KURBAN - Prof. Dr. Öcal Oğuz
KURBAN
Sözlükler, dinî bir görev, dilek veya adak niyetiyle sunulan, kesilen, adanan, verilen veya doğaya bırakılan canlı veya cansız varlık olarak tanımlıyor.
İnsan dâhil bir canlıyı veya bir şeyi tapılana sunma, adama veya kurban etme eylemi, Sümer, Altay, Akad, Arami, İbrani, Eski Yunan, Latin Roma, Aryan, Aztek, Maya kültürleri başta olmak üzere hemen hemen bütün dünyada karşımıza çıkıyor.
"Kurban" demek için, Fransızca, İspanyolca, İtalyanca ve İngilizcede Latince kökenli “sacrificium”; Almanca başta olmak üzere diğer bazı Avrupa dillerinde ise farklı telaffuz ve yazımlarıyla “opfer” kelimesi tercih ediliyor.
Yakınlaşmak anlamındaki “kurb” kökünden türeyen kurban, Türkçeye Arapçadan geçse ve müştakları olan akraba, kurbiyet, takribi, takriben gibi kelimelerle geniş bir aile yaratsa da, başta Sami dil ailesi olmak üzere diğer Orta Doğu dillerinde dua etmek, yalvarmak gibi anlamları da bulunuyor.
İslam dini, kurbanı ibadet maksadıyla belirli vakitte belirli şartları taşıyan hayvanı kesmek olarak tanımlamış, çeşitli yönleriyle Kur’an’da yer vermiş ve İslam’ın beş şartından biri olan Haccın ayrılmaz bir parçası hâline getirmiştir. Nitekim konuyla ilgili pek çok hadisi olan Peygamberimiz “kurban kesiniz, çünkü o babanız İbrahim’in sünnetidir” buyurmuştur.
Tevrat’ta Hz. İbrahim ile oğlu İshak arasında geçen meşhur evlat kurban etme kıssası, Kur’an’da benzer şekilde yer almış, ancak kurban edilecek oğulun adı verilmemiştir.
“İsmail’im Hak yolunda canımı kurban eylerim/çünkü bu can kurban sana, ben koç kurbanı n’eylerem” diyen Yunus Emre’nin mısralarına da yansıdığı gibi İslam kültüründe İbrahim’in kurban edeceği evladının adı İsmail olmuştur. İslam kültürü Peygamberlik için seçkin sınıftan gelen Sara’nın oğlu İshak yerine, köle Hacer’den doğma İsmail’i tercih etmiştir.
İnsanlık tarihi açısından bu kıssanın belki de en önemli yanı, insanın insan kurban ettiği ilkel çağların sona erdiğini müjdelemesidir. Böylece “kahramanın dönüşü” mitlerine veya “kanlı gömlek” anlatılarına yansıyan evlat kesmeye yönelik “kurban trajedisi” son bulmuş, insan kurbanının sembolleşen izi, alına sürülen bir damla kanda donup kalmıştır.
İslamiyet’in bu kıssasını ve ibadetini çok sevdiği ve benimsediği anlaşılan Türk kültüründe kurban, düz anlamı yanında büyük bir mecaz dünyası da yaratmıştır. Çok sevmek, ölümü göze almak, kaza veya felakete uğramak veya oyuna gelmek, “kurban olmak”, “kurban vermek”, “kurban etmek”, “kurban gitmek”, “kurban seçilmek” gibi onlarca deyimle ifade edilmiştir.
Türk kültüründe çocuklara verilen Oruç, Arife, Ramazan veya Bayram adları yanında kiminin bahtına da Kurban düşmüştür. Türkçede özel ad dışında muhatabına “kurban” diye seslenen yöreler ve ağızlar az değildir. “Kurban, nasılsın” diye hitap edenin “kurban ol” mu yoksa “kurban olurum” mu dediğini bilmek için belki de ilişkinin geçmişine ve hitap edenin niyetine bakmak gerekir.
Kurban, Türkçede sevginin sınır tanımadığı yerde karşımıza çıkar. Birine veya bir şeye kurban olmanın zirvesinde “Yaradan” ve “vatan”; sonrasında “evlat” ve “canan” vardır.
“Kurban olurum” veya “kurban olduğum” diye başlayan şiirler, türküler, dualar, fıkralar sayısızdır. Fuzulî’nin “yılda bir kurban keserler halk-ı âlem ıyd için/dem-be-dem saat-be saat ben senin kurbanınam” berceste beytine halk sanatçısı, “esmerim kıyma bana/kurban olayım sana/yılda kurban bir olur/her gün kurbanım sana" diyerek sehl-i mümteni tadında cevap verir.
Üç kıtaya yayılmış bir imparatorluğun çöküşüne, bir bölümünün Türkiye olarak kurtarılışına tanık olan Akif’in “çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilal/kahraman ırkıma bir gül ne bu şiddet bu celal” mısralarında, vatana kurban olanların bayraklaşan hikâyesi diller pelesengi olmuştur.
Yazıldığı dönemde çok sert eleştirilere maruz kalan şiiri Tarih-i Kadim’de Tevfik Fikret “din şehit ister, gökyüzü kurban/her yanda durmadan kan akacak/durmadan her yanda kan” mısralarıyla, adanmışlığı ters yüz ederek konuya “oyuna kurban gitmek” deyimi üzerinden veya “kurbanlık koyun” cephesinden bakmayı tercih eder.
Ancak kültür Fikret gibi bakmamıştır konuya. Müzeyyen Senar’dan “bakışından süzülen/işvene kurban olayım” Zeki Müren’den “ela gözlerine kurban olduğum/yüzüne bakmaya doyamadım ben”, Müslüm Gürses’ten “nere baksam gözlerim seni arıyor/çapkın edasına kurban olduğum” şarkıları veya Selahattin Bölük’ten “kara gözlerine kurban olurum/yakma beni ateş ile narına” türküsü… gibi yüzlerce örnekte sevginin göstergesi kurban olmaktır.
Fıkra bu ya… Bayram namazı sonrasında Baba Erenleri elinde irice bir torikle halden çıkarken görenler “bu gün Kurban Bayramı, balık yerine koç alsaydın” diye latife edince Baba Erenler, “Sıratı bu sene denizden geçmek niyetindeyim” diye cevap vermiş.
Osmanlı çağının kadın şairlerinden Fitnat Hanım, kurban bakmaya gittiği pazarda Şair Haşmet ile karşılaşmış. Hâl hatır sırasında “kurban bakmaya geldim” cevabını duyan Şair Haşmet, “dam başında duran kız/bayram geldi donan kız/bayram kurbansız olmaz/ben de sana kurban kız” manisinin etkisiyle olsa gerek “ben sana kurban olurum” deyince, Fitnat Hanım’dan “bu sene boynuzsuz kesmeye karar verdim” cevabını almış.
Yeni kentte Türk sanatı şiirde, romanda, müzikte, tiyatroda, sinemada kurbana uzak durmamıştır. Hülya Koçyiğit’in “Gelin” ve Kadir İnanır’ın “acımasız kırbacın sırtımda hep ey zaman/ana, bacı, kardeş acılarda kalan/kader rüzgârında neden hep ben savrulan/ya hasrete tutsak ya kara bahtıma kurban” mısralarıyla son bulan “Kurban” filmi unutulmazlar arasındadır. Yakın dönemde “Kurban” adlı bir müzik grubu da gençlerden bir hayli ilgi görmüştür.
Yarattığı deyimlerde dille oynamayı seven Türkçe “kurban etmek” fiiline "kurban ederim" diyerek "vermemek, zırnık koklatmamak” anlamını da yüklemiştir. İnanca göre üçte biri fakir fukaraya “pay” olarak verilmesi gereken kurbandan “zırnık koklatmamak” anlamında “kurban etmek” deyiminin çıkması tuhaf görünse de, kurban etlerinin buzdolabı ile derin dondurucu arasında pay edilmesiyle sanırım sorun çözülmüş oluyor.
Ataların “kurban etiyle köpek tavlanmaz” veya “kurban etiyle zayıf semirmez” sözünde “kurban etini paylaşın, kendinize saklamayın” telkini varsa da, bu sözlerin derin anlamının “fakir fukarayı bayramdan bayrama değil her gün hatırlayın” olmalıdır.
Umalım ki kurban, “kurban ederim” diyen muhannetin cimriliğiyle uzaklaşmaya değil, “kurban olsun” diyen yardımseverin cömertliğiyle yakınlaşmaya vesile olsun!
Prof. Dr. Öcal Oğuz
FACEBOOK YORUMLAR