ERGÜL ALTAŞ YAZDI: SEN GİDERSEN HERŞEY GİDER

“Sen gidersen herşey gider, Sesin gider, sesim düşer. Sen gidersen ey sevgili, Ben biterim, şiir biter….”

ERGÜL ALTAŞ YAZDI: SEN GİDERSEN HERŞEY GİDER
22 Aralık 2016 - 18:59

SEN GİDERSEN HERŞEY GİDER

Koca yıl göz açıp kapayıncaya kadar geçti. Suya sabuna dokunmadım, bir yaraya merhem olamadım. Elim işe varmadı. Laklakla havanda su döverek günleri akşam ettim.

Bahar her zamanki gibi yüzümüzün karasına bakmadan güldü kabakçiçeği gibi. Yazın, verilmiş sadakamız varmış, ölümlerden döndük. Sonbahar yaralarımızı sarmakla geçti. Dağın otu çöpü kurudu. Odun, kömür derdi başladı. Fakir ayları yerini zengin aylarına bıraktı. Kara kış gelip kapıya dayandı.

Bu yıl da yedi düvelde müslüman kanı akmaya devam etti. Babalar topun,tüfeğin önüne siper diye gövdesini koydu. Yine de kurtaramadı kadınlarını, çocuklarını. Topun tüfeğin menzilinden kaçan açlığa kaptırdı yakasını. Aç susuz yurtlarından çıkarıldılar. Göç yolunda Ege’nin mavi derinliklerinde kayboldular. Çığlıklarını duyan, gözyaşlarını gören olmadı. Zulmün hükmü bu yıl da sürdü. Gelecek yıl … Allah Kerim.

Bu zor yılın ağır yüküne son günlerin terör saldırıları eklenince kolum kanadım kırıldı. Yüreğime çöreklenen ateşi söndürecek su bulamadım. Sırtımda, taşıyamadığım tarihin mirası, başımı alıp sokaklara vurdum.

Ayaklarıma yol verdim. Baktım Eski Çarşı’ya çıkmışım. Pazar ya, kepenklerin çoğu açılmamış. Böylesi daha iyi. Açılan bir iki tezgaha doya doya baktım. Tesbih, anahtarlık, incik boncuk karıştırdım. Karakedi sorarsa diye gümüş bir yüzük aldım. “Hediyesi ne kadar?” dedim. Delikanlının alık bakışları yüzümde dondu. “Kaç lira?” deyince sorun çözüldü.

Rum Mehmet Paşa Bedesteni’nin önünden geçtim. Dünün hüzünlü gölgesi düştü içime. Baktım olacak gibi değil, kendimi yokuş aşağı uzanıp giden sokağa saldım. Yaşlı dut ağaçları çıktı karşıma “Hoş geldin” demeye. Şeker tutmadılar, kolonya vermediler; bir tutam yeşillik, bir nefes ferahlık ikram ettiler. Bilmem kaç savaştan artakalmış yara bere içindeki gövdelerini okşadım şevkatle. Hal hatırlarını sordum.

Sağ kaldırımda ipeksi, yumuşak, mis gibi hava; sol kaldırımda buz gibi soğuk otomobiller. Aralarında el kadar günışığına uzanmış sırtını ısıtan sarman bir kedi duruyor. Önüne ıslak havlular serili bir berber dükkanı gözüme gözüme sokuyor adını: Brothers. Kapısını itip “Merhaba” desem, “Hello” demesinden korktum. Belli ki aynı dili konuşmuyorduk.

Son model arabalara yüzvermedim, adını gözüme sokan berber dükkanını görmezden geldim de sokak adının yazılı olduğu tabelayla göz göze gelince “Adam aldırma geç git” diyemedim. Bu sokağa, bu ad; oldu mu şimdi? Dutlu Sokak, Dut Yemiş Bülbül Sokak, Kedili Sokak; hepsi olurdu da bu rakamlar bu sokağa ad olamazdı.

Bal gibi oluyordu işte. Nergiz Sokak, Kanarya Sokak, Ihlamur Sokak geçmişte kalmıştı. “Şol yel esip geçmiş gibi” tükettiğim yıllarda. Günümüzün sokakları birer sayıdan ibaret şimdi. Kişiliksiz, kimliksiz, anlamsız. Yok bir geçmişleri, gelecekleri. Kadir kıymet bilmez bir el, öyle gizli kapaklı değil, gündüz gözü siliyor yeni bir sayfa açma adına bütün izleri.

Bir gün İbrahim Gökçen, Kâzım Karabekir olan bulvar ve mahallelerimizin adlarını da kazıyıp hafızamızdan, yerlerine daha kullanışlı diye birer sayı koyacaklar. Günümüzün pratik ve uygulanabilir dili ne de olsa sayılar. Her alanda onların saltanatı var: İşlemciler, ışık hızı, makineler, paralar, paralar; aman bozulmasın aralar.

Sayılardan oluşan sokak adlarının saltanatını pekiştiriyor dükkanların adları. Yabancısı olduğum bir dille içeri buyur ediyor şık tebelalar. Ali’nin Yeri gitmiş, Alis’in Yeri gelmiş. Hiç hoş gelmemiş. Müslüman mahallesinde salyangoz satanlar hiç yadırganmıyor ülkemde. Ne garip!

İlk mektep çocuklarının süt kokan ağızlarından “By by! Good by!” dökülüyor. “Uğurlar olsun” sizlere ömür. Tamam, Okey olmuş genç yaşlı hepimizin dilinde. Bye, deniliyor “Hoşça kal, Allahaısmarladık!” ın yerine. Ben şimdi başımı hangi taşa vurayım. 

“Türkçem ağzımda annenim ak sütü”, “Türkçem ses bayrağım” seni sokaklardan silmeye çalışan kirli ellere bir çift sözün yok mu? Dil giderse tefekkür gider,  irfan gider, medeniyet gider, Türkiye gider. Ağıtlar, türküler unutulur. Sesi soluğu çıkmaz bir milletin.

“Sen gidersen herşey gider,
Sesin gider, sesim düşer.
Sen gidersen ey sevgili,
Ben biterim, şiir biter….”

 Aynaya bak, aklını başına topla. Sesini soluğunu kesmek için cümle şer odakları el birliği etmiş altını oyuyor bir çınarın.


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum