DAĞLARIN TÜRKÜSÜ: Ergün ALTAŞ YAZDI

Penceremin perdesini açınca bütün ihtişamıyla Spil arzı endam eder karşımda.

DAĞLARIN TÜRKÜSÜ: Ergün ALTAŞ YAZDI
17 Mart 2016 - 10:37

DAĞLARIN TÜRKÜSÜ

Penceremin perdesini açınca bütün ihtişamıyla Spil arzı endam eder karşımda. Göz kırpar, el eder, gel gel diye kışkırtır. Akşamın dar vaktinde nasıl gidilir. Hafta sonu derim, dur derim, etme böyle derim. Halden anlamaz. Kaş yıkar, boyun büker, servi boylu yar gibi naz eder. Zülüflerini yüzüne döker. Gece iner sevdamın aşılmaz dağlarına.

 Göz açıp gördüğüm, gönül verip sevdiğim, ezelden aşinası olduğum dert ortağımdır dağlar. Çocukluğum ve ilk gençliğim Madran Dağı’nın eteklerinde geçti. Avuç içlerimizde, diz kapaklarımızda eksik olmayan yaralarla büyüdük işte büyüdüğümüz kadar. Sonra beş yıl boyunca Süphan’la söyleştim. Gönlümde kapanmaz yaralar açıldı. Kimselere diyemediklerimi ona dedim. Sıra Spil’de şimdi. “Dalar dağımdır benim. Gam ortağımdır benim.”

               Dağ deyince başı dumanlı dağlar yükselir ufkumda, dağ gibi bir dert oturur içime, dağ gibi bir ülkü büyür yüreğimde. “Memleket isterim. Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;

Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.”

 

Günler uzadı ya, gündüz gözü geliyorum işten eve. Sandalyemi çekiyorum pencerenin önüne, Spil’in yeşil yüzüne bakıyorum. Yorgunluğa, ümitsizliğe ilaç bu temaşa.

Ev dediğin böyle olmalı. Denize, ya da dağa bakmalı bir penceresi, olmadı ovaya. Karşı apartmanın balkonuna, duvarına, sokağa değil. Bakınca ufku açılmalı insanın, yaşadığını anlamalı.

İçim daralınca açarım perdeleri sonuna kadar. İki apartman ötede, el kadar çatıyı gökyüzüne döndüren ak güvercinler uçurur torunuyla yetmişlik bir dede. Bir esinti yoklar yüreğimi. İçimin karanlık kuytularına bir ışık düşer. Ona tutunup başı bulutlara değen dağlara yürürüm.

Sabırlarıyla yüce dağları kıskandıran anne babalarımız vardır sılada. Hacıyolu bekler gibi gözlerler yolumuzu. Biz eriniriz, bin bir bahane icat ederiz. İki bayramdan birinde gitmeyi yeterli görürüz. Türkülerle avunmayı yeğleriz. “Dağlar seni delik delik delerim. Kalbur alıp toprağını elerim.” Çok şükür aşılmaz dağ kalmadı yurdumda. Tüneller, otoyollar, havaalanları, hızlı trenler… Aşılan her dağla yeni bir dağ yükseldi içimizde. Bitip tükenmeyen işler, kovalanan makamlar; yat, kat, araba; çocukların okulu, baş başa tatil tutkusu …

Analar sılada, dağlar ardında “Dağlar dağladı beni, gören ağladı beni.” diye yanık türkülerle dağlarken yürek yangınlarını biz Uludağ’a gideriz, Kartalkaya’ya çıkarız. Oysa bizim dağlarımız başkadır. Kekik kokusundan, keklik sesinden geçilmez. Yarpuz kokusundan pınar başlarına varılmaz. Zümrüt yeşili, kuş cıvıltısı, su çağıltısı, lale sümbül bürümüş görüntüsü; içimizin yarasına merhemdir. Hepsine taçtır ana duası.

 “Dağlar senin ne karanlık ardın var. Lale sümbül boynun eğmiş derdin var.”

İletişim araçlarındaki baş döndürücü gelişmelere rağmen dağların ardında olup bitenler dün olduğu gibi bugün de meçhulümüzdür. Turnaların yolunu gözleriz haber sormak için. Turnalar ağız dil vermez. Allah’a sığınırız. Anadır, atadır; anlar halimizi. Hasta da olsa sağım, der. Sen bizi merak etme, der. İster ki ayağımıza taş değmesin, yüreğimize gam keder ilişmesin.

“Erisin dağların karı. Geçti ömrümün baharı.”

Anaların dağ gibi kaygıları vardır dağların ardında olup bitenlere dair. Devlet babanım teskinleri pırpır eden yüreklerini yatıştıramaz. Bire bin katarak anlatılan destansı zaferlere inanmazlar. İşlerin yolunda gitmediğini söylemektedir sezgileri. Yürekleri ağızlarında beklerler. Her kapı zilinde dizlerinin bağı çözülür. “Nerde benim kuzum dağlar.”    

Baharla çarşılara akar insanlar. İnsan selinden yürünmez caddelerde. Vitrinlerin önü, mağazaların içi iğne atsan yere düşmez. Ben sudan çıkmış balık gibi çırpınırım caddelerde. Elinden oyuncağı alınmış çocuk gibi küskün otururum bir köşede.

“Benim meskenim dağlardır dağlar.”

Hafta sonlarını iple çekerim. Kendi hüznümde boğulmamak için o dağ senin, bu dağ benim; dağlara vururum kendimi. Kimi yol iz vermez. Eteğine tutunmayı, bir tutam kekik koklamayı yeterli bulurum. Yol vereni, zirvesine buyur diyeni kırmam. Bismillah derim. Hac yoluna düşen karıncanın izinde sılaya, ülküye, sevdaya yürürüm hasretle. Bilirim, dağ ne kadar yüce olursa olsun yol üstünden aşar.

Umut dağların ardındadır. Bahar dağların ardında. Uzak olmayan bir gelecekte peçesini kaldırıp yüzünü gösterecektir. Ayın on dördünün şavkı vuracaktır suya. Su dallara yürüyecek, hayat gürül gürül akacaktır damarlarında “Dağlarına bahar gelmiş memleketimin.” 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum