Fransa'nın soykırımla imtihanı

Fransa, 6 Nisan’da, Ruanda soykırımı arşivini açtı. Ermeni soykırımı iddialarına destek veren Fransa, 21 yıl önce Ruanda’da 800.000 kişinin katledilmesine destek oldu.

Fransa'nın soykırımla imtihanı
12 Nisan 2015 - 22:16

KERiME YILDIZ

Afrika’nın ortasının doğu kısmında yer alan Ruanda, engebeli yapısından dolayı Bin Tepeli olarak da anılır. Ülkede, yerel dil olan Kinyarwanda ve sömürge  sebebiyle Fransızca ve İngilizce konuşuluyor.

Önceleri bir krallık olan Ruanda, 1890’dan İkinci Dünya Savaşı’na kadar Almanya’nın sömürgesi oldu. Almanya yeraltı zenginliği olmayan bu ülke ile ilgilenmedi. Savaş sırasında kolayca Belçika’nın hâkimiyetine giren Ruanda, savaş sonrası Milletler Cemiyeti’nin karârıyla Belçika’ya bağlandı. Sürekli iç karışıklık yaşayan Ruanda, 1962’de bağımsızlığını kazandı.

BELÇİKA’NIN TUTSİ HUTU AYRIMI

Belçika, Almanlar döneminde kendi hâlinde olan Ruandalılara yeni kurallar koydu. Halkı kahve tarlalarında çalışmaya mecbûr etti. Çalışmayanları kırbaçla çalıştırdı. 

Afrika’da yönetici ve yöneten unsurları birbirine düşman ederek kontrolü sağlayan Belçika, Ruanda’da da bu politikayı uyguladı. Ülkede o zaman yaşayanların %90'ı Hutu, %9'u Tutsi, %1'i ise Pigmeydi. Pigmeler, farklı olsa da Tutsi ve Hutular birbirlerinden farklı değildi.  Belçika, Tutsilere ayrıcalıklar tanıdı. Herkese ırkını gösteren kimlikler dağıtıldı. Tutsiler, Hutulara göre çok daha iyi yaşam şartlarına ve daha iyi işlere kavuştu. İnsanların hangi ırktan olduğuna karar verilirken burun yapısı gibi mesnetsiz ölçüler kondu. Etiyopya kökenli olduğuna inanılan Nuh'un soyuna dayandırılan Tutsilerin daha ince yapılı ve nârin bir görünüşe sahip olduğu iddiâ edilerek uzun boylu ve güzel olanlar olanlar Tutsi sayıldı. Zengin olanlar da Tutsi kabul edildi.

Üniversiteler, eğitim ve sosyal imkânlar, Hutulara kapatıldı. 1950'lere kadar Tutsileri Hutulardan üstün tutma siyâseti güden Belçika, bu târihten sonra savaşın ardından özgürlükçü akımların güç kazanması üzerine, Hutuların üzerindeki baskıyı hafifletti. Hattâ, sayıca üstünlüklerinden ötürü Hutuları desteklemeye başladı. Bunun bir sebebi de, uzun vâdede ülkedeki yönetimin seçimler aracılığı ile sayıca üstün Hutulara geçme olasılığının artmasıydı. Belçika, 1962’de Ruanda’yı kendi başına bıraktığında, Tutsiler ve Hutular arasında çözümsüz bir kan dâvâsı vardı. Ruanda, sürekli iç karışıklık yaşadı.

TUTSİLER VE HUTULAR SÜREKLİ SAVAŞTI

Bağımsızlığın kazanılmasından sonra, Hutu milliyetçisi olan Parmehutu hareketi iktidâra geldi. Birçok Tutsi öldürüldü ya da sürüldü. Kâtil Hutular devlet tarafından korundu. Göstermelik bir iki olay dışında kimse yargılanıp cezâlandırılmadı. Parlamento başta olmak üzere tüm kurum ve kuruluşlardaki eğitimli Tutsiler işten çıkarıldı ve sürgüne zorlandı.

1973'teki darbe ile Parmehutu hareketine son verildiyse de Tutsiler açısından pek fazla değişiklik olmadı.

1980 yılına kadar komşu ülkelerdeki Tutsi nüfusu 500 binlere kadar ulaştı. Eğitimli ve kalifiye kişiler olmaları sebebiyle gittikleri ülkelerdeki önemli kadroları ele geçirerek ülkelerine dönüş için organize olmaya çalıştılar. Bu amaçla kurulan "Ruanda Yurtseverler Birliği" (RYB) Ruanda hükümetine baskı kurmaya çalıştı; ancak politik bir çözüme varılamadı.

Uganda'daki kamplarından çıkıp Ruanda'da hükümetle silahlı müâadeleye başladıkları 1 Ocak 1990'dan 1992'ye kadar bir iç savaş yaşandı. Ağustos'ta imzâlanan ateşkesle geçici olarak savaş durduruldu.

BÖCEK AVI BAŞLIYOR

Aşırı uçtan olan Hutular, meseleyi kökten çözmek için harekete geçtiler. Köylere kadar her yerde Interahamwe adı verilen yerel, yarı-askeri örgütler kurularak Tutsiler ve ılımlı Hutular fişlendi. Ülkenin ekonomisi silah alımına uygun olmadığı için Çin Halk Cumhuriyeti'ne yüzbinlerce satır sipârişi verildi. Satır verilemeyenlere ise, sivri uçlu sopalar verilerek bunları yakında başlayacak olan "böcek" avında kullanmaları söylendi. Bütün bu hazırlıkların farkında olan Hutu hükûmeti, herhangi bir tedbir almadı. 

6 Nisan 1994'de, devlet başkanının uçağı düşürülünce ülke karıştı. Interahamwe üyeleri ellerindeki listelere bakarak, Tutsileri katletmeye başladılar. Onlara karşı ılımlı olan Hutularda katliâmdan nasiplerini aldılar.

BM ASKERLERİ ENGEL OLMADI

ABD, bölgedeki BM Barış Gücü askerlerini, bu en gerekli zamanda geri çekti. Katliâm daha da şiddetlendi.  Hutu milisleri, neredeyse ellerine geçen her âletle, balta, bıçak, satır, taş ile Tutsileri öldürmeye başladılar. Parası olan Tutsiler kurşun parası vererek, acısız ölümü satın alıyorlardı; olmayanlar ise en acımasız şekilde öldürülüyordu. Öldürmekten yorulan Hutular, Tutsilerin kaçmasını önlemek maksadıyla aşil tendonlarını kesiyor; dinlendikten sonra katliâmlarına devâm ediyorlardı. Kilisede râhipler, hastanede doktorlar, ellerindeki Tutsileri cellatlarına teslim ediyorlardı.

Katliâm haberlerini alan RYB üyeleri ülkenin doğusundan girip katliâmcılarla savaşarak başkente kadar ülkeyi ele geçirdiler. O ana kadar bölgeye müdâhaleden uzak durmaya çalışan Fransa, ani bir kararla, katliâmı destekleyen ve o anda legal olarak tanınan Hutu hükûmetine askeri yardıma başladı. Bölgede hızla ilerleyen Fransız askerleri, Kigali'nin batısından Kongo'ya kadar olan bölgenin yönetimini ele geçirdi ve oraya RYB askerlerinin girmesini engelleyip, bölgedeki katliâma müdâhale etmedi. O ana kadar 600 bin insan öldürülmüşken, kendi sorumlulukları altındaki bölgede 200 bin kişinin daha öldürülmesine seyirci kaldılar.

100 gün içinde bölgede 800.000'e yakın insan öldürülmüş, 2.000.000 Hutu, Tutsilerin ve RYB askerlerinin öç almasından çekindiği için komşu ülkelere mülteci olarak sığınmıştır. Tüm devlet kurumları çökmüş; ekili alan kalmamıştır.

FRANSA HAKKINDAKİ SOYKIRIM SUÇLAMASI

Fransa ve ABD Hutu'ların engellenebileceği zamanda BM askerlerini geri çekti. Fransa Cumhurbaşkanı olan François Mitterrand, “ O ülkelerde bir soykırım yaşanması o kadar da önemli bir şey değil.” diyecek kadar ileri gitti.

1992 yılında Ruanda Cumhurbaşkanlığı Muhafızları'nı eğitmek için bölgede bulunan emekli Ulusal Jandarma Müdahale Grubu Komutan Yardımcısı Thierry Prungnaud, devlet radyosu France-Culture’e verdiği mülâkatta “1992 yılında, Fransız askerlerinin Ruandalı sivil milislere atış eğitimi verdiğini gördüm.” diyerek Fransa'nın henüz anlaşılamayan sorumluluğuna değindi. Emekli komutan, mülâkatı yapan gazetecinin, Fransa’nın Ruandalı milisleri eğittiğini reddettiğini hatırlatması üzerine “Fransa bunu her zaman inkâr etti, başka şeyler gibi. Ama önemli değil, ben doğruluyorum.” şeklinde cevap vererek benzer iddialara destek verdi.

ABD ve Belçika, soykırımdaki etkileri az olmalarına rağmen Ruanda’dan özür diledi. Fransa ise özür dilemek şöyle durdun, suçu soykırım kurbanı Tutsi yönetiminin üzerine atmaya çalıştı.

2006 yılında, Ruanda Devlet Başkanı Paul Kagame, Fransa'yı 1994'te ülkesinde yaşanan çoğu Tutsi 800 bin kişinin çoğunluktaki Hutular tarafından öldürüldüğü soykırıma ortak olmakla suçladı ve Paris'ten "özür dilemesini" istedi.

Fransa'da yayımlanan Le Figaro gazetesine Ruanda'nın başkenti Kigali'de demeç veren Tutsi kökenli Kagame, Fransız adâletinin kendisi ve yardımcıları hakkında tutuklama kararı çıkardığını hatırlatarak, "Bizce Fransız devleti adâletin arkasına saklanarak kendi suçunu örtbas etmeye çalışıyor." dedi.

Fransız mahkemesinin kararıyla ilgili olarak da "Fransız yargıç, kendi devletinin yaptıklarını gizlemeye çabalıyor" diyen Kagame, "Oysa dünya âlem biliyor ki, soykırımı yapan milis ve katilleri Fransız askerleri eğitti." açıklamasını yaptı.

Fransa, soykırımın 20. Yıldönümünde, Pascal Simbikangwa’yı, Paris’te soykırımdan yargıladı. Ancak, Ruanda bunu yeterli görmeyerek Fransa’dan özür bekledi.

Soykırımın 21. yılında Fransa, soykırım belgelerinin gizliliğini kaldırdı. Ancak hâlâ özür dilemedi.

vahdet gaz

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum