Güvercin Sevdası - Yazan: Fatih Kaplan

Güvercin Sevdası - Yazan: Fatih Kaplan
06 Nisan 2021 - 22:32

Güvercin Sevdası[*]
İmdat Avşar, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, 208 Sayfa, İstanbul 2021, ISBN: 978-605-7817-39-6

Fatih Kaplan[1]

Eserimiz, tanıtım ve ön söz bölümleri hariç on dört hikâyeden oluşmaktadır. Eserin tanıtımına geçmeden önce yazarımız hakkında bilgi vermek gerekirse; 1967 yılında Kırşehir’in Kaman ilçesinde dünyaya gelen, 1989 yılında Gazi Üniversitesinden mezun olduktan sonra meslek hayatına devam eden yazarımızın, 2007 yılından bu yana yazdığı şiir ve hikâyeleri Türkiye ve yurt dışında değişik ülkelerde yayımlanmıştır.

“Önsöz Yerine” bölümü, Yazar Dr. Pervin Nuraliyeva tarafından kaleme alınmıştır. Bu bölümde yazarımız İmdat Avşar ve eserimizin içinde bulunan hikâyeler hakkında bilgilere yer verilmiştir. Özellikle bu bölümü okurken eserin içinde bulunan hikâyelerin kalan kısımlarını okumak için sabırsızlanabilirsiniz. Aslında bizim şu anda yapmaya çalıştığımız; eseri ve yazarı tanıtma işini bu bölümde bizden daha güzel ve ayrıntılı biçimde, Dr. Pervin Nuraliyeva gerçekleştirmiş.
Gelelim, eserimizin içindeki hikâyelere…

“Kafa Kağıdı” ve bundan sonraki hikâyelerimizde genel manada, Türk insanının kendi topraklarında yaşadığı sıkıntıları görebilme şansı bulacaksınız.
“Uçsuz bucaksız bozkır ve çorak topraklar içinde küçücük bir dünya…” (s. 23) Aslında tüm giz bu cümlede desek yeri vardır. Zira o “uçsuz bucaksız” topraklar yüzyıllarca hangi uçsuz bucaksız acı, sıkıntı, elem; sevinç, neşe ve eğlenceyi barındırdı ve kimler yaşadı; kimler neyi, nasıl gördü, kim bilir… İşte, yazarımız bu satırdan sonra, eserin içine yerleştirdiği hikâyelerde, tüm bunların sayfalara nasıl işlenebileceğini bize göstermiş. Göstermekle kalmamış, sayfaları çevirirken okurunu o “uçsuz bucaksız” bozkırlarda gezintiye çıkarmış. “Kafa Kağıdı” hikayemizde devletimizin ilk kurulduğu dönemden belki de yakın zamana kadar köylerde yaşanan, şimdi basit ama o zamana göre çok büyük bir dert olan nüfus işlemleri üzerinden bir çocuğun, annenin ve hatta babanın hayat hikayesiyle okurlara o dönem günbegün yaşatılmaya çalışılmış. Çalışmış değil, yaşatılmış desek daha doğru olur. Çünkü okuyunca göreceksiniz ki o bozkırın çocuğuyla okula gidecek; o çocukla beraber korku, endişe, heyecanla sırada ve bankonun başında bekleyeceksiniz.

“Yetim Abdal” hikâyesi, daha önce bahsettiğim, “Önsöz Yerine” bölümünde bahsi geçen hikâyelerden biriydi. Hakverdi ile kâh düğünlere gidecek kâh derin bir hayale dalacaksınız. Gün gelecek, yokluğun kaybolduğu bir hayalin nasıl kurulduğuna şahit olacaksınız. Öyle bir kısım gelecek ki tüm umutların kaybolduğu bir anda düğün çalgıcısı olan Hakverdi’nin, o yokluğun içinde kıvanırken kız kaçırıp düğün yapmak isteyenlerin haberi gelince; “Kurban olayım tipiye, sürdü getirdi kapıya, dedi. Kurt yıkarsa kuş da yer! Belide dolanayım, kayışın olayım oğlan! Bu mevsimde kız kaçırmak nerden aklına geldi? Düğün abdalın şahlık demidir! Bize bu mevsimde bir gecelik de olsa şahlık bağışlayan yaratana şükürler olsun… (s. 52)” diyerek okuduğu duaya âmin diyeceksiniz. Hakverdi ve ekibiyle düğüne yolculuğa çıkıp düğünün bir anda ne hale geldiğini ve yine Hakverdi’nin hikâyenin sonunda nasıl bir durumda kalıp, karar vermekte nasıl zorlandığını okurken, kendinizi yine o “uçsuz bucaksız” bozkırda hissedeceksiniz.

“Recep Enişte” hikâyesinde, yine çocukluğunuza gitmek, okul bahçesinde top oynamak, bir mahalle dolusu çocukla vakit geçirmek gibi hisleri yaşayacaksınız. Dahası, Recep Enişte’nin nasıl enişte olduğunu, hesapsız hayat sürenlerin nasıl günler geçirdiğini, kumarbazın oğlunun nasıl yetiştiğini görecek; kumarı hayat düsturu yapan bir insanın hapse düştükten sonra karısının kendi kardeşine onun kumarı bıraktığını söylerken, “Recep dediğini yapar, kardeşim! Bırakacağım derse bırakır. Vallahi kumarın adını anmaz bir daha. Ben Recep’imi bilmez miyim? (s. 100)” sözlerini okurken siz de aynı o öğretmen çocuk gibi ablasına inanmak isteyeceksiniz. Evet, bıçkın Recep Enişte, kumar yüzünden düştüğü hapisten çıkıp işe girince artık siz de inanacaksınız. Hatta Recep Enişte’nin çalışma odası olduğunu, sürekli kitap okuduğunu anlatan satırları okurken, bir insanın nasıl düzeldiğini göreceksiniz… Hikâyenin sonundaki satırları okurken, bir tebessüm ederken bu satırlar aklınıza gelecek. Hikâyenin sonunda ne mi olacak?.. Okuyunuz…

Bu tanıtım ve tahlil yazımızda sadece bu üç hikâyeye yer vermekle yetinelim. Fakat geride kalan hikâyeleri, hikâyelerin içinde nelerin olduğunu merak ediyorsanız sizlere; hiç sıkılmadan okuyabileceğiniz bir eserdir, desem yeterli olur sanırım.

Azerbaycan’da uçağın kapısında bir polisle gerçekleştirilen sohbeti; yokluk içinde yaşayan bir babanın evine giren köpekleri haber veren çocuklarına, hüzün, kahır komedi barındıran “Kapatın kapıyı, açlıktan ölsünler” sözünü neden söylediğini merak ediyorsanız ki bence hem merak edin hem de okuyun, bu eseri mutlaka edinin, derim.

Başta da söylediğim gibi, bizi bizden birinin nasıl anlattığını okumak ve yaşamak istiyorsanız, her hikâyesinde sıkılmadan, bir başka hazzı yaşayacağınız bir eserdir.

Eseri edebiyat dünyamıza kazandıran değerli hocamız İmdat Avşar’a teşekkür eder, eserlerin devamını heyecanla beklediğimizi bildiririz.


[1] Gazeteci-Yazar.


[*] Bu yazı Kitap Şuuru ürünüdür.


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum