CÖMERT BİR PATRON: AHMET ÜNALMIŞ / Prof. Dr. Cemal KURNAZ

CÖMERT BİR PATRON: AHMET ÜNALMIŞ / Prof. Dr. Cemal KURNAZ
02 Şubat 2020 - 22:56 - Güncelleme: 02 Şubat 2020 - 23:16

CÖMERT BİR PATRON: AHMET ÜNALMIŞ


Onunla 1990 sonrası dost olduk. Samimi görüşürdük.
Ortak konularımızdan biri Serdengeçti’ydi. O anlatıyor, ben anlatıyorum. Eski günleri yâd edip hafıza tazeliyoruz.

Eskiden Hacı Bayram’ın son çevre düzenlemesi yapılmazdan önce, girişte, türbeye kadar uzanan bir iki katlı kitapçı dükkânları vardı. En baştaki dükkân Kardeşler Kitabevi’ydi. Sahibi Kayserili Osman Abi güler yüzlü bir insan. Serdengeçti’nin dostlarındandı. Namık Açıkgöz’ün dediğine göre, dükkânı buna Osman Abi satmıştı. Ben yeni duydum.

Serdengeçti Ankara’ya geldiğinde mutlaka buraya uğrardı.
1978 Eylülü olabilir. Yine bir gün Serdengeçti ile türbe ziyareti sonrası Kardeşler’e uğramıştık. Oturduk, çay içiyoruz. İçeri giren, “Serdengeçti gelmiş” deyip oturuyor. İçerisi kalabalıklaşıyor. Sohbet koyulaşıyor. O sırada içeriye esmer, orta boylu birisi girdi. Girer girmez, “Vay abiciğim, sen mi geldin?” deyip sevgiyle eline sarıldı. Serdengeçti gülerek, “Sizin bana, Türkiye’nin Amerika’ya olan borcundan fazla borcunuz var.” dedi. O da gülerek, “İlahi Abi, her zamanki gibi çok esprilisin” diye cevap verdi.

Yanımdakilere, “Bu kim?” diye sordum. “Akçağ’ın sahibi Ahmet Ünalmış” dediler.
Yıllar sonra bu olayı kendisine anlattığımda, “Demek sen de mi oradaydın?” dedi.
*
İnternete bakayım dedim, Ahmet Ünalmış hakkında yeteli bilgi bulamadım. Doğum tarihi yok, hayat hikâyesi yok. Belki de ben bilmiyorum. Onun hakkında tezler yapılmalıydı, Akçağ’ın tarihi, yakın tarihimizdeki gelişmeler içinde ayrıntılı olarak anlatılmalıydı. Nehir söyleşiler yapılmalı, tecrübeleri, gözlemleri kayda geçirilmeliydi.

Necmettin Tozlu’nun yazdığı bir kitap var: Bir Güzel Türkiye Düşlemek İsmail Ünalmış ve Akçağ Hareketi (Ankara 2018). Ben maalesef görmedim. Mutlaka aradığım bilgiler burada vardır.

Bir de Mustafa Miyasoğlu’nun 14 Nisan 2008’de Vakit’te yayımlanan yazısı var.
Akçağ’ın fikir babası ve asıl kurucusu ağabeyi İsmail Ünalmış. 1968’de Yüksek Öğretmen’den 7 idealist arkadaşıyla bir kooperatif (acaba dernek mi?) kuruyorlar. (Diğerleri kimler?) İsmail Ünalmış Fen Fakültesi’nde okuyor. Zeka taşkınlığı var. Sıra dışı bir adam. Yaz kış demeden Konya Doğanbey’e bisikletle gidip geliyor. Aşırı islamcı. Milliyetçiliğe karşı mesafeli.
Miyasoğlu, bastıkları ilk kitabın Necip Fazıl’ın bir eseri olduğunu söylüyor. Seyyit Ahmet Arvasi’nin Kendini Arayan İnsan’ı olduğunu söyleyenler de var.
Ancak ticaret başka bir şey. İşler istedikleri gibi gitmiyor ve bir süre ticarete ara veriyorlar. Serdengeçti’nin sözünü ettiği olay bununla ilgili olmalı.
Akçağ önceleri Bahçelievler’in Beşevler’e yakın bir yerindeymiş. Bizim öğrencilik yıllarımızda Hacı Bayram’da küçük bir dükkânda faaliyet gösteriyordu. Kardeşler’in karşı çaprazında. Anafartalar’dan Hükümet Caddesi’ne döndüğümüzde sağda tam köşede Gima mağazası, devamında Karaköy Börekçisi gibi dükkânlardan sonra en dipte Akçağ yer alıyordu. Dar, uzun bir koridor şeklindeydi. Tezgâhta Ahmet Ünalmış bulunurdu. Daha çok dini kitaplar basıp satardı.
Bizim dostluğumuz Halk ve Divan Şiirinin Müşterekleri Üzerine Denemeler isimli kitabımı bastıktan sonra başladı (Ankara 1990, 172 s.). Kapağını Ahmet Kot yapmıştı. Sade ve güzel bir kapaktı. “Yahu hiç ilgilenmediğimiz halde, en güzel kapak seninki oldu” dedi.
Bu tarihte Hacı Bayram’dan Kızılay’a, Sakarya Caddesi’ne nakletmişti. Kendi tabiriyle “Bulvara inmişti”. İki katlı, büyük bir mağazaydı. Her çeşit kitap ve kırtasiye malzemesi bulunuyordu.

Bulvara inme konusunda Mustafa İsen’in etkisi olduğunu biliyorum. Onun etkisiyle edebiyat yayıncılığında bir “adres” olmaya karar vermişti. İsen’in tavsiyesiyle “Divan Şiirinin Ustaları” başlığı altında birçok divan yayınladı. Kısa sürede edebiyat yayıncılığının adresi haline geldi. “Bu kitap ticari değil, müsaade et Kültür Bakanlığı veya Milli Eğitim’e verelim” dediğimde, “Hayır, burası adres olacaksa, Cemal Kurnaz’ın bütün kitapları burada basılmalı. Başkaları da öyle” diyordu. Bu düşünceyle çok iyi veya az iyi demeden çok sayıda kitap yayımladı.
“Ben kendi yayınlarımdan kazanmıyorum. Takım halinde sattığım dini yayınlardan ve kırtasiyeden kazandığımı buraya yatırıyorum. Piyasada bir itibarım var. Her türlü yayınevinden kitap alıyorum, bunların çoğunu kendi yayınlarımla takas ederek alıyorum. Bu çeşitlilik benim işime yarıyor.” diyordu.

Abisi gibi milliyetçiliğe karşı değildi. Birçok arkadaşımızın akademik yükselmesinde emeği var. Kitap bastırmanın zor olduğu zamanlarda çoğunun elinden tuttu.
*
Cömert ve yardımseverdi.
Telif ücretlerini ödeme konusunda, birçok yayınevine göre çok dakikti.
Hocam Şükrü Elçin’in yaşlılık dönemleriydi. Ünalmış, Halk Edebiyatına Giriş ve Halk Edebiyatı Araştırmaları kitaplarını basmıştı. Bir gün, elinde kitaplar ve çiçekle birlikte evine kadar gelerek bir zarf içinde telif ücretini takdim etmiş. Hocam, bir ziyaretimde, “Ben hayatımda bu kadar telif ücretini bir arada görmedim” diyerek memnuniyetini dile getirmişti.
Anne babası boşadığı için sabahçı kahvelerinde garsonluk yaparak okumaya çalışan bir öğrencim vardı. Kütüphanemden iki çuval kitap seçerek, “ Bunları bölümde arkadaşlarına sat, harçlığını çıkar” demiştim. Ünalmış’a söz ettim, “Hoca, gelsin bizden istediği kitapları alsın, sattıkça azar azar ödesin” demişti.

Öğrenciler aralarında para toplayıp kitap aldıklarında azami indirimi yapar, bu işi üstlenen öğrenciye de parasız kitap hediye ederdi.
Bir gün sohbet ederken şunları söyledi:
“Benim evim Kurtuluş’ta. Otobüs durağı evimin önünde. Ona binip kolayca Kızılay’a gelebilirim. Ama ben mutlaka taksiye binerim. Çünkü benim ona binecek imkânım var. Bizler binmezsek, o taksici esnafı evine nasıl ekmek götürecek? Bu da bir çeşit yardımdır.
Evimin hemen yanında kasabım var. Uzaklık 500 m. Bir kilo kıyma aldığımda elime alıp götürebilirim. Ama öyle yapmam, çırağa verip gönderirim. Çünkü ona bahşiş vermem lazım. Bu da bir çeşit yardımdır.”
Ben ağalığın, patronluğun böylesi bir âlicenaplık olduğunu ondan öğrendim.
*
Akçağ yayın hayatına başladığında milliyetçi, muhafazakâr çevrelerin yayınevleri yok denecek kadar azdı. Ötüken gibi onlar da aynı yıllarda bu ihtiyaca cevap vermek üzere yola çıkmışlardı. 50 yıl boyunca Türkiye’deki değişimlere ayak uydurmaya çalıştılar. Sonradan kendisi gibi birçok yayınevi kuruldu. Rekabet ortamı kızıştı.

Milli Eğitim ve Kültür bakanlıkları ve belediyeler, yayıncıları destelemek üzere binlerce kitap alır oldular. Hatta sadece bu yolla ticaret yapan yayınevleri olduğu söylenir.
Yolu Akçağ’a düşmüş olan siyasiler, bürokratlar onu da yeterince desteklediler mi bilemiyorum.

Ama Akçağ bugün de ayakta. Şüphesiz ki evlatları Oğuz ve Nazif Beyler, yeni çağın gereğine uygun olarak baba mirasını geliştirmeye devam edeceklerdir.
Ahmet Ünalmış’ı rahmet ve minnetle anmak gönül borcumdur.
Tanıyanların katkıda bulunmalarını dilerim.

Prof. Dr. Cemal KURNAZ

Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi ve yazı

Görüntünün olası içeriği: yazı
Görüntünün olası içeriği: 4 kişi, ayakta duran insanlar, ayakkabılar ve iç mekan

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum