II. MEHMED DEVRİ OSMANLI İSTİHBARAT AĞI

II. MEHMED DEVRİ OSMANLI İSTİHBARAT AĞI Yazarlar: Ahmet YÜKSEL- Burhan Erhan ÇAVDAROĞLU

II. MEHMED DEVRİ OSMANLI İSTİHBARAT AĞI
03 Ağustos 2020 - 21:36 - Güncelleme: 03 Ağustos 2020 - 21:47
II. MEHMED DEVRİ OSMANLI İSTİHBARAT AĞI
Yazarlar: Ahmet YÜKSEL * Burhan Erhan ÇAVDAROĞLU **

Giriş: Sultan ve Devri
 
30 Mart 1432 tarihinde Edirne'de dünyaya gelen Şehzade Mehmed, Osmanlı Devleti'nin sekizinci padişahıdır.[1] Babası Sultan II. Murad'ın emriyle 1434 yılında, 14 yaşındaki ağabeyi Ahmed'in Rum sancakbeyi olduğu Amasya sancakbeyliğine gönderildi. Eğitimi için devrin en meşhur bilginlerinden Molla Gürani[2] görevlendirildi. Ayrıca Batılı pek çok ilim adamından da dersler aldı.[3]
Bizans, Macar ve Sırplarla süren uzun ve yorucu savaşların[4] ardından 12 Haziran 1444 tarihinde Edirne'de Macarlar ile bir antlaşma imzalayarak Batıda güvenliği sağlayan Sultan Murad, doğu sınırını da güvenlik altına almak için[5] Karaman Beyliği ile de bir antlaşmaya varmıştı. Bu antlaşmalarla sınırlarını koruma altına aldıktan sonra tahtı oğlu Şehzade Mehmed'e devredip, inzivaya çekilmeyi tercih etmişti.[6] II. Mehmed'in ilk saltanatı[7] böylece başlamış oldu. Ancak genç padişah ilk saltanat devresinde büyük sıkıntılara maruz kaldı ve Vezir Çandarlı Halil Paşa'nın girişimleriyle tahttan çekilmek zorunda bırakıldı.[8] Tahta yeniden çıkan II. Murad'ın[9] 3 Şubat 1451 tarihinde ölmesi üzerine Şehzade Mehmed 19 Şubat'ta ikinci kez iktidarı devraldı.[10]
II. Mehmed'in tahta çıkmasını takip eden süreçte hem Türk aristokrasisi ve devşirmeler arasındaki gerginlik hem de Osmanlı-Karaman rekabeti[11] kırılma noktasına ulaşmıştı.[12] Bizans'ın Türkler aleyhindeki faaliyetleri de işleri içinden çıkılmaz bir hale getirmişti. Dolayısıyla genç padişah için Anadolu ve Avrupa arasında sıkışan devletini kurtarmanın tek yolu Konstantinapolis'in alınmasından geçiyordu.[13]
Bu amaç doğrultusunda ilkin 1451 senesinde Venedik, Ceneviz, Macaristan ve Sırbistan ile bir antlaşma yapıldı. Ardından Bizans'la olan ilişkileri bir süreliğine dengede tutmak maksadıyla Şehzade Orhan için istenen yıllık 300 bin duka altının gönderilmesi kabul edildi. Doğu sınırını güvence altına almak amacıyla Karamanoğlu İbrahim Bey üzerine girişilen sefer[14] neticesinde Karamanoğlu tehlikesi bertaraf edildi. Bundan sonra tek hedef Bizans oldu. Zaten Osmanlıların Tuna'ya kadar uzanan Balkan topraklarını ele geçirmiş olması Asya ve Avrupa arasında bir engel oluşturan İstanbul'un fethini bir zorunluluğa dönüştürmüştü.[15] Bu şehir, İmparatorun elinde bulundukça Osmanlıların Rumeli'ne tamamen hâkim olmaları adeta imkânsız gibiydi.[16] Osmanlıların o güne dek İstanbul'un fethi için gerçekleştirdiği girişimler[17]çeşitli sebeplerle başarısızlığa uğramıştı. Nihayet 29 Ekim 1453 tarihinde II. Mehmed o şehri, ayrıca Fatih unvanını aldı.[18]
II. Mehmed, İstanbul'un fethinden sonra Osmanlı İmparatorluğu'na bağlılığını bildiren, ancak ilerleyen süreçte düşmanlıklarını yeniden gün yüzüne çıkartan Sırplar ve Macarlar üzerine yeni seferler tertip etti. 1454-1457 yıları arasında Sırbistan Despotluğu[19] üzerine girişilen üç sefer sonunda Belgrat dışındaki bütün Sırp toprakları ele geçirildi. Sırbistan'ın ardından devam eden seferler neticesinde Mora Yarımadası (1460), Trabzon (1461), Bosna (1462-1464), Kırım (1475), Eflak (1476), Boğdan (1476) ve Otranto'nun da (1480)[20] alınmasıyla II. Mehmed devrinde Osmanlıların beylikten imparatorluğa geçiş süreci tamamlanmış oldu.
  1. II.Mehmed Devri İstihbarat Faaliyetlerinin Genel Karakteri
Osmanlıların kuruluş yıllarından itibaren istihbarattan istifade ettikleri yapılan son araştırmalar[21] ışığında artık tarihî bir hakikat niteliği kazanmıştır. O nitelik II. Mehmed'in saltanat sürdüğü devirde (1444-1446;1451-1481) daha belirginleşti, Osmanlı istihbaratının seyrinde önemli değişmeler yaşandı. Mesela, bu devirde imparatorluk topraklarının artışına paralel olarak istihbarat çalışmaları daha geniş bir zemine yayıldı. Sadece askerî meselelerle meşgul olan Osmanlı istihbaratı artık harp dışındaki gelişmeleri de öğrenme amacına hizmet etmeye başladı. Genişlemenin doğal yansıması ise bilgi kanallarındaki çeşitlenme oldu. Özellikle İstanbul'un fethedilişi ve başkent oluşu söz konusu çeşitlenmeye büyük katkı sağladı. Dünyanın her yerinden gelen ve hemen her türlü ekonomik faaliyeti elinde bulunduran Gayrimüslim unsur Osmanlı istihbaratının vazgeçilmez elemanları pozisyonuna yükseldiler. Hatta Y. Ercan'a göre, zimmîler için casusluk neredeyse resmî bir görev haline geldi. Hristiyan bir toplum içerisinde kolay ve gizlice yaşayabilmeleri, özellikle de yabancı dil bilmeleri, zimmîleri dışa dönük bilgi toplama çalışmalarında Osmanlı istihbaratının başaktörleri yapmıştı.[22]
Osmanlı istihbaratındaki gelişme ve genişleme sadece devrin şartlarından doğan bir hususiyet değildi. Selefleri gibi II. Mehmed'in de istihbarat hususunda takındığı titiz tutumla yakından ilgiliydi. F. Babinger, Fatih Sultan Mehmed'le ilgili biyografisinde, onun sarayına davet ettiği İtalyan sanatkârlardan dahi istihbarat sağladığına[23] dikkat çekmiştir. B. Arı'nın diplomatik bir rapora dayalı saptamasına göre II. Mehmed, her birine senelik 4 bin duka ödediği iki casus sayesinde Venedik'teki tüm gelişmeleri takip etmekteydi.[24] "Tebaasının vaziyetinden haberdar olmak isteyen bir Sultanın casus kullanması gerektiğine" dikkat çeken Hezarfen Hüseyin Efendi'nin kayıtlarına bakılırsa istihbarat konusunda çok dikkatli davranmakta olan II. Mehmed ile Sadrazamı Mahmud Paşa'nın özel casusları vardı. Etrafta gezinen o casuslar kanalıyla "kıyıda köşede gizli saklı işler çeviren kimseleri tespit etmeye özen gösterirlerdi. Hatta Sultanın müstakil casusları kanalıyla herhangi bir bilgiyi Sadrazamından evvel öğrenmesi büyük bir kabahat olarak görülürdü.[25] Daha ilginç olansa Mahmud Paşa'nın vezaretten düşüşünün, dolayısıyla sonunun gelmesinin Sultanın özel casusları veya jurnalcileri kanalıyla yürüttüğü istihbarat çalışmaları neticesinde gelişen bir hadise olmasıdır.[26]
II. Mehmed'in sadece bilgi toplamak noktasında değil, bilgiyi dışarıya sızdırmamak hususunda da nasıl bir hassasiyet içerisinde bulunduğunu Hoca Saadettin Efendi'nin kayıtlarından takip edebilmek mümkündür. III. Murad ve III. Mehmed'in hocalığını yapan (hâce-i sultanî] bu müellife göre Sultan "hazinedarlar cevahiri nasıl saklarsa, kişi bekçi olmalı kendi sırlarına" sözünü kendisine şiar edinmiştir.[27] Bu sözün özüne uygun olarak da seferleri büyük bir gizlilik içerisinde tertip etmiş, hatta ordunun varılacak yere erişmedikçe seferin tam olarak nereye düzenlenmekte olduğu bilgisi de dahil olmak üzere diğer tasarruf ve tasarılarını herkesten gizli tutmuş, hiç kimseyi gizli düşüncelerinden haberdar eylememiştir.[28]
Düşman yahut komşuların Osmanlı topraklarında yürüttükleri istihbarat çalışmaları anımsanınca Sultanın hassasiyetini anlamak veya anlamlandırmak kolaylaşıyor. Çünkü o devirden itibaren çeşitli ülkelerden bilgin, sanatkâr veya hekim kisvesi altında İstanbul'a giden şahıslar vardı. O gruplardan özellikle hemen tamamı yabancı olan Saray hekimleri, Batılılar için her zaman kullanıma açık ideal muhbirler olmuşlardı. II. Mehmed'in şüpheli ölümüne adı karışan Yakub Paşa'dan, Lord Byron'un hekimi olup sonradan Osmanlı sarayına yerleşen İngiliz Millingen'e ve casuslar hakkında bir kitap yazan Mavroyani Paşa'ya kadar Saray hekimleri genellikle Osmanlılar aleyhine casusluk yapmaktan geri durmamışlardı.[29] Bunlar meslekleri icabı herhangi bir şüphe uyandırmadan Sultan ve yakınlarının çevreleri de dâhil her yere girip çıkabiliyorlardı. Hemen hepsi Gayrimüslimlerden ve Batı dillerine aşina olduklarından rakipler için potansiyel birer casus adayıydılar. Bu noktada kendileri de çoğunlukla beklentileri karşılamaya hazır bir görüntü vermişlerdi. Özellikle Yahudi hekimleri casus olarak elde etmek oldukça kolay olmuştu.[30]
II. Mehmed Devri'nin başında ciddi rakiplerden biri olma özelliğine sahip olan Bizans da asırlık bir geleneğin mahsulü olduğu anlaşılan sistematik bir istihbarat ağına sahipti. Tespitlere göre, Bizans sarayının en güçlü kişilerinden birisi olan imparatorluk başkatibi (Magister Officiorum), aynı zamanda protokol görevlisi olduğundan İmparatorluğun güvenliğinden de sorumluydu. Bu yüzden bizzat kullanmak üzere casus birlikleri oluşturmuşlardı. 5. yüzyıldan itibaren posta hizmetinin sorumluğunu da üzerlerine alınca kendilerine hizmet eden kuryelerin sayısı 10 bini bulmuştu. İlerleyen süreç içerisinde bahsedilen haberciler, sayıları 1200'e ulaşan bir muhbirler topluluğunun çekirdeğini oluşturmuşlardı.[31] Nitekim haberciler, aynı zamanda birer ajan olarak eyaletleri dolaşan, memurların ve halkın ne düşünce ve faaliyet içerisinde bulunduklarını araştırmak suretiyle casusluk vazifesi yapan agens in rebus'lar teşkil etmişlerdi.[32]
Rakip ve düşmanlar o tarz sistematik bir istihbarat ağına veyahut bilginin kendilerine sızdırılmasını sağlayacak saray içi kanallara sahipken Sultan ve ekibinin tarihî kayıtlarda tesadüf edilen istihbarî algı ve uyanıklıklarına şaşırmamak gerekiyor. Osmanlı padişahlarına rehberlik etmek amacıyla oluşturulan nasihatname tarzındaki birçok eserde ülke içerisinde veya dışında yürütülecek istihbarat çalışmalarının ne denli önem arz ettiğine ve ne şekilde yürütülmeleri gerektiğine ilişkin anlatılarda model olarak II. Mehmed devrinin tercih edilmiş olması da o devirdeki istihbarî canlılık ve uyanıklığın bir emaresi olmalıdır. Bir örnek olmak üzere, 1580 dolaylarında ve özellikle bazı görevlilerin imparatorluk düzeninin sarsılıp bozulmasına yol açan tutum ve davranışlarının Sultan tarafından bilinmesini sağlamak amacıyla kaleme alınıp III. Murad'a sunulduğu kabul edilen Hırzü'l-Mülk adlı anonim eserde iç istihbarat çalışmalarının önem, fayda ve uygulanma şekline ilişkin teorik bilgilerden oluşan oldukça uzun fasıllara yer verilmişti. Sultanın, vezirlerinden en alt kademedeki memurlara kadar herkesin durum ve çalışmalarından haberdar olmak için gizli çalışmalar yürütmesi, bu doğrultuda hemen her konuda bilgi ve tedbir sahibi musahiplerinden[33] ve "yarar casuslardan" istifade etmesi gerektiğine dikkat çekilmişti. İşte iç istihbaratın neden ve nasıl uygulanması gerektiğine ilişkin bu bilgilerse II. Mehmed'in imparatorluk sisteminin işleyişindeki aksaklıkları saptamak için sürdürdüğü gizli çalışmalardan hareketle ortaya konulmuştu.[34]
  1. II. Mehmed Devri İstihbarat Ağı ve O Ağı Besleyen Bilgi Kanalları
1-Casuslar
İmparatorluk tarihinin her döneminde olduğu üzere II. Mehmed devri istihbarat çalışmalarında da sahnenin en önünde casuslar yer almaktadır. Gerek ülke içerisindeki meselelerin tespit ve tenkilinde; gerekse askerî sahadaki bilgi toplama faaliyetlerinde casuslardan alabildiğine istifade edilmiştir. II. Mehmed devrindeki fetihlerle II. Bayezid'in saltanatının ilk yıllarını kapsayan Kıvâmî'nin Fetihnâmesi'nde Osmanlı casuslarının etkinliğine ilişkin mühim kayıtlar vardır. O devri bizzat idrak etmesi, seferlerin bazılarına katılıp bazılarını da yakinen takip etmiş olması Kıvâmî'nin o kayıtlarını önemli kılmaktadır. Buna göre II. Mehmed, Eflak (1462) ve Boğdan (1476/77) seferleri sırasında önce düşman kuvvetlerinin yerlerini ve vaziyetlerini saptamak, sonra hezimete uğratıp kaçmaya mecbur bıraktığı voyvodaları bulmak için her tarafa casuslar göndermişti.[35] Diğer kaynaklara yansıdığı kadarıyla da, bahsedilen sefer sırasında Eflak beyi Kazıklı voyvodanın Osmanlı ordusuna gerçekleştirmeyi planladığı gece baskını casuslar vasıtasıyla önceden öğrenilmiş olduğundan II. Mehmed tarafından başarısızlığa uğratılmıştı.[36] Uzun Hasan ile süren mücadeleler sırasında (1460-1461) yine casuslardan istifade edilmişti.[37] 1475 senesinde Kefe Kalesi'nin kolaylıkla ele geçirilmesi, fetih için en uygun anı haber veren casuslar sayesindeydi.[38] T urhanbeyoğlu Ömer Bey'in Sultan'ın ihsanına nail olması, casuslar kanalıyla yürüttüğü istihbarat çalışmaları neticesinde edinip aktardığı bilgilerle Mora tarafındaki fetih hareketlerine (1477-1478) katkı sağlamasındandı.[39]
Çağdaş eserlerde II. Mehmed devrinde Mora, Sırbistan,[40] İskenderiye[41] ve Karaboğdan[42] taraflarında girişilen bütün fetih hareketlerinde Osmanlı casuslarının etkin bir şekilde faaliyet göstermiş olduklarına ilişkin kayıtlara tesadüf edilmektedir. Ayrıntı arz eden birkaç örnek hadise aktarmak, Osmanlı casuslarının istihbarat toplama çalışmalarını ve etkinliklerini daha yakından takip edebilmek açısından önemlidir. Mesela, Macar kralının 1466 yılındaki İzvornik Sancağı muhasarasının neticesiz bırakılmasında Sadrazam Mahmud Paşa'nın kullandığı casusların yadsınamaz bir rolü olmuştu. Şöyle ki Sancağın büyük bir orduyla kuşatıldığı haberi kendisine ulaşınca II. Mehmed hemen İzvornik'e hareket etmiş, ancak Sancağa giden yol üzerindeki geçitlerin düşman tarafından tutulması nedeniyle Osmanlı ordusu çok fazla bir ilerleme kaydedememişti. Kış yaklaşınca da İzvornik'i muhafaza görevini Sadrazam Mahmud Paşa'ya devreden II. Mehmed Sofya'ya geri çekilmişti.[43] Bundan sonra Mahmud Paşa geçilmesi oldukça zor gözüken bir derbendi aşıp İzvornik kalesi yakınlarına ulaşmış[44] ve ilk iş olarak hemen çevreye ve kale içerisine casuslar göndermişti. O sayede hem düşman hem de kalenin muhafaza vasıtaları hakkında ayrıntılı bilgiler elde edilmişti.[45] Ayrıca görevlendirilen casuslar kanalıyla uzun süredir devam eden muhasaradan ötürü bunalmış ve zahire sıkıntısına düşmüş olan kale halkına Mahmud Paşa'nın yardıma geldiği haberi sızdırılmış, o sayede muhasara altındaki ahali ve askerin morali yükseltilmişti. Dahası casuslar kaleyi muhasara eden düşman askerinin mühimmat sıkıntısı çektiği ve soğuğun şiddetinden yer altına kazdıkları çukurlarda saklandıkları yönünde edindikleri bilgileri Mahmud Paşa'ya aktarmışlardı.[46] Düşmanın öyle zor şartlarda muhasarayı sürdürmeye çalıştığı sırada kale içerisindekilerin casusların getirdiği haberler üzerine kendilerine yardım yetiştiğini duyuran müjde davulları çalmaları Macar kralını şaşkınlığa ve güç bela geri çekilmeye zorlamıştı.[47]
Kritovulos'un, Sırp ve Macar krallarının Osmanlı aleyhine almış oldukları müşterek hücum kararının Sultan'a ulaşan istihbarî bilgiler arasında bulunuyor olduğundan[48] bahsetmesi de II. Mehmed devri Osmanlı istihbaratının etkinliği adına kaydedilmesi gereken önemli gelişmelerden biridir. O etkinliği, hatta daha fazlasını İstanbul'un fethi sırasında da takip edebilmek mümkündür. Mesela, Evliya Çelebi daha tahta çıktığı andan itibaren II. Mehmed'in türlü kıyafetlerde İstanbul içinde gezinip kendisine bilgi sağlayan casuslarının bulunduğundan bahsetmiştir. Meşhur gezginin kaydettiğine göre, II.Mehmed'in Rumeli Hisarı yerinde oturup rahip kıyafetiyle gezinen Müslüman bir casusu vardı. Onunla buluşur, görüşür ve nice tedbirler alırlardı. II. Mehmed, Edirne'de tekrar tahta çıktığında o casusundan kendisine bir mektup ulaşmıştı. Evliya'nın deyimiyle "Aristo akıllı gizli Müslüman rahib" mektubunda Sultan'a Anadolu Hisarı'nın karşısına Rumeli Hisarı'nın yaptırılmasını tavsiye ediyordu. Çünkü o sayede zahire sıkıntısına düşecek olan İstanbul'un fethedilmesi kolaylaşacaktı.[49] Dahası Bizans'ın iç durumunun, yönetici sınıf ile halk arasındaki gerginliğin, hatta yüksek rütbeli bir papazın "Bizans'ta kardinal tacı göreceğimize Yeniçeri başlığı görelim daha iyi olur" şeklindeki sözünün, Osmanlılar hesabına çalışan casuslar aracılığıyla II.Mehmed'in kulağına kadar ulaştırıldığından[50] da bahsedilmektedir.
Devre bizzat şahitlik etmiş ve II. Mehmed'e dair bir monografi hazırlamış olan Tursun Bey (ö.1491'den sonra) [51] de İstanbul'un fethi sırasında Sultanın haber alma kanallarının aktif bir şekilde çalıştığına ilişkin aktarımlarda bulunmuştur. Onun naklettiğine göre, kuşatma devam ederken Avrupa'dan yardım için gelen iki büyük gemi, kale halkı arasında ihtilafa ve fethin gerçekleşmesine önayak olmuştu. Çünkü gemidekiler Türkleri yenmenin ancak kendi ittifaklarıyla mümkün olacağını ve eğer savaş bitiminde kendilerine uygun bir mahal verileceği vaat edilmezse yardım etmeyeceklerini söylemişlerdi. Bu ise kale içerisindekilerle aralarında bir ayrılık doğmasına neden olmuştu. Bu ayrılığın da etkisiyle muhasaranın ağırlığına daha fazla dayanamayarak kalede açılan gediklerden gizlice kaçıp Osmanlı tarafına aman dileyerek sığınan kale halkı içeride yaşanan vahameti Türk tarafına bildirmişlerdi. Durumun Sultan ve komutanlarınca öğrenilmesi ise muhasaranın şiddetini arttırmıştı.[52] Neşrî de kuşatma devam ederken casusluk faaliyetlerinin sürdüğünü, karşı tarafın ne kadar kayıp verdiğinin casuslar aracılığıyla cepheye bildirildiğini[53] nakletmiştir. Osmanlı kroniklerinde aktarılan o tarz istihbarat çalışmalarına Bizans kaynaklarında da tesadüf etmek mümkündür. Mesela Dukas, casusluk yapanların düşman kuvvetlerinin miktarı hakkında karar alıcılar için sürekli bilgi sağladıklarına ilişkin aktarımlarda bulunmuştur.[54]
  1. Keşif Kolları ve Diller (Esirler)
Osmanlılarda kuruluş yıllarından itibaren bilhassa askerî hareketlilik sırasında istifade edilen bir diğer haber kaynağı kroniklerde "dil" olarak kaydedilen esirler olmuştu. "Dil almak" olarak nitelendirilen esir yakalama işi ilk devirlerden itibaren sınır muhafızlarına yahut düşman topraklarında keşifte bulunmakla görevlendirilen akıncılar gibi öncü birliklere verilmişti. Bu keşif kolları "dil almak ya da dil tutmak" vazifesini yerine getirirken bir yandan da düşman hududunda doğrudan bilgi toplama faaliyetinde bulunurlardı. II. Mehmed devrinde yürütülen fetih hareketleri sırasındaki istihbarat toplama çalışmalarında da keşif kolları, öncü birlikler ve dillerden istifade edildiğine ilişkin bir hayli kayıt vardır. Mesela Mora Seferi (1458), ardından Semendire ve Güvercinlik kalelerinin alınmasında casuslardan başka keşif birliklerinin getirdiği dillerden yararlanıldığı kaynaklarla sabittir.[55] Aynı istihbarat stratejisi Bosna'nın fethinden de uygulama sahasına aktarılmıştı. Bosna kralının hem haraç vermemekte hem de Osmanlı sınırlarına tecavüz emekte olduğu haberi Mihaloğlu Ali Bey tarafından II. Mehmed'e arz edilince hemen 1463 yılı ilkbaharında Bosna üzerine sefer tertip edilmişti. Bu sefer sırasında Osmanlı karargâhı Trovnik'te kurulmuş, Veziriazam Mahmud Paşa üç günlük bir muhasaranın ardından Lofça Kalesi'ni ele geçirdikten sonra[56] keşif birlikleri görevlendirmişti. O birliklerce ele geçirilen bir dil sayesinde de Bosna kralının Yayça kalesine[57] sığınmış olduğu bilgisine ulaşılmıştı.[58] Bunun üzerine hemen Yayça üzerine yürünmesine karar verilmiş,[59] ancak Derbav Suyu kenarına gelindiğinde Mahmud Paşa'nın bizzat yakaladığı bir dilden kralın önceki gün Sokol Kalesi yakınlarına kaçtığı malumatı alınmıştı. Bu kez Sokol üzerine yürüyüş emri verilmiş, ayrıca Tırhala Sancakbeyi Turhanoğlu Ömer kralın durumunu öğrenmek için gözcülük yapmak ve dil almak vazifeleriyle önden gönderilmişti.[60] Turhanoğlu Ömer, yürüttüğü bilgi toplama çalışmaları neticesinde kralın izini kaybettirdiğini düşünerek Sokol kalesinde rahatça oturduğunu öğrenmiş ve bu bilgiyi hemen Mahmud Paşa'ya aktarmıştı. Mahmud Paşa'nın kuvvetleriyle yetişip kaleyi düşürmesi ve kralı esir edip[61] öldürtmesi (1463)[62] bahsedilen istihbarî uyanıklığın akabinde gelişen hadiselerdi.
Trabzon'un fethi (26 Ekim 1461) aşamasında Osmanlı istihbarat ağı yine benzer istihbarat stratejileriyle beslenmişti. Tursun Bey'in aktardıklarına bakılırsa, Trabzon'a Bayburt üzerinden varılmıştı ve kale tekfurunun firar edecek fırsatı bulamamasını sağlamak gayesiyle önden keşif için akıncı birlikleri gönderilmişti. O sayede tekfur gerçekten tedbirsiz yakalanmış, askerleriyle birlikte karadan ve denizden kuşatıldıklarını fark ettiklerinde kaleyi teslim etmekten başka çareleri kalmamıştı.[63]
  1. Mehmed döneminin merkezi idareyi en çok yıpratan dış meselelerinden birisi olan Drakul ya da Kazıklı Voyvoda adıyla bilinen Eflak voyvodasının ve kuvvetlerinin bertaraf edilmesinde (1462) casuslardan başka yine dillerin faydası görülmüştü. Voyvoda'nın etrafına topladığı bir hayli askerle kendisine Ulah memleketlerinin hâkimliğini lütfetmiş olan Sultan'a karşı isyana kalkıştığı istihbaratı seferin görünen nedeni olmuştu. Bu sefer kapsamında Evrenosoğlu Ali Bey bir miktar akıncı birliğiyle hem keşif yapmak hem de dil almak amacıyla Eflak üzerine gönderilmiş ve o sayede edinilen bilgiler voyvodanın itaatsizliğinin ve iktidarının ortadan kaldırılmasında etkili olmuştu.[64] 1475 senesinde Akkoyunlular üzerine düzenlenen sefer sırasında da Mihaloğlu Mehmed Bey akıncı taifesiyle birlikte keşif ve dil alma vazifeleriyle Kemah tarafına gönderilmişti.[65]
  1. Ulaklar (Tatarlar)
Osmanlı İmparatorluğu'nda ulaşım ve haberleşme teknolojisinden henüz yararlanılamadığı asırlarda devletin resmî veya özel haberleşmesi menzilhâneler üzerinden ulaklar kanalıyla yürütülmekteydi. Dolayısıyla ulakların, imparatorluk sathında ilk faaliyet tarihleri aynı zamanda istihbarat çalışmalarının içerisinde yer aldıkları zamana işaret etmektedir. Çünkü çoğu kez istihbarat raporlarının, hazırlayıcıları ile sunuldukları makam arasındaki dolanımı ulaklar kanalıyla yürütülürdü. Ancak ulakların Osmanlı istihbaratı içerisindeki etkinlikleri sadece böyle dolaylı bir çalışmadan ibaret değildi. Kendilerinin bir istihbarat elemanı olarak değerlendirilmelerini mümkün kılacak şekilde, bizzat istihbarî bilgi toplamakla vazifelendirilmeleri de kökleri imparatorluk tarihinin ilk zamanlarına kadar uzanan bir gelişmeydi. Dolayısıyla II. Mehmed zamanında da kendilerinden o şekilde istifade edilmişti. Mesela Osmanlı tarihlerinde Macarlarla süren mücadeleler sırasında sadece casus yahut öncü birliklerin değil ulakların da Osmanlı istihbaratı içerisindeki etkinliklerine ilişkin anlatılara tesadüf edilmektedir. Nitekim 1458 senesinde Macarların asker topladıklarına dair alınan duyumları gizlice araştırmak görevi ulaklara yüklenmişti.[66] O sene, Mora seferi tamamlanınca kışı Üsküp'te geçirerek askere izin verme niyetinde olan II. Mehmed, düşmanın çok kalabalık olması nedeniyle askeri dağıtmamanın daha hayırlı olacağını telkin eden Veziriazam Mahmud Paşa'nın etkisiyle bir yandan etrafa casuslarını salıp düşman kuvvetlerinin hareket yönlerini ve durumlarını öğrenmişken, öte yandan yeni bir saldırı ihtimaline karşı yöreye ulaklar gönderilerek oradan gelecek haberler beklenmeye başlanmıştı.[67] Kısa süre sonra ulaşan bilgiler sayesinde ise Macar kuvvetlerinin Belgrat geçidinden Tuna'yı aşmakta oldukları öğrenilmişti. Bunun üzerine II. Mehmed bir yandan kendi sefer hazırlıklarını görmeye başlamış, öte yandan düşmanın hangi tarafa hareket ettiğini öğrenmek için sipahi öncüleri Polva üzerine gönderilmişti. O sayede sadece düşman kuvvetlerinin istikameti değil, sayı ve mevcut durumları hakkında bilgi edinebilmek mümkün olmuştu.[68] Bu çalışmaların devam ettiği esnada yine bilgi toplamakla görevlendirildiği anlaşılan ulaklardan "düşman askerinin Tahtalı'ya ulaşmış olduğu, ancak yağma için gafil ve mağrur bir şekilde etrafa dağıldıkları anda karşılarında birdenbire Osmanlı kuvvetlerini buldukları ve günlerce süren çarpışmanın ardından pek çok Macar kumandanının esir edilmiş olduğu" yönünde haberler alınmıştı.[69]
4-Martoloslar
Martoloslar, Klasik Dönem Osmanlı istihbaratının en önemli bilgi kanallarından birisi olarak kabul edilirler. Voynuklarla birlikte Martoloslar Osmanlıların, Rumeli coğrafyasında askerî işler dâhil olmak üzere, birçok konuda faydalandığı Hıristiyanlardan oluşan askerî birliklerdendiler. Voynuklar, derbent ve kale muhafızlığından başka casusluk gibi önemli görevleri yerine getirmişlerdi.[70] Martoloslar ise 15. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar Balkanlarda ordu hizmetleri ve iç güvenlik işlerinde geniş ölçüde istihdam edildiler. Belirli noktaların ve sınırların güvenliğini sağlamak, düşman bölgelerine akınlar yaparak savunma sistemlerini bozmak, keşif ve haber alma faaliyetlerinde bulunmak[71] ve gerektiğinde Osmanlı ordusuyla birlikte seferlere katılmak gibi hizmetlerde istihdam olundular. Nitekim Aşıkpaşazâde tarihinde II. Murad'a (1404-1451) casusluk eden Doğan adlı bir martolostan bahsedilmiştir.[72] II. Mehmed devrinin çoğu seferine katılan Tursun Bey ile 1462 senesindeki Eflak seferinde hazır bulunan Enverî ise Rumeli'deki fetih hareketleri sırasında Hristiyan martolosların istihbarat çalışmalarında kullanıldığını kaydetmişlerdir.[73] Tursun Bey'in aktardığına göre, 1458 yılında çıkılan Mora seferi kapsamında fethi hedeflenen Güvercinlik Kalesi'nin zapt edilmesi noktasında martoloslardan istifade edilmişti. Şöyle ki Mahmud Paşa Avusturya içlerine geçmek için ağaçtan gemiler yontturmuş, ancak yaş ağaç kullanıldığı için başarılı olunamamıştı. Bunun üzerine adaya bağlantılı olan geçit yerlerini öğrenmek, yani kılavuzluk etmelerini sağlamak için eski martoloslardan birilerini buldurmuştu. Teşvik için onlara tımar tevcih etmek yahut tımarı olanlara terakkide bulunmak (zam yapmak) gibi nice ikram ve iltifatta bulunmayı da ihmal etmemişti. Sonunda Paşanın bu gayretleri netice vermiş, martolosların gösterdiği noktadan Sava nehrini geçmeyi başaran yedi alay askerle Güvercinlik Kalesi zapt edilmişti.[74] R. Anhegger de II. Mehmed devrinde Macaristan'a yapılan akınlar sırasında, görünüşte Hristiyan gerçekte Müslüman olan 40 martolostan istifade edildiği tespitinde bulunmuştur.[75]
  1. Tacirler
Tacirler, tarih boyunca ülkelerin birbirleri hakkında bilgi toplamak için kullandıkları istihbarat kanallarından biri olma özelliğine sahiptirler. Osmanlı yöneticilerince de ilk zamanlardan itibaren istihbarî bilgiye ulaşabilme gayretleri çerçevesinde tüccarın aracılığına başvurulmuştur. Fetihten evvel II. Mehmed'in de İstanbul'a yerleşmiş Türk tüccarıyla iletişim içerisinde bulunduğuna ve onlar kanalıyla müstakbel payitahtındaki gelişmelerden haberdar olduğuna[76] ilişkin tarihî kayıtlar mevcuttur.
Tüccar sınıfından olanların olağanüstü haller dışında komşu ülkeler içerisinde serbestçe dolaşabilmeleri bazen casuslar veya diğer kanallarla ulaşılması güç olan istihbaratın rahatlıkla sağlanmasını mümkün kılıyordu. Bu münasebetle Osmanlı istihbaratının tacirlerden istifade etmesi aşamasında hangi din veya milletten oldukları çok önem arz etmemiştir. Mesela İstanbul kuşatması sırasında şehri muhafaza etmek için Papa tarafından görevlendirilen birliklerin başında bulunan Longo Giustiniani'nin Türklerin liman içindeki kürekli gemilerini bir gece baskınıyla yakma planı Galata'daki Cenevizli tacirlerce T ürk tarafına haber verilmişti. Bu haber sayesinde Türkler o gece hiç uyumamış, hazırladıkları toplarla Latinleri beklemişlerdi. Latinlerse Cenevizlilerin Türklere sağlamış oldukları istihbarattan habersiz olduklarından gece yarısı Türk gemilerine sessizce ilerlediklerini sanmışlardı.[77]
  1. Elçiler
Kuruluş devrinden itibaren Osmanlı yöneticileri yabancı devletlerle birtakım siyasî ve ticarî ilişkiler içerisinde bulunmuş, bu ilişkiler önceleri çavuş, sonraları ise fevkalade büyükelçi ve ortaelçi unvanıyla yabancı devletlere gönderilen ad hoc elçiler aracılığıyla yürütülmüştü.[78] Elçilerin resmi görevlerini yerine getirirken edindikleri intibaları, dikkatlerini çeken olay veya hususları sonradan sefaretname adı verilen raporlar şeklinde kaleme almaları onların resmi görevlerinin yanı sıra istihbarî yönlerine de işaret etmektedir. E. Kuran, "Osmanlı hükümetinin dost ve düşman ülkelerin durumundan fevkâlade elçiler sayesinde haberdar olduğu hususunda şüpheye yer olmadığı"[79] kanısındadır.
16. yüzyılda Roma-Germen İmparatorluğu tarafından İstanbul'a gönderilen elçilik heyetinde bulunan Salomon Schweigger sonradan kaleme aldığı eserinde elçiler ve vazifelerine dair istihbarat özelinde önemli ipuçları aktarmıştır. Buna göre, elçiler kuryeleri vasıtasıyla Viyana'daki imparatorlarına edindikleri malumatı içerir mektuplar gönderirlerdi. Onların dışında daha farklı gizli haberleşme vasıtalarından ve casuslardan da istifade ederlerdi.[80] II. Mehmed devrinde de elçilerin resmi vazifelerinin yanı sıra doğrudan yahut dolaylı olarak istihbarat faaliyetlerine katılmış olduklarını gösterir kayıtlara rastlanmıştır. Mesela Mora'nın fethedilmesinden evvel oraya gönderilen elçiler hem Padişahın emirlerini gerekenlere tebliğ etmişler hem de döndüklerinde yarımadanın durumuna ve yönetiminde gördükleri başıbozukluğa ilişkin incelemelerini II. Mehmed'e arz etmişlerdi. Buna göre, Mora gayet güzel ve güvenilir limanlara sahipti. İtalya'ya sefer açıldığı takdirde kara ve deniz kuvvetleri için hareket üssü olabilirdi. Bu bilgi ve faydalar ışığında Mora'nın alınması için gerekli olan sefer hazırlıklarına başlanılmıştı.[81]
Bosna'nın fethi aşamasında da elçilerin Osmanlı istihbarat ağı içerisindeki etkinlikleri dikkat çekmektedir. Aşıkpaşazâde'nin aktardığı üzere, Semendire'nin fethinden sonra Sultan Mehmed elçisi kanalıyla Bosna kralına "ya haraç ver yahut üzerine yürürüm" mesajını kapsayan bir mektup göndermişti. Kral mektubu okuyunca hiddetlenip Osmanlı elçisinin öldürülmesini emretmişti. Ancak kralın danışmanları böyle bir hareketin krallığın sonunu getireceğini söyleyince elçi öldürülmeyip salıverilmişti. Elçi İstanbul'a döndüğü vakit başından geçenleri anlatınca II. Mehmed kralın hareketini diplomatik bir hakaret, dolayısıyla bir savaş sebebi olarak kabul edip Bosna üzerine sefer tertip etmişti.[82] II. Mehmed devrinde Anadolu hakimiyetinin sağlanması noktasında da elçilerin diplomatik, ayrıca istihbarî misyonlarının etkisi hissedilmektedir. Nitekim kardeşi Kasım Bey'le anlaşarak Anadolu'ya saldıran Karamanoğlu Pir Ahmed Bey'in yakalanması ve asayişin sağlanması aşamasında hem elçilerden hem de onların sağladığı bilgilerden yararlanılmıştı.[83]
Sonuç
O devre ait çağdaş eserlerden ve tetkik çalışmalardan takip edilebildiği kadarıyla II. Mehmed, istihbaratı özümsemiş ve önemsemiş bir Sultan portresi çizmektedir. Kendisi sadece bilgi toplamanın değil, mevcut bilgiyi dışarıya sızdırmamanın da istihbarat çalışmalarının vazgeçilmez bir öğesi olduğunu idrak etmiştir. Bahsedilen önem, özümseme ve idrak onun devrinde girişilen hemen bütün fetih hareketlerinin istihbarat çalışmalarıyla birlikte yürütülmüş olmasından ve bilginin dışarı sızdırılmaması noktasında başvurulan tedbirlerden de açıkça anlaşılmaktadır. Rakip veya komşular hakkında bilgi sağlamak için hemen her türlü kanaldan istifade edilmiş olması ise o devirde oluşturulan istihbarat ağının zenginliğiyle birlikte Sultan ve etrafındaki yönetici zümrenin meseleyi ne kadar özümseyip önemsediklerinin bir başka kanıtı niteliğindedir.
KAYNAKÇA
 
  1. Kronikler/Seyahatnameler
Aşıkpaşazade, Aşıkpaşaoğlu Tarihi, Yay. Haz. Necdet Öztürk, Bilger Kültür Sanat Yayınevi, İstanbul 2013.
Dukas, Bizans Tarihi, Çev. VL. Mirmiroğlu, İstanbul Matbaası, İstanbul 1956.
Enveri, Fatih Devri Kaynaklarından Düstûrnâme-i Enverî, (Osmanlı Tarihi Kısmı, 1299 - 1466), Haz. Necdet Öztürk, Kitabevi Yay. İstanbul 2003.
Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Haz.Seyit Ali Kahraman- Yücel Dağlı, 1. Cilt 2. Kitap, İstanbul 2006.
Gelibolulu Mustafa 'Âlî, Mevâ'ıdün-Nefâis fi-Kavâ'ıdi'l-Mecâlis, Haz. Mehmet Şeker, TTK Yay., Ankara 1997.
Hadîdî, Tevârih-i Al-i Osman,Yay. Haz. Necdet Öztürk, Marmara Ünv. Yayınları, İstanbul 1991.
Hezarfen Hüseyin Efendi, Telhisü"l-Beyân fi Kavânîn-iÂl-i Osmân, Haz. Sevim İlgürel, TTK Yay., Ankara 1998.
Hırzü'l-Müluk, Osmanlı Devlet Teşkilâtına Dair Kaynaklar, Haz. Yücel, Yaşar, TTK Yay., Ankara 1988.
Hoca Saadettin Efendi, Tacü't-Tevarih, Sad. İsmet Parmaksızoğlu, Kültür Bakanlığı Yayınlar, C.III, Ankara, 1979 İnsan Yay., İstanbul 1995.
Kıvâmî, Fetihnâme, Haz. Ceyhun Vedat Uygur, YKY, İstanbul 2007.
Koca Sekbanbaşı, Koca Sekbanbaşı Risalesi (Koca Sekbanbaşı'nın İdâre-i Devlet Hakkında Şehzade IV.Mustafa'ya Sunduğu Layiha), Haz.Abdullah Uçman, Tercüman 1001 Temel Eser, Ankara 1974.
Kritovulos, Tarih-i Sultan Mehmed Han-ı Sani, Çevr. Muzaffer Gökman, Bahar Matbaası, İstanbul 1967.
Mevlana Mehmed Neşri, Cihannüma, Yay. Haz. Necdet Öztürk, Bilger Kültür Sanat Yayınevi, İstanbul 2008.
Müneccimbaşı Ahmed B. Lütfullah, Camiü'd-Düvel (Osmanlı Tarihi, 1299­1481), Yay. Ahmet Ağırakça, İnsan Yay., İstanbul 1995.
Müneccimbaşı Ahmed Dede, Müneccimbaşı Tarihi, C. II, Trc. İsmail Erünsal, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul.
Oruç Beğ, Oruç Beğ Tarihi, Yay. Haz. Necdet Öztürk, Bilger Kültür Sanat Yayınevi, İstanbul 2014.
Ostrogorsky, George, Bizans Devleti Tarihi, TTK, Ankara 2011.
Schweigger, Salomon, Sultanlar Kentine Yolculuk (1578-1581), Çev. S. Türkis Noyan, Kitap Yayınevi, İstanbul 2004.
Tursun Bey, Tarih-i Ebu'l-Feth, Haz. Mertol Tulum, İstanbul 1997.
  1. İnceleme - Araştırmalar
Adıvar, Adnan , "İstanbul'un Fethi Sırasında Bizans ve Türk Kültür Vaziyeti", İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, S. 9, Ankara 1998.
Afyoncu, Erhan, "On Soruda İstanbul Kuşatmaları ve Fatih", Popüler Tarih Dergisi, S. 33, 2003.
Anhegger, Robert, "Martoloslar Hakkında", Türkiyat Mecmuası, C.VII-VIII (1940-1942), cüz.1, İstanbul 1942.
Arı, Bülent, "Early Ottoman Diplomacy: Ad Hoc Period", Ottoman Diplomacy Conventionalor Unconventional ?, Ed. A. Nuri Yurdusev, Basingstoke, Palgrave, 2004.
Babinger, Franz, Fatih Sultan Mehmed ve Zamanı, Oğlak Yayınevi, İstanbul
2010.
Dünya Casusluk Tarihi I, Ed. Ercan Arıklı, Artel Yay., İstanbul 1974.
Emecen, M. Feridun, "Fatih Sultan Mehmet Han ve Dönemi", Ed. Ayşenur Bilge Zafer, Gaye Kitapevi, Bursa 2016.
                          , Fetih ve Kıyamet 1453, Timaş Yayınevi, İstanbul 2016.
Ercan, Yavuz, Osmanlı İmparatorluğunda Bulgarlar ve Voynuklar, Ankara
1989.
_________ , Osmanlı Yönetiminde Gayrimüslimler, Kuruluştan Tanzimat'a
kadar Sosyal, Ekonomik ve Hukuki Durumları, Ankara 2001.
Gökman, Muzaffer, Fatih İstanbul Kapılarında - Yabancı Gözü ile İstanbul'un Fethi, Latin Matbaacılık, İstanbul 1976.
Gürkan, Emrah Safa, Sultanın Casusları: 16. Yüzyılda İstihbarat, Sabotaj Ve Rüşvet Ağları, Kronik Yayıncılık, İstanbul 2017.
Hammer, Joseph, Fatih Sultan Mehmed, Çev. Kaya Bilir, Kariyer Yayıncılık, İstanbul 2011.
İlter, Erdal, "Osmanlılarda İstihbarat (XIV.-XX. Yüzyıllar)", Avrasya Dosyası
Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Dergisi, (İstihbarat Özel), C.8, S.2, Ankara 2002.
İnalcık, Halil, Devlet-i Aliyye I, İş Bankası Yayınları, İstanbul 2014.
_________ , Fatih Devri Üzerinde Tetkikler ve Vesikalar I, Ankara 1995.
_________ ,oOsmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ, Çevr. Ruşen Sezer, Yapı Kredi
Yayınevi, Ankara 2016.
_________ , "Mehmed II", DİA, C.28, Ankara 2003.
Jorga, Nicholae, Büyük Türk, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2007.
Kinross, Lord, The Ottoman Centruies, Sander Yayınevi, İstanbul 2010.
Kongar, Emre, Tarihimizle Yüzleşmek, Remzi Kitapevi, İstanbul 2009.
Kuran, Ercüment, Avrupa'da Osmanlı İkamet Elçiliklerinin Kuruluşu ve İlk Elçilerin Siyasi Faaliyetleri (1793-1821), Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü Yay., Ankara 1968.
___________ , "1793-1811 Döneminde İlk Osmanlı Mukim Elçilerinin
Diplomatik Faaliyetleri", Çağdaş Türk Diplomasisi: 200 Yıllık Süreç, (Ankara, 15-17 Ekim 1997), Ankara 1999.
Lowry, Heath, Trabzon Şehrinin İslamlaşması ve Türkleşmesi, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, İstanbul 2012.
Okiç, Tayyip, "Gazi Hüsrev Bey", DİA, C.12, Ankara 2003.
Özcan, Abdülkadir, "Casus", DİA, C.7, İstanbul 2003.
Pehlivanlı, Hamit, "Osmanlılarda İstihbaratçılık", Türkler, C. XIII, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002.
Sümer, Faruk, "Fatih'in Son Seferi Hangi Devlete Karşı İdi?", Ekrem Hakkı Ayverdi Hatıra Kitabı, Ed. Kemal Yurdakul Aren-İ. Aydın Yüksel-Özcan
Ergiydiren, İstanbul Fetih Cemiyeti Yayınları, İstanbul 1995.
Takats, Sandor, Macaristan Türk Aleminden Çizgiler, Çev. Sadrettin Karatay, MEB Yay., İstanbul 1992.
Rice, Talbot Tamara, Bizans'ta Günlük Yaşam, Bizans'ın Mücevheri Konstantinapolis, Çev. Bilgi Altınok, Göçebe Yay.,İstanbul 1998.
Tansel, Selahattin, Osmanlı Kaynaklarına Göre Fatih Sultan Mehmed'in Siyasi ve Askeri Faaliyetleri, TTK, Ankara 2014.
Timur, Taner, "Osmanlı Gizli Polis Örgütü Nasıl Kuruldu?", Tarih ve Toplum, S.6, Haziran 1984.
Tulum, Mertol, "Dursun Bey", DİA, C.10, Ankara 2003.
Unat, Faik Reşit, Osmanlı Sefirleri ve Sefaretnâmeleri, TTK Yay., Ankara 1968. Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, C.I, TTK, Ankara 2011.
Ünver, Süheyl, Un Cahier D'Enfance Du Sultan Mehemmed Le Conquerant "Fatıh" (Fatih'in Çocukluk Defteri), İstanbul 1961.
Yücel, Yaşar-SEVİM Ali, Osmanlı Klasik Döneminin Üç Hükümdarı Fatih/Yavuz/Kanuni, TTK, Ankara 1991.
Yüksel, Ahmet, H.Mahmut Devrinde Osmanlı İstihbaratı, Kitap Yayınevi, İstanbul 2013.

II. Abdülhamid Devrinde Manisa Redif Taburu 777
 
DİPNOTLAR:

[1] Lord Kinross, The Ottoman Centruies, Sander Yayınevi, İstanbul 2010, s.87.
[2] Halil İnalcık, "Mehmed II", DİA, C.28, Ankara 2003, s.395.
[3] Franz Babinger, Fatih Sultan Mehmed ve Zamanı, Oğlak Yayınevi, İstanbul 2010, s.31; Süheyl Ünver, Un Cahier D'Enfance Du Sultan MehemmedLe Conquerant "Fatıh" (Fatih'in Çocukluk Defteri], İstanbul 1961, s.4.
[4] Halil İnalcık, Fatih Devri Üzerinde Tetkikler ve Vesikalar 1, Ankara 1995, s.56.
[5] Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ, Çev. Ruşen Sezer, Yapı Kredi Yayınevi, Ankara 2016, s.27.
[6] İnalcık, Fatih Devri Üzerinde Tetkikler ve Vesikalar 1, s.65.
[7] Babinger, Fatih Sultan Mehmed ve Zamanı, s.48.
[8] İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ, s.52.
[9] Emre Kongar, Tarihimizle Yüzleşmek, Remzi Kitapevi, İstanbul 2009, s.59.
[10]  O geçiş sürecindeki gelişmeler için bkz. Adnan Adıvar, "İstanbul'un Fethi Sırasında Bizans ve Türk Kültür Vaziyeti", İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, 1954, S. 9, s.12; Erhan Afyoncu, "On Soruda İstanbul Kuşatmaları ve Fatih", Popüler Tarih Dergisi, S. 33, 2003, s.35.
[11]  Muzaffer Gökman, Fatih İstanbul Kapılarında - Yabancı Gözü ile İstanbul'un Fethi, Latin Matbaacılık, İstanbul 1976, s.59.
[12] Joseph Hammer, Fatih Sultan Mehmed, Çev. Kaya Bilir, Kariyer Yayıncılık, İstanbul 2011, s.132.
[13] Halil İnalcık, Devlet-iAliyye I, İş Bankası Yayınları, İstanbul 2014, s.90.
[14] Selahattin Tansel, Osmanlı Kaynaklarına Göre Fatih Sultan Mehmed'in Siyasi ve Askeri Faaliyetleri, TTK, Ankara 2014, s.78, 99.
[15] Feridun M. Emecen, Fetih ve Kıyamet 1453, Timaş Yayınevi, İstanbul 2016, s.63.
[16]  Yaşar Yücel-Ali Sevim, Osmanlı Klasik Döneminin Üç Hükümdarı Fatih/Yavuz/Kanuni, TTK, Ankara 1991, s.7.
[17] Nicholae Jorga, Büyük Türk, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2007, s.45.
[18] İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. I, TTK, Ankara 2011, s.457; Feridun Emecen," Fatih Sultan Mehmet Han ve Dönemi", Ed. Ayşenur Bilge Zafer, Gaye Kitapevi, Bursa 2016, s.18.
[19]  Faruk Sümer, "Fatih'in Son Seferi Hangi Devlete Karşı İdi?", Ekrem Hakkı Ayverdi Hatıra Kitabı, Ed. Kemal Yurdakul Aren vd., İstanbul Fetih Cemiyeti Yayınları, İstanbul 1995, s. 369-372.
[20]  Heath Lowry, Trabzon Şehrinin İslamlaşması ve Türkleşmesi, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, İstanbul 2012, s.32.
[21] Bkz. Ahmet Yüksel, H.Mahmut Devrinde Osmanlı İstihbaratı, Kitap Yayınevi, İstanbul 2013; Emrah Safa Gürkan, Sultanın Casusları: 16. Yüzyılda İstihbarat, Sabotaj Ve Rüşvet Ağları, Kronik Yayıncılık, İstanbul 2017.
[22] Yavuz Ercan, Osmanlı Yönetiminde Gayrimüslimler, Kuruluştan Tanzimat'a kadar Sosyal, Ekonomik ve Hukuki Durumları, Ankara 2001, s.203.
[23]  Taner Timur, "Osmanlı Gizli Polis Örgütü Nasıl Kuruldu?", Tarih ve Toplum, S.6, Haziran 1984, s.414; Abdülkadir Özcan, "Casus", DİA, C.7, İstanbul 2003, s.167.
[24]   Bülent Arı, "Early Ottoman Diplomacy: Ad Hoc Period", Ottoman Diplomacy Conventionalor Unconventional?, Ed. A.NuriYurdusev, Basingstoke, Palgrave, 2004, p.45.
[25] Hezarfen Hüseyin Efendi, Telhisü'l-Beyân fi Kavânîn-iÂl-i Osmân, Haz. Sevim İlgürel, TTK Yay., Ankara 1998, s.179.
[26] Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah, Camiü'd-Düvel (Osmanlı Tarihi, 1299-1481), Yay. Ahmet Ağırakça, İnsan Yay., İstanbul 1995, s.273, 288.
[27]  Hoca Saadettin Efendi, Tacü't-Tevarih, Sad. İsmet Parmaksızoğlu, Kültür Bakanlığı Yayınları, C. III, Ankara 1979, s.177.
[28]  Bu noktada Hoca Saadettin Efendi'nin kayıtları önemlidir: II. Mehmed, Enez üzerine harekete geçtiği bilgisini Saraya çağırdığı Has Yunus Bey'e açtı ve ona "gerektir ki sen de ivedilikle hazır olan azepleri toplayıp on parça kadırga donatasın ve bu gemilerle sözünü ettiğim yöreye gidesin. Gideceğin yer konusunu oraya varıncaya dek kimseye söz etmeyesin. Ben de zaferleri bayrak edinen orduyla kara yönünden yürür gelirim" dedi. Bkz. Tacü't-Tevarih, c.III, s.6.
[29] Özcan, "Casus", 167-168.
[30]  Timur, "Osmanlı Gizli Polis Örgütü Nasıl Kuruldu?" s.416; Özcan, "Casus", s.167-168; Sandor Takats, Macaristan Türk Aleminden Çizgiler, Çev. Sadrettin Karatay, MEB Yay., İstanbul 1992 s.187; Koca Sekbanbaşı Risalesi (Koca Sekbanbaşı'nın İdâre-i Devlet Hakkında Şehzade IV.Mustafa'ya Sunduğu Layiha) Haz. Abdullah Uçman, Tercüman 1001 Temel Eser, 1974, s.81-87; Dünya Casusluk Tarihi I, Ed. Ercan Arıklı, Artel Yay., İstanbul 1974, s.9-15.
[31] Tamara Talbot Rice, Bizans'ta Günlük Yaşam, Bizans'ın Mücevheri Konstantinapolis, Çev. Bilgi Altınok, Göçebe Yay.,İstanbul 1998, s. 103-104.
[32]George Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarih, TTK, Ankara 2011, s. 346.
[33] Musahiplerin rol ve nitelikleri için bkz. Gelibolulu Mustafa 'Âlî, Mevâ'ıdün-Nefâis fi-Kavâ'ıdi'l-Mecâlis, Haz. Mehmet Şeker, TTK Yay., Ankara 1997, s.280.
[34] Yaşar Yücel, Osmanlı Devlet Teşkilâtına Dair Kaynaklar- Hırzü'l-Müluk, TTK Yay., Ankara 1988, s.175, 180-190.
[35] Kıvâmî, Fetihnâme, Haz. Ceyhun Vedat Uygur, YKY, İstanbul 2007, s.280-286, 446.
[36] Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah, Camiü'd-Düvel, s.264.
[37] Kıvâmî, Fetihnâme, s.420.
[38] Hadîdî, Tevârih-i Al-i Osman,Yay. Haz. Necdet Öztürk, Marmara Ünv. Yayınları, İstanbul 1991, s.299.
[39] Oruç Beğ, Oruç Beğ Tarihi, Yay. Haz. Necdet Öztürk, Bilge Kültür Sanat Yayınevi, İstanbul 2014, s.130.
[40] Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah, Camiü'd-Düvel, s.257.
[41] Aşıkpaşazade, Aşıkpaşaoğlu Tarihi, Yay. Haz. Necdet Öztürk, Bilge Kültür Sanat Yayınevi, İstanbul 2013, s.271; Mehmed Neşri, Cihannüma, , Yay. Haz. Necdet Öztürk, Bilge Kültür Sanat Yayınevi İstanbul, 2008, s.333.
[42] Mehmed Neşri, Cihannüma, s.332; Aşıkpaşazade, Aşıkpaşaoğlu Tarihi, s. 198.
[43] Hoca Saadettin Efendi, Tacü't-Tevarîh, C.III, s.88.
[44] Tursun Bey, Tarih-i Ebu'l-Feth, Haz. Mertol Tulum, İstanbul 1997, s.113.
[45] Hoca Saadettin Efendi, Tacü't-Tevarîh, C.III, s.88-89; Müneccimbaşı Ahmed Dede, Müneccimbaşı Tarihi, C. II, Trc. İsmail Erünsal, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul, s.334-335; Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah, Camiü'd-Düvel, s.271-272; Tursun Bey, kaleye haber ulaştıranların Martoloslardan haberciler olduğunu nakletmiştir. Bkz. Tarih-i Ebu'l-Feth, s.113.
[46] Hoca Saadettin Efendi, Tacü't-Tevarîh, c.III, s.89-91; Müneccimbaşı Ahmed Dede, Müneccimbaşı Tarihi, C.II, s.335.
[47]   Tursun Bey, Tarih-i Ebu'l-Feth, s.115; Hoca Saadettin Efendi, Tacü't-Tevarîh, C.III, s.89-91; Müneccimbaşı Ahmed Dede, Müneccimbaşı Tarihi, C.II, s.334-335.
[48]  Kritovulos, Tarih-i Sultan Mehmed Han-ı Sani, Çev. Muzaffer Gökman, Bahar Matbaası, İstanbul 1967, s.124-125.
[49] Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Haz.Seyit Ali Kahraman- Yücel Dağlı, 1. Cilt 2. Kitap, İstanbul 2006, s.415-416.
[50]Dünya Casusluk Tarihi, I, s.10.
[51] Mertol Tulum, "Dursun Bey", DİA, C.10, Ankara 2003, s.6.
[52] Tursun Bey, Tarih-i Ebu'l-Feth, s.51.
[53] Mehmed Neşri, Kitâb-ı Cihan-Nümâ, C.II, s.693.
[54] Dukas, Bizans Tarihi, Çev. VL. Mirmiroğlu, İstanbul Matbaası, İstanbul 1956, s.163.
[55]  Kritovulos, Tarih-i Sultan Mehmed Han-ı Sani, s.151; Mehmed Neşri, Kitâb-ı Cihan-Nümâ, C.II, s.735; Aşıkpaşazade, Aşıkpaşaoğlu Tarihi, s.230; Hoca Saadettin Efendi, Tacü't- Tevarih, c.III, s.29, 32-33; Müneccimbaşı Tarihi, C.II, s.333.
[56] Hoca Saadettin Efendi, Tacü't- Tevarih, C.III, s.71.
[57] Bosna krallığının son merkezidir. Bkz. Tayyip Okiç, "Gazi Hüsrev Bey", DİA, C.12, Ankara 2003, s.454.
[58] Kritovulos, Tarih-i Sultan Mehmed Han-ı Sani, s.231; Aşıkpaşazade, Aşıkpaşaoğlu Tarihi, s.232.
[59] Aşıkpaşazade, Aşıkpaşaoğlu Tarihi, s.246; Tursun Bey, Tarih-i Ebu'l-Feth, s.99; Müneccimbaşı Ahmed Dede, Müneccimbaşı Tarihi, C.II, s.330; Hoca Saadettin Efendi, Tacü't- Tevarih, C.III, s.71.
[60]  Hoca Saadettin Efendi, Tacü't- Tevarih, C.III, s.71-72; Müneccimbaşı Ahmed Dede, Müneccimbaşı Tarihi, C.II, s.330.
[61] Tursun Bey, Tarih-i Ebu'l-Feth, s.101.
[62] Müneccimbaşı Ahmed Dede, Müneccimbaşı Tarihi, C.II, s.329-331.
[63] Tursun Bey, Tarih-i Ebu'l-Feth,s.87-89; Müneccimbaşı Ahmed Dede, Müneccimbaşı Tarihi, C.II, s.235.
[64] Bkz. Tursun Bey, Tarih-i Ebu'l-Feth, s.90-91.
[65] Müneccimbaşı Ahmed Dede, Müneccimbaşı Tarihi, C.II, s.342; Aşıkpaşazade, Aşıkpaşaoğlu Tarihi, s.260.
[66] Hoca Saadettin Efendi, Tacü't-Tevârih, C. III, s.35.
[67] Müneccimbaşı Ahmed Dede, Müneccimbaşı Tarihi, C.II, s.321.
[68] Hoca Saadettin Efendi, Tacü't-Tevârih, C. III, s.35.
[69] Aşıkpaşazade, Aşıkpaşaoğlu Tarihi, s. 157-158, 229; Müneccimbaşı Ahmed Dede, Müneccimbaşı Tarihi, C.II, s.321; Hoca Saadettin Efendi, Tacü't-Tevârih, c.III, s.35-36.
[70]   Yavuz Ercan'ın tespitlerine göre Voynuk teşkilatı 1376-1377 yıllarında, Rumeli'de fethedilen bölgelerdeki Gayrimüslim halktan oluşturulmuştur ve görevleri karşılığında vergilerden bağışlandıkları 1545 tarihli Kanun-ı Öşür ve Haraç ve Sair Rûsum ve Bâc-ı Reaya-ı Livâ-ı Pojega Kanunnamesinde açıkça belirtilmiştir. Bkz. Yavuz Ercan, Osmanlı İmparatorluğunda Bulgarlar ve Voynuklar, Ankara 1989, s.4, 11,
  1. ve 96.
[71]  Martolosların istihbarat çalışmaları için bkz. Robert Anhegger, "Martoloslar Hakkında", Türkiyat Mecmuası, C. VII-VIII (1940-1942), cüz.1, İstanbul 1942, s.285-286; Hamit Pehlivanlı, "Osmanlılarda İstihbaratçılık", Türkler, C. XIII, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, s.655-656.
[72] Aşıkpaşazade, Aşıkpaşaoğlu Tarihi, s.130.
[73]  Enverî , Fatih Devri Kaynaklarından Düstûrnâme-i Enverî, (Osmanlı Tarihi Kısmı, 1299-1466), Haz. Necdet Öztürk, Kitabevi Yay. İstanbul 2003, s.68-70; Tursun Bey, Tarih-i Ebu'l-Feth, s.137.
[74] Tursun Bey, Tarih-i Ebu'l-Feth, s. 80-81.
[75] Özcan, "Casus", s.167.
[76]  Erdal İlter, "Osmanlılarda İstihbarat (XIV.-XX. Yüzyıllar)", Avrasya Dosyası Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Dergisi (İstihbarat Özel], C.8, S.2, Ankara 2002, s.234.
[77] Dukas, Bizans Tarihi, s.170.
[78] Faik Reşit Unat, Osmanlı Sefirleri ve Sefaretnâmeleri, TTK Yay., Ankara 1968, s.17-19; Ercüment Kuran, "1793-1811 Döneminde İlk Osmanlı Mukim Elçilerinin Diplomatik Faaliyetleri", Çağdaş Türk Diplomasisi: 200 Yıllık Süreç, (Ankara, 15-17 Ekim 1997), Ankara 1999, s.55.
[79] Ercüment Kuran, Avrupa'da Osmanlı İkamet Elçiliklerinin Kuruluşu ve İlk Elçilerin Siyasi Faaliyetleri (1793-1821), Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü Yay., Ankara, 1968 s.9.
[80] Yazar, bir gün öyle bir casusun elindeki mektupla birlikte yakalandığını, ancak mektuptaki yazının uydurma harflerle yazılmasından ötürü okunmasının mümkün olamadığını, buna rağmen casusun kazığa oturtulmak suretiyle cezalandırıldığını naklediyor. Bkz. Salomon Schweigger, Sultanlar Kentine Yolculuk (1578-1581),Çev: S. Türkis Noyan, Kitap Yayınevi, İstanbul 2004, s.78.
[81] Kritovulos, Tarih-i Sultan Mehmed Han-ı Sani, s.149.
[82] Aşıkpaşazade, Aşıkpaşaoğlu Tarihi, s. 173-174.
[83]Ayrıntı için bkz. Hoca Saadettin Efendi, Tacü't-Tevarîh, c.III, s.140-142.
Doç. Dr., Cumhuriyet Üniversitesi, Edebiyat F., Tarih Bölümü, [email protected] ** Kırıkkale Üniversitesi, F.E.F., Tarih Bölümü, [email protected]

KAYNAK:
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE MANİSA
Şehzade II. Mehmed ve Manisa Tarihi - Kültürü - Ekonomisi
Manisa Celal Bay ar Üniversitesi Yayınları Yayın No: Manisa 2018

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum