İNSAN BİR PİRAMİTTİR - Prof. Dr. Nurullah Çetin

İNSAN BİR PİRAMİTTİR - Prof. Dr. Nurullah Çetin
08 Haziran 2020 - 15:50 - Güncelleme: 08 Haziran 2020 - 15:54

İNSAN BİR PİRAMİTTİR

Batının sorgulayıcı beyinlerinden romancı Arthur Koestler, bir konuşmasında “piramit insan” imgesine şöyle bir açıklama getirmişti: ”İnsan bilinci kademeli bir piramit; doruğunda da “ben” dediğimiz şey duruyor. Kişi yukarı baktığı zaman sanki orada kişiliğinin çekirdeği varmış, bütün kararlar oradan çıkıyor sanır. Oysa aldatıcı bir durumdur bu. Piramitteki “ben”e hükmedemezsiniz.”(Cemal Süreya, Folklor Şiire Düşman, s.59)

Eşiyle birlikte intihar eden Koestler, nihilist bir çözümsüzlük ve çaresizlik içine düşmüştü. Dört yıl sonra da intihar etti. Ona göre hayat, hacının ilerleyişi değil gerileyişi idi. Yani insanın tasaffi (arınma) ile tekâmül ederek insan-ı kamil olma sürecini yadsıyordu. Şöyle diyordu: “Kesinlikle doğru ilerleme yerine, belirsizliklere doğru gerileme sözkonusu olmuş bende.”

Evreni görünmez bir mürekkeple yazılmış bir kitap gibi gören Koestler, iyice karamsarlığa, anlamsızlığa düşmüştü. Karamsarlığının, hiççiliğinin temelinde yatan düşünce, sonsuzluk kavramına hakim olamamasıdır. Yani yaratılmış ve algı alanı sınırlı insan aklının sonsuzluğu kucaklama, ona hâkim olma işlevinin en baştan aklın doğasına aykırı olduğunu idrak edememiş ve orada tıkanıp kopmuştur.

Sonsuzluğa hâkimiyetin salt tanrısal bir özellik olduğunun ayırdımına varamamıştı. İnsan aklının sonsuzluğu aydınlatan kuşatıcı bir güneş değil, ancak sonsuz karanlıklarda ilerleyerek kendine yol açan bir fener olduğunu kabullenememişti. Çünkü egzistansiyalist bir yaklaşımla tek belirleyici unsurun her şeyden yalıtılmış insan iradesine inanmıştı.

Onu karamsarlığa, hiççiliğe ve intihara götüren düşüncelerinden biri de “İnsan tanrıların oyuncağı olmadığı gibi kromozomların tutsağı da değildir.” Cümlesidir. Her şeyden önce Koestler, insanları tanrıların oyuncağı haline getiren, aslından saptırılmış bozuk Hrisitiyanlık ve kutsaldan arındırılmış bir sekülerizm kültürünün çocuğudur.

Onun “tanrılar” dediği, tek Hak dinin tek tanrısı değil, gerçek tanrının bir kenara itildiği, her papazın, her kralın, her patronun, her şöhretin kendisini tanrı ilan ettiği kalabalık bir tanrılar güruhudur. Bu tür beşerî ve maddi nitelikli tanrıların insanı oyuncak ettiği doğrudur. Koestler’in bu tür sahte tanrıların oyuncağı olmama isteği de haklı bir taleptir. Tek hak din İslam’ın tanrısı olan Allah ise insana merhamet eden, doğru yol gösteren tek ışık kaynağıdır.

“Allah, iman edenlerin velisi, dostu ve destekçisidir. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır; inkâr edenlerin velileri ise tağut'tur. Onları aydınlıktan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar, ateşin halkıdırlar, onda süresiz kalacaklardır.”(Bakara, 257)

Bu ayete göre tağut, Koestler’in şikayet ettiği “tanrılar”dır.

Koestler’in insanın kromozomların tutsağı olmasını eleştirmesi de haklıdır. Zira insan elbette biyolojik yapının, biyolojik anlamda kalıtımsal yapının, sosyal ve kültürel genetiğin de tutsağı olmamalıdır. İnsanı insan yapan, gerek biyolojik gerek sosyal ve kültürel genetiği karşısında özgür eleme ve seçme yapabilme iradesidir. Egzistansiyalizm de böyle bir argümana sahiptir.

Avrupalı ırkı üstün ırk, diğerleri geri ırk derseniz insanı kromozoma tutsak edersiniz. Avrupa kültür genetiği medeniyet, diğerleri barbarlık derseniz yine insanı kültürel kromozoma tutsak edersiniz. İnsanı biyolojik ve kültürel genetiğe hapseden tutsaklığı reddeden yani iradenin özgürlüğünü sağlayan tek hak din İslam’dır. Şu ayetlerde biyolojik ve kültürel kromozomlara tutsaklığın reddedildiğini göreceksiniz:

“Onlar bir ümmetti, geldi geçtiler. Onların kazandıkları onlara, sizin kazandığınız sizedir. Onların yaptıklarından siz sorumlu değilsiniz ve onlardan dolayı sorguya çekilmeyeceksiniz. (Bakara, 141)

“Onlara: ‘Allah’ın indirdiğine uyun.’ denildiği zaman: ‘Hayır, bilakis biz, babalarımızı üzerine bulduğumuz ve alıştığımız âdetlerimize uyarız.’ derler. Babaları hiçbir şey akletmemiş ve doğru yolu bulamamış olsalar bile mi onların yoluna uyacaklar? (Bakara, 170)

“Onlara: ‘Allah’ın indirdiğine ve Resûl’e gelin.’ denildiği zaman: ‘Babalarımızı üzerinde bulduğumuz yol bize yeter.’ derler. Onların babaları hiçbir şey bilmiyor ve doğru yolu bulamamış olsalar bile babalarının yoluna mı uyacaklar?” (Mâide, 104)

Koestler’in “piramit insan” imgesine biraz farklı bakalım.

İnsan aklı ve ruhu piramidin tepe noktası, eli ve beli orta bölge, ayakları da zeminidir. Ayakları yere, dünyaya, hayata tutunmasını sağlayan, yeryüzünde salimen yürümesini, biyolojik hayatının devamı için gerekli olan idareyi temin eden bir araçtır. Orta bölge olan el ve bel, hayatın devamı için gerekli olan ihtiyaçları sağlama aracıdır. El geçim sağlar, bel de neslin devamını. Zirve noktası olan akıl ve ruh ise bilgi ve bilinç mekanizmasıdır.

Akıl ve ruh ele, bele ve ayağa hükmeder, bunların nereye doğru gideceğine, ne ve nasıl yapacağına ya da yapmayacağına karar verir. Akıl ve ruh el, bel ve ayağın patronu olduğu bilincini korursa o zaman soyut anlamda zihinsel faaliyetlerini yaratılış, yaratıcı, hayat, zaman, mekan, insan, ölüm gibi yüce hakikatleri keşfetmeye ve keşfettikleriyle zevklenmeye bakar.

Zevklenmek, bulunanla tatmin olmak, bulunanla huzur bulmaktır. Böylelikle hayatına anlam yükler, yaşamasının asıl amacının soyut, manevi, ilahî, insani, millî hakikatlerle temas ve kendi varlığını o yüce hakikatlerde eriterek sonsuz mutluluğa ulaşmak olduğunu anlar.

Yok böyle olmayıp da akıl ve ruh el, bel ve ayağın kölesi olursa yani madde manayı esir ve köle ederse o zaman insan, akıl ve ruhla sonsuz göklerde, sonsuz latif, şeffaf, manevi, saydam, ilahi saf ortamlarda huzurla dolaşmak yerine yerlerde sürünür. Yani maddede boğulur. Gözü yukarı bakacağına yere bakar. Böylece yer, kara toprak ve madde insanı yutar ve çürütür. İnsanın gözü, önüne düştüğü an yenilmiş ve yıkılmıştır. Gözünü yere değil de göğe döndürürse sonsuz ilahi saydamlıklarda sonsuzlaşır. Kurtuluş, huzur ve mutluluk gözü yukarılara, sonsuz yüceliklere dikmektedir.

Prof. Dr. Nurullah Çetin

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum