İLYÂS İBN İSÂ AKHİSARÎ

Mustafa Tatcı'nın kaleme aldığı Saruhan Sancağından İlyâs b. Mecdüddîn Îsâ-yı Sarûhânî Hazretlerinin hayatı ve eserleri üzerine nadir kitaplardan birisidir. Manisa adına yapılmış bu önemli çalışmaya Manisalıların sahip çıkması ümidiyle...

İLYÂS İBN İSÂ AKHİSARÎ
30 Mart 2019 - 18:11 - Güncelleme: 30 Mart 2019 - 18:17

ÖNSÖZ

MUSTAFA TATCI

“Şol kimsenin ki gönlünde Allah muhabbeti ola, o kimsenin gözüne nice uyku gire?”

“Dünyada zahmet çeken huzûr-ı Hak’ta râhat bulur.” diyen Bayramî azîzlerinden İlyâs b. Mecdüddîn Îsâ-yı Sarûhânî Hazretleri, tasavvuf tarihinde sünnete riâyeti, ibâdete olan düşkünlüğü, bir mikdar arpa unundan küle gömüp yaptığı azıcık ekmeği üç dört günde bir yiyerek yaptığı riyâzeti ve mücâhedesi, irfânı, aşkı, muhip ve müridlerinin çokluğu, hakikat deryasındaki dalgıçlığı, Kur’ân ve hadîs ilimlerine olan âşinâlığı, gözü yaşlı bir âşık ve ârif oluşu, bilhassa ulûm-ı hafiyye veya ulûm-ı garîbe nev'i eserleriyle temâyüz etmiş kutsal gönüllü bir erendir. İsâ Mecdüddîn Akhisârî Hazretleri Hacı Bayram tarîkının Akşemseddîn’e izâfe edilen Şemsiyye kolundan neş’et eden Tennuriyye silsilesi şeyhlerindendir. Şeyh Kâsım Efendi’nin yetiştirdiği bu kâmil insan, oğlu İlyâs Çelebi’nin “Tâlibâ gel Hâcı Bayrâmîlere/Tâ bilesin derdine dermân nedir” buyurduğu vechile devrinde geniş bir coğrafyada dervîşlerinin ve halkın manevî irşâdıyla uğraşmış ve pek çok Hak âşıkı yetiştirmiştir.

“İlyâs b. Mecdüddîn Îsâ-yı Sarûhânî (=Akhisarî)” künyesiyle tanınan Şeyh Hazretleri 27 Mart 1447’da doğmuştur. Babası Taşkın oğlu İlyâs Şücâ Halîfe, annesi İnci Hatun'dur. Bursa'da medrese tahsîlini tamamlayarak yirmi dört yaşında Akhisar'a dönmüştür. Babası, onun tahsîli sırasında vefat etmiştir. İlk bağlandığı şeyhten hilâfet aldığı hâlde tatmin olmayarak Eşrefoğlu Rumî Hazretleri’ne müracâat eden şeyh, onun işaretleriyle Kayseri'ye giderek Akşemseddîn’in (ö. 1459) halîfesi Seyyid İbrahim Tennûrî’nin (ö. 1482) postnişîni Şeyh Kâsım Efendi’ye yanında getirdiği yedi dervîşiyle birlikte bey’at etmiştir. Kayseri’de yoğun bir zikir ve halvet terbiyesinden geçerek Şeyh Kâsım Efendi’nin murâkabesinde seyr ü sülûkunu tamamlamış ve yeniden hilâfetle taltîf edilerek memleketine destûr verilmiştir.. Bayrâmiyye-i Şemsiyye'nin İbrahim Tennûrî tarafından kurulan Tennûriyye kolunun Kâsım Efendi’den sonra gelen postnişîni olan Mecdüddîn İsâ Hazretleri 883(M. 1478) senesinden itibâren hilâfetle tayin edildiği memleketi Akhisar'a on dervîşle beraber dönmüştür.

Şeyh Hazretleri hayatının önemli bir kısmını Akhisar'da sürdürmekle birlikte irşâd gayesiyle zamân zamân seyahatlerde bulunmuşdur. Hac yolculuğu sırasında Halep, Şam, Kudüs ve Mısır'a ve dönüşünde Antalya'ya uğramış (1511) ve tekrar Akhisar’a dönmüştür. Onun daha sonra Aydın (1513, 1523), Köşk (1523-28), Çine, Nazilli, Tire, Gelibolu, Malkara, Rumeli, Bursa, Kestel, Karaman, Sivas, İran, Musul, Bağdat, Hemedan ve Şam'a uzun ve kalıcı seyahatler yaptığını, bu arada kendisine pek çok kişinin intisap ettiğini yine elinizdeki menâkıpnâmeden ayrıntılı bir şekilde öğrenmekteyiz. Bu seyahat sırasında Hemedan’da tanıdığı zamanın gayb erenlerinden Muhammed Bedehşanî ile uzun sohbetlerde bulunmuş ve kendisinden vefk ilmi tahsîl etmiştir. Yine Bedehşanî’nin tavsiyesiyle Bağdat’a gelen Şeyh İsâ, burada Baba Hamdî Hazretleri’nden Rumili erenlerinin pek vâkıf olmadığı ilm-i cifr öğrenmiştir. Bağdat’ta geçirdiği zaman içinde hummâya yakalanan şeyh yolda bir köyde yirmi günden fazla konakladıktan sonra Bursa yoluyla Akhisar’a dönmüştür. Âlim, fazıl, ilm-i hurûf ve ilm-i esmâda yetkin bir mutasavvıf olan Şeyh İsâ Hazretleri adâb-ı tarîkat husûsunda kılı kırk yaran, usûlsüz vusûl olmaz diyerek âdâbı çiğneyen dervîşânı affetmeyen bir mizâca sahiptir. Şeyh İsâ Efendi elli beş sene irşâd postunda hizmet ettikten sonra 11 Zilkade 937/26 Haziran 1531'de Akhisar'da vefat etmiştir. Cenâzesi oğlu İlyâs Çelebi tarafından yıkanmış ve kendi adıyla anılan tekkeye defnedilmiştir. Türbesi vefatından üç sene sonra oğlu ve ihvânı tarafından yaptırılmış olup hâlen ziyâretgâhtır. Elinizdeki bu eser, Şeyh İsâ Mecdüddîn Hazretleri’nin oğlu İlyâs İbn İsâ (d. 1496- ö.1560) tarafından “MENÂKIB-I ŞEYH MECDÜDDÎN VE ÂDÂB-I SÂLİKÎN” 961/1553 senesinde kaleme alınmıştır.

Tarafımızdan iki yazma nüsha esas alınarak “ŞEYH MECDÜDDÎN BAYRAMÎ MENÂKIBI VE SÂLİKLERİN ÂDÂBI” ismiyle yayınlanan menâkıpnâmenin sonunda İbn İsâ’nın Ankara Milli Kütüphade bir mecmûa içinde bulunan (bk. A/3664-6, yk. 84b-87a.) yirmi iki nutk-ı şerifi de ilâve edilmiştir. İbn İsâ eserin başında menâkıpnâmeyi kaleme alma sebebini şöyle açıklamaktadır. “İbn İsâ’nın o zamânda yanında hâzır olan halîfeleri, mürîdleri ve muhibleri, âşıkları, ihvân ve sâdıkları toplanıp İbn-i Îsâ katına gelip dediler ki: ‘Bize bir kitâb yazsanız, içinde Pîr-i Azîz'in dünyaya geldiği günden tâ intikâline varınca menâkıbını, rumûzunu, tevîlâtını, tabîrâtını, âdâbını, halvet etmenin tertîbâtını ve Tarîk-i Bayrâmî'de hilâfet kimlere verilmişdir ve kimden gelmişdir, bil-cümle Türkçe beyân ve ayân eyleseniz. Her birimiz okuyup dinledikçe faydalar görsek.’ Eser bu arzû üzerine tahrîr olunup ismine Menâkıb-ı Şeyh Mecdüddîn ve Âdâb-ı Sâlikîn denildi. Ümîddir ki ehl-i hâl katında makbûl ola ve tâlib-i Hak olanlar faydalar bulalar ve biz gidince eserimiz bu cihânda yâdigâr kala.” Menakıpnâme, umûmi olarak kültür tarihi, Türk dili, özellikle de tarikat ve tasavvuf düşüncesiyle alakalı ince ayrıntılar vermesi açısından fevkalade önem arzetmektedir. Eser, Mecdüddîn Efendi’nin oğlu İlyâs Çelebi’nin kaleminden çıkması sebebiyle tarihî gerçekliği yanında seyahat notları ve günlüklerin renkli üslûbuyla okuyanın dimâğında bir belgesel tadı bırakmaktadır. Mecdüddîn Efendi, Tarîk-i Bayramiyye’den olması hasebiyle Menâkıpnâme Hacı Bayram-ı Velî (k.s.)’den beri gelen bazı usûl ve uygulamaların detaylarını verdiği için bu konudaki araştırmalara önemli katkılar sağlayacaktır. Bir rivâyette “Sultânım, halkın elinden âciz kaldım. Dâim bana bühtân edip her meclisde zemmim ederler. Hâlime n’olur?” diyen kişiye, “yerme, yerilme, yoldan ırılma. Tayranın düşer, doğru giden dağ aşar. Yerme yermesinler, urma urmasınlar. Kendi dilini tut, elin sözünü yut.” diyen şeyh bir taraftan Yûnus’un diğer taraftan Dedem Korkut’un damıtarak bir bilgi, manâ ve aşk dili haline getirdiği anadilimiz Türkçe’yi bütün şiiriyetiyle, mecâz katmanlarıyla en yüksek seviyede kullanan bir üslûp virtiözüdür. Bu sebepledir ki Mecdüddîn İsâ Hazretleriyle ilgili olan bu menâkıpnâme başta Türkçe’nin gramer ve linguistik mevzularıyla uğraşan kişiler olmak üzere, remizlerle, rüyâlarla, mecâzlarla, Kur’ân’ın şeriat ve hakikat boyutlarıyla, kültür coğrafyasıyla, Osmanlı ulemâ ve urefâsıyla, eğitim ve öğretim meseleleriyle, çocuk, genç ve yetişkin terbiyesiyle, ahlâk problemleriyle, Şeytânkulu İsyanı, Rodos'un fethi, Şehzâde Mahmûd'un ölümü, deniz ticareti, gümrük işleri, değeri düşük akçelerin piyasada tedavülü (v.s.) gibi dönemle ilgili hadiseleriyle, siyasetîlerin tasavvuf erbabıyla münasebetleriyle, diğer dinlere mensup kişilere karşı müslüman ahâlînin tutumlarıyla, cennet ve cehennem hayatı gibi ölüm ötesi mevzularıyla, san’at ve zanaatlarıyla, tarım, bağ ve bahçe işleriyle, evcil veya yaban hayvanlarıyla, hastalıklar ve tedavîleriyle, ev hayatı, yemek çeşitleri, kıyâfet ve büyük küçük ilişkileriyle, folkloruyla hasılı işaret ettiğimize benzer konularla ilgili araştırma yapan kişilerin dikkatini çekecek malzemeler sunmaktadır.

Nihayet her kitap gibi “ŞEYH MECDÜDDÎN BAYRAMÎ MENÂKIBI VE SÂLİKLERİN ÂDÂBI * NUTK-I ŞERÎFLER” adıyla gün yüzüne çıkan bu kitabın da bir kaderi vardır. 1997 senesinde Journal Of Turkısh Studıes-Türklük Bilgisi Araştırmaları (Tuba) dergisinde neşrettiğimiz “İbn İsâ’nın Şiirleri” (bk.“İbn İsâ’nın Şiirleri”, Journal Of Turkısh Studıes-Türklük Bilgisi Araştırmaları (Tuba), Hasibe Mazıoğlu Armağanı (I), XXI, s. 187-220: Harward Üniversity 1997.) adlı makaleyle birlikte hazırladığımız fakat yayımlayamadığımız menâkıpnâme dosyası yirmi seneden beri masamızda beklemekteydi. Bu sefer son bir hamle ile eseri yeniden gözden geçirip okuyucuyla buluşmasına karar verdim. Bu vesile ile Mecdüddîn Efendi ile menâkıbını kaleme alan oğlu İlyâs Çelebi’nin rûhaniyetlerine selâm olsun diyor, irfân ehlinin eserden feyz almasını niyâz ediyorum.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum