimselerin şimdiye değin yayımlanmamış resmi listelerini bu mütevazı yazıyla sunmak istiyorum.

Katliamın Hazırlanması:

Kerkük Katliamı hazırlanma aşamaları Irak’ta 14 Temmuz 1958 devriminden sonra başlamıştır. Cumhuriyetin İlanı ardından altı yedi ay kadar bir süre ülkede az çok demokrasi havası esmiş olduğundan zengin tarihe sahip olan Türkmenler birlik ve dayanışma içinde toplumsal haklarını tam olarak yeniden aramış, bir bakıma sağlaya bilmişlerdir. Nitekim bir ara tüm Irak’ta icra edilen hür seçimler yoluyla baro, sendika ve öteki meslek kuruluşların hepsi büyük bir çoğunlukla ellerine geçiren Türkmen toplumunun bu milli ve içtimai üstünlüğüne dayanmayan kıskanç ırkçı ve solcu gruplar, aralarında iş birliği yaparak sonradan, 8 Mart 1959 tarihinde Musul’da beliren yarbay Şavvaf’ın askeri inkılâp hareketinin başarısızlığa uğramasını istismar ederek Kerkük Katliamının hazırlama çalışmalarını hızlandırmışlardır.

Esasen Irak’ta vatanseverlerin gerçekleştirdikleri 14 Temmuz 1958 devriminde kral ailesinin öldürülmesinde yabancı güçlerin de parmakları olduğu söylentisi ortada dolaşıyordu. Ama bunların gerçek varlıklarını kesinlikle saptamayan halk ülkede eskiden hâkimiyet kuran İngiltere hükümetine atfetmekteydi.

Başbakan Nuri Sait de dostlarının kendisini kurtaracaklarını düşünerek saklandığı evde devamlı olarak semaya bakmakta ve onların uçakla kuvvet göndereceklerini ummaktaydı. Bu konuda yaygın olmayan gerçek ve resmi bir hikâyeyi anlatmak istiyorum.

Irak’ın dostu ve müttefiki olan Türkiye’de Başbakan Adnan Menderes hükümetine karşı 27 Mayıs 1860 tarihinde yapılan askeri darbede kabine üyeleri arasında milli müdafaa bakanı Ethem Menderes te vardı. Bu zaten evinde yapılan aramada ele geçen gizli ve şahsi hatırat defterinde aktarılan bazı bölümler mahkemece soruşturma konusu yapılarak radyodan naklen yayımlamaktaydı. Bu arada hatırımda kalan bir fıkrayı makalemizle ilgili görerek okuyucularımıza sunmak istiyorum.

Irak hükümetiyle Türkiye Cumhuriyeti arasında 26 Haziran 1846 tarihinde Ankara’da imzalanan antlaşma ve protokoller gereği Türkiye bakanlar kurulu Adnan Menderes’in başkanlığında toplanarak Irak’ta kraliyet rejimini kurtarmak için orduyu harekete geçirmek kararı alır. Türk askeri Irak sınırına yaklaştığı esnada Amerika’nın Türkiye Büyük elçisi hükümetlerinin görüşü olarak Türk askerinin geri çekilmesini ister. Buna sebep Türkiye’nin, bu durumun amacını bilmediğini ileri sürer ve kendilerine bundan bir zarar gelmeyeceğini söyle. Bunun üzerine Türkiye, ordusunu geri çekmek zorunda kalır.

Ethem Menders’in anlattığı bu rivayetten anlaşıldığına göre Amerika’nın söz konusu devrimle direk veya dolaylı biçimde ilişkisi vardı. Elhasıl bütün bu işlerin sonunda komünist güçler ve hempaları söz konusu katliamı hazırlamada kolayını bulmuşlardı.

Katliamın Önemli Bir Neticesi

Komünistleri çok zaman mazlum ve fukara yanlısı gösteren küresel sosyalist cihetlerin aksine onları zalim ve demokrasi düşmanı olduklarını dünyaya tanıtmak için emperyalist güçler bu Katliamı körükleyerek ö kötü rejimin gerçek yüzünü ortaya koymuşlardır. Böylece de komünistlik yalnız Kerkük’te değil Irak ve tüm Ortadoğu’da kökten bozguna uğramış hatta Rusya’da bile gözden düşürülerek o büyük devletin parçalanması gerçekleşmiştir.

Katliamı Abdülkerim Kasım Nasıl Öğrenci

 Konuyla ilgili şahsen tanık olduğum bir olayı ilk kez burada anlatmak istiyorum. Katliamın başlaması üzerine valilik tarafından hayatları tehlikeye düştüğü görülen bazı şahısları korumak için tevkif emriyle Bağdat’a sevk edilmeleri Polishane yoluyla ve resmi tahriratla olayların ikinci sabahında Bağdat’a gönderilmiştir.

İlk partide emekli Binbaşı Yunus Ömer, aşiret reisi Mithat Davuda, aşırı milliyetçi Sadi Çaycı, Avukat Habib Hürmüzlü ve ben acizleri vardı. Habib Hürmüzlü’nün adı listemizde bulunduğu halde bize katılmamıştı. Sonraları kendisinden öğrendiğime göre şehrin doğusunda bir akrabası evinde gizlenmişti.

İşte biz zahirde dört tutuklu olarak Havice’li bir Arap Komiseri eşliğinde hareketle öyle saatlerinde Bağdat’a ulaştık ve orada saray merkezi tutukevinde yerleştirildik. Yalandan tutuklu olduğumuzu sorumlulara anlatan komiserin sözüne iltifat etmeyerek bizi o anda salıvermediler. Ama akşama doğru olayı bütün tafsilatıyla genel müdüre anlatmamız ve isteğimiz üzerine telefon ve telsizle Kerkük’te olup bitenleri öğrenmeye çalıştılar. İletişimin kesik olduğunu öğrenen müdür bu kez Bağdat’taki üst sorumlularla temasa geçti ve nihayet haber delaletimizle Abdülkerim Kasım’a ulaştırıldı ve Katliamı durdurmak için gereken önlemler alındı. Biz de serbest bırakıldık. Ertesi gün konuyla uğraşan ve bizimle birlikte salıverilen emekli Binbaşı Nakipzade Yunus Ömer’in ciddi çalışması sonucu isteğimiz üzerine Abdülkerim Kasım bizi bir grup soydaşlarımızla birlikte 17 Temmuz 1959 günü huzuruna davet ederek yaptığı konuşmasında olayı şiddetle kınadı ve ilk sözü şu olmuştu: “Petrol dünyada çoğalmıştır. Bizim kaynağımıza niçin göz dikiyorlar…?”

Ne garip ve hazindir ki görüşmemiz esnasında kanlı olayların sorumlu elebaşlarından tanıdığımız bir grup katillerin de oraya gelerek ayrıca başka bir odaya alındıklarını gördüğümüz zaman hayret etmiştik. Durumun bize Abdülkerim’in özel sekreteri Casim Azzâvi açıkladı. Güyâ “bunlar, Türkmenlerin Kerkük’te devlete karşı yaptıkları kurma (Komplo) ve isyanlarını nasıl bastırdıklarını(!) anlatmaya gelmişler… Vallahi Abdülkerim uygun görürse bunların hapsini elimdeki bu silahla yaylım ateşine tutar öldürürüm”.

Hayretimi mucip olan başka bir hususa değinmek isterim. Bir ara Bağdat’ta Türkmen Kardaşlık Ocağı’nın başkanı olan ve 1980 yılında suçsuz yere idam edilen emekli Binbaşı rahmetli Abdullah Abdurrahman’ın bir akrabası yerli matbuatın birinde yayımladığı bir makalede Kerkük Katliamını Abdülkerim Kasım’a ilk kez Abdullah’ın ilettiğini ve Türkmenleri ölümden kurtardığını yazması hakikate aykırıdır. O Kerkük’ten Bağdat’a reisi yol bağlı olduğundan kaçak bir yoldan gecikmeli olarak geldi ve ancak bizimle birlikte görüşmeye katıldı.
İlk yayın yeri:http://www.kerkukgazetesi.com/kerkukte-14-temmuz-1959-katliaminin-bilinmeyenleri/


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum