İlber Ortaylı: LOZAN NE HEZİMETTİR NE DE BÜYÜK BİR ZAFERDİR

İlber Ortaylı'nın Hürriyet Gazetesinde 2 Ekim Pazar günü yazdığı "Topkapı'ya gerçekten bilenlerin müdahale etmesi lazım" yazısından Lozanla ilgili bölümü yayınlıyoruz...

İlber Ortaylı: LOZAN NE HEZİMETTİR NE DE BÜYÜK BİR ZAFERDİR
02 Ekim 2016 - 11:23

 

 

Hürriyet

 

LOZAN NE HEZİMETTİR NE DE BÜYÜK BİR ZAFERDİR

 

BİR tarihte SkyTürk 360 televizyonunda, Hilmi Hacaloğlu’nun programında, bir soru üzerine kısa demeç verdim. “Lozan hezimettir” diye bir tarih görüşü var. Lozan ne hezimettir, ne de büyük bir zaferdir. Diplomasinin zaferi olmaz, olsa da Avrupa hiçbir zaman bunu Türklere tattırmaz. Kurtuluş Savaşı’nda süngümüzü nereye dayadık ve nereyi geri fethettiysek ancak onları aldık. Hatta savaş tazminatımıza karşılık küçük bir toprak bile verilmedi; sınırımızın ötesinde kalan Karaağaç İstasyonu’nu bize bağladılar. Zor şartlarda kazandığımız ve devam edemeyeceğimiz bir savaş için Lozan, cihan savaşını bitiren bir uzlaşma örneğidir. (O demecimde de “Kahve sohbetlerinde abuk sabuk konuşmalar yapan ve gazete sütunlarına bunu geçirenlere katılmamız mümkün değildir, kasabalarda tarih yazılmaz” demiştim.) Bugün Cumhuriyet gazetesi benim bu demecimin sadece bir bölümünü alıp tekrar yayınlıyor, amacının Lozan Antlaşması’nı savunmak olduğunu pek zannetmiyorum. Cumhuriyet’in yeni tutumu malum, bu yaptığının ise cinlik değil, basitlik olduğunu belirtmem gerekir. 

 

EGE ADALARI İÇİN YAPILACAK ŞEY YOKTU

 

Tekrar edelim; Lozan, fevkalede yorulduğumuz, artık kıpırdama ihtimalimiz olmayan bir zaferden sonra imzalanmıştır. Üstelik, karşı taraf açısından da, hem Yunanistan hem Büyük Britanya için de şartlar böyleydi. Ama şunu söylemeli: Savaştan sonra Yunanistan’ı diplomasi ile korudular. Türklere bunu hiçbir zaman yapmazlar. Ege adalarına gelince... Bu adalar zaten Balkan Savaşları öncesinde elden çıkmıştı. Yunanistan da Balkan Savaşları sırasında Kuzey Ege adalarına saldırdı; Averoff Zırhlısı’ na karşı koyacak donanmamız yoktu. Lozan’da bu adalar için çok bir şey yapılamayacağı açıktı. Elimizde sadece İmroz (Gökçeada) ve Tenedos’u (Bozcaada) tutabildik. Ege adalarının hali bundan ibarettir.

 

 

 

ZAVALLI MUHTEŞEM HALEP

 

MEZOPOTAMYA tarihinde ‘Halfe’ diye geçer. Büyük İskender Makedonya’daki bir şehre benzeterek ‘Beroea’ ismini vermişti. Aynı şeyi, generallerinden Seleuchos Ruha’ya, yani Urfa’ya, Makedonya’dan gelme bir ismi, ‘Edessa’ adını vererek yapmıştı. Tabii bugünkü Yunanistan Edessa’sının da o Edessa ile alakası yoktur.

 

Halep, Nureddin-i Zengi’nin idaresindeydi, Haçlılara direndi ve zapt edilemedi. Ama 1260’ta Hulagü’nün sürülerine direnmesi boşunaydı. Haçlı VI. Bohemond ve yerel Kilikya Ermeni Kralı, Hülagü’ye yardım edince, şehir kısa bir müddet için onların eline düştü; Müslüman ve Yahudi ahalisi katledildi.

 

OSMANLI YENİ KARAKTER KAZANDIRDI

 

Bir müddet sonra geri alındı, Memlukluların muhteşem hâkimiyetini yaşadı. Şimdi bir tarafı yıkılan kale yeniden ortaya çıktı: Şehrin içindeki camiler ve çarşılar büyük bir şehri yeniden süsledi. Bu arada Osmanlı devrindeki hamamlar, medreseler ve Mevlevihane gibi yapılar Halep’e yeni bir karakter kazandırdı.

 

Halep, Şam’dan farklıdır; başka bir ihtişam, başka bir renktir. Halep veya Beroea Roma İmparatorluğu’nun Efes ve Antakya’yla beraber büyük metropollerindendi. İslami devirlerde de öyle olmuştur. 1516’da Yavuz Sultan Selim’in topraklarımıza kattığı bir büyük vilayetin merkezidir. Bu vilayet ve sancakların ikisi, yani Urfa ve Antep, zanaatları, çarşıları ve asıl önemlisi orduya olan asker katkısıyla dikkati çekerdi.

 

Halep’i Birinci Cihan Savaşı’nın sonunda terk ettik. 19’uncu yüzyılda ve 20’nci yüzyılın başında Halep muhteşemdi. Şehirde Arapça, Türkçe ve Fransızca konuşan gruplar vardı. Doğu Yahudiliğinin en parlak merkezlerindendi. Vilayet idare meclislerindeki dini grup temsilcilerine baktığımızda muhteşem bir dinler şûrası gibiydi.

 

Halep’i 1966’da ilk gördüğümde büyülenmiştim. Orada bütün asırlar bir sentez halinde yaşıyordu. Çarşının her köşesinde ve halkının her hareketinde bir ayrı incelik vardı. Mutfağı muhteşemdi. Zanaatlar yaşıyordu. Zamanla nüfusu 2.5 milyonu buldu. Bu 2.5 milyon o şehrin havasını değiştiremedi.

 

 

BARBARLARIN ELİNDEN KURTARILMALI

 


Halep ve Şam direnmeyi bildiler. Bugün Hafız Esad’ın oğlu Beşir’in barbarları, şehri ve zavallı halkını topa tutuyor, üstelik de “Sizi besleyeceğiz” diye yaptıkları mütarekede ulusların gönderdiği yardımı dağıtmadılar. Uluslar önce Beşir Esad’ı hizaya getirmeli ve müştereken Halep’i barbarların elinden kurtarıp yaralarını sarmasını sağlamalıdır.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum