Hazine-i Evrak'ın Önemi ve Korunması

Toplumların kendi aralarında organize olarak ihtiyaçlarını karşılamaya başlamasıyla devlet fikri ortaya çıkmıştır. İlkel toplumlarda ve aşiret yapılarında dahi devletin nüvesini bulmak mümkündür

Hazine-i Evrak'ın Önemi ve Korunması
12 Nisan 2013 - 22:58 - Güncelleme: 12 Nisan 2013 - 23:08

Hazine-i Evrak'ın Önemi ve Korunması

Toplumların kendi aralarında organize olarak ihtiyaçlarını karşılamaya başlamasıyla devlet fikri ortaya çıkmıştır. İlkel toplumlarda ve aşiret yapılarında dahi devletin nüvesini bulmak mümkündür. Esasında devlet teşkilatını ihtiyaçlar zorunlu hale getirmiştir. Bununla beraber, devletin yapılanması ve işleyişinde kolaylığı sağlamak için, daha doğrusu insanlar arasındaki iletişimi kolaylaştırmak, bilgi ve tecrübeleri gelecek nesillere ulaştırmak için yazı keşif ve icat edilmiştir. İnsanı büyüleyen bu vasıtanın en güzel şekilde ortaya çıkabilmesi için de kalem, mürekkep ve kâğıda ihtiyaç duyulmuştur. Ancak, bu seviyeye insanlık binlerce yıllık bir tecrübe ve birikim ile ulaşmıştır. Artan nüfus ve buna paralel olarak hayatın daha karmaşık hale gelmesi, böyle bir vasıtanın ortaya çıkmasını ve bunun insanların alıştıkları şekil ve işaretlerle kâğıda aktarılmasını zorunlu hale getirmiştir. Bu bakımdan, merak ilmin hocası ise, ihtiyaçlar da icatların mucidi olmalıdır.

Diğer taraftan, toplumların bilgi ve birikimlerini taşıyan yazılı evrak, defter ve kitaplar, gelecek nesillerin hayatını etkileyen, istikamet gösteren en önemli istinat noktalarındandır. Yani, arşiv evrakı veya Osmanlıların tabiriyle hazine-i evrak, onu üreten toplumların bir yerde maşeri hafızasının sıklet merkezidir. Toplumun sağlıklı gelişebilmesi, geçmişini anlayabilmesi ve geleceğinin tayin edebilmesi arşiv malzemesinin korunması, tasnif edilmesi ve değerlendirilmesi ile mümkün olabilir. Bu malzemenin elden çıktığı, yok olduğu yerde o toplumun kültürel ve tarihi derinliğinden söz edilemez. Kaybolan bir evrak, milli hafızada bir gediğin açılması manasına gelmektedir. "Tahtaları noksan" tabiri nasıl ki, hafıza ve aklî melekelerin işlevsizliğine işaret ediyorsa, belgeleri kaybolmuş bir millî hafızanın da tezahürleri sanırım bu kapıya çıkmaktadır.

Arşivlerin korunması ile ilgili ilk adım veya birinci derecede önem taşıyan husus, evrakın soğuktan, sıcaktan, rutubetten, güveden ve sair etkilerden korunmasıdır. İkinci ve üçüncü derecede ise evrakın düzenli ve sistematik bir şekilde tasnifi ile evrakın veya üzerinde yer alan bilgilerin yorumlanması gelir.

Osmanlı Arşivi'nde çalışmaya başladığımızdan beri elimizden binlerce belge geçmiştir. Yüzyıllarca öncesine ait pırıl pırıl olan belgelerin yanında rutubetten, güveden veya sair tesirlerden zarar görmüş belgeler de bulunmaktadır. Arşiv kurumunda yer alan restorasyon bölümünde büyük oranda zarar görmüş belgeler tamir edilmiş ve edilmektedir. Burada en önemli amaç, asırlar önce meydana getirilmiş bu evrakın yüzyıllar sonrasına zedelenmeden taşınmasına vesile olmaktır. Arşiv uzmanı arkadaşlarınızın, böylece, yaşadıkları zamanda kıymetleri pek takdir edilmese de milletin hafızasında bir basübadelmevti kuvvetle muhtemeldir. Kim bilir fedakârca çalışan arkadaşlarımızın bu sırrı kavradıklarından olacak, birçoğu sessiz sedasız işini aşk ve şevkle yapmaktadır.

Ecdadın, modern imkânların olmadığı bir dönemde Hazine-i Evrakı muhafaza etmesindeki titizliği, şimdiki yönetimler tarafından örnek alınması gereken bir husustur. 21. yüzyılın imkânları içinde arşiv evrakında en küçük bir zayiatın bile düşünülmemesi, buna tahammül edilmemesi elzemdir.

Evrakın en büyük düşmanı, rutubet ve yangındır. Ha, bir de Timurvari ve vandalist yaklaşımların bulunmasıdır. Büyüklerimizde gördüğümüz kâğıda hürmet anlayışından tutun da, ihmalkârlığa ve kitap-belge imha eden anlayışlara kadar bu toplumda farklı zihinsel yapılar da olagelmiştir.

Osmanlı yöneticilerinde önemli ölçüde arşiv malzemesine sahip çıkma refleksi ve titizliğinin olduğunu bir belgeyle örnek vermek isteriz.

1898 tarihli söz konusu belge, Adliye nazırı tarafından Sadaret'e yazılan bir yazıdır. Konusu tam da bizim üzerinde durduğumuz hususlardır:

Üsküdar Bidayet Mahkemesi evrakının korunmasına mahsus evrak mahzeninin harap ve gayet rutubetli olması hasebiyle evrakın az bir müddet zarfında çürüyüp mahv olmakta olduğu bahsi geçen mahkeme başkanı tarafından ifade edilmiştir. Bunun üzerine bina yıkılarak yeniden bir hazine-i evrak inşasına karar verilmiştir.

Görüldüğü gibi, Osmanlı asırlar boyunca bu titizlikle korumaya çalıştığı evrakı, bugün Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı yönetiminde on yıllardır aynı titizlikle korunmakta ve istihdam ettiği uzmanlar vasıtasıyla bahsi geçen belgeler tasnif edilmektedir.

Osmanlı Arşivi, Pazartesi (8 Nisan) gününden itibaren kamuoyunun da yakından takip bildiği şekilde Kâğıthane'deki binasına taşınmış bulunuyor. Umulur ki burada ecdat yadigârı ve gelecek nesillerin malı olan evrak, usulüne uygun bir şekilde başarıyla korunur ve tasnif edilir. Bunun için devletin yaptığı harcamalar dikkate alınırsa önemli bir duyarlılığın olduğu anlaşılmaktadır. Ancak, bu işlere kafa yoran hemen her münevverin de önemli eleştirileri bulunmaktadır. Bunun tarafgirlikten, hükümet aleyhtarlığından gelmediği de açıktır. Zira, gerek mekanın konumu ve gerek arşiv kurumunun inşa edildiği muhit itibarıyla ciddi eleştiriler yapılmaktadır.

On yıllardır tarihî mekânların ve eserlerin içinden her sabah Cağaloğlu'ndaki Arşiv binasına doğru süzülen arşivcilerin, pazartesi günü araçlarının yönünün Kâğıthane'ye dönmesi, bir burukluk meydana getirdiği her hallerinden belliydi. Bununla beraber, arşiv binasının ihtişamı, odaların çalışma ortamına elverişli durumu arşivci arkadaşlarımızı önemli ölçüde rahatlattığı da gözlemlenmekteydi. Arşivin ihtiyaçlarının karşılanması için hiçbir masraftan kaçınılmaması ve sadece arşiv hizmetleri ile yetinilmeyip büyük bir kültür kurumu inşa edilmesi Arşive devletin atfettiği önemin delilleri olarak da düşünülebilir.

Nazmi Eroğlu

tarihistan.org, 13.04.2013

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum