"Çantanın Gizemi" Hakkında - İlkay Coşkun

"Çantanın Gizemi" Hakkında - İlkay Coşkun
17 Eylül 2021 - 08:58

"Çantanı Gizemi" Yazar Nurdan Aladağ’ın Haziran 2021’de, Hayal Yayınları aracılığıyla okurla buluşturduğu ilk öykü kitabı. 64 sayfa hacmindeki eser 14 öyküden oluşuyor. Kitaba ismini veren “Çantanın Gizemi, Karınca Uçuşu, Seçim, Değişim, Yağmurun Rengi, Günebakan, Boş Çerçeve, Tutsak, Sihirli Ot, Uçurtma, Umudun Sesi, Yansıma, Tılsım, İz" başlıklarında öykülerden oluşuyor. Yazarın, öykü kitabını anne babasına affetmesi, kitap kapağında kullanılan görsel ve hikâyelerdeki içerikler kitapta olumlu anlamda bir bütünlük oluşturmaktadır.

Yazarın, yalın sade bir dille ele aldığı öykülerde duygular ön planda tutulmuş. Günlük yaşamdan, çocukluktan, aile ve mahalle kültüründen beslendiği ve samimi bir anlatımla okurlarının karşısına çıktığı görülmektedir. Hayatın kimi zaman iyi, kimi zaman da kötü bitmesi su götürmez bir gerçektir. Ölümlerle eksilen insan yeni doğumlarla teselli arıyordur kim bilir. Öyle veya böyle hayat zorluklarla, mücadelelerle iç içe. Nasıl ki -soğuk söz duymuş gönül, kırk yaz görse ısınmazmış- sözü misali yaşananlar, gözlemler yürekten süzülüp yazarına şairine yazdırıyor. Bu daha çok mazi özlemini de taşımaktadır. "Paltonun yaşattığı duygular da onunla dolabın içinde unutulmak üzere saklanmıştı" (sayfa 23)

Yazar, birçok kez okuru şaşırtarak öyküyü diri tutmayı, merak duygusuyla okuru istekli bir şekilde sona doğru sürüklemeyi başarmış gözüküyor. Bu da bu gibi yazılarda olması gereken bir özellik. Kimi cümleleri sonlandırmaması üç nokta ile bitirmesi bunlara birer örnektir. Belki de yazarın amacı bu boşlukların okur tarafından doldurulmasını istemesi olabilir. "...ağabeyimle birlikte özel günlerinde daima yanlarına..." (sayfa 9), "Babam bir daha geri dönmemek üzere bizi yalnızlığa..." (sayfa 10)

Yazar, mesleğinin gerekliliklerini hissederek ara ara da olsa nasihat nüveli mesajlar vermek istemiştir. Öğrenme ve öğretme ekosistemini yoğun yaşayan öğretmen için tecrübenin bidayeti öncelikli ve erken olabilmektedir. Bu bağlamda varsıl tecrübe birikimi de bu nispette önde olmaktadır. Bu durumu yazarın öyküleri açık etmektedir. "Çocuk olmak yüreğinin kir tutmaması demektir" (sayfa 9), "Yıllar sanki kapı arkası" (sayfa 9), "Zamanı gelince her canlı gözünü kapatıp tekrar açtığında hayatın öbür tarafında olacak. Sevdikleri gelene kadar da orada bekleyecek" (sayfa 44)

İnsan hayatı ile tabiatın özdeşleştirilmesi hep olur. Yazar da bu pencereyi hep açık tuttuğu görülmektedir. "Ağlamalarına gökyüzü de katılmıştı" (sayfa 23), "Davet ettiğim bahar havasıyla kucaklaştım" (sayfa 25), "Aydınlık karanlığa teslim olmadan eve varmalıyım" (sayfa 28), "utangaç güneş, buz mavisi gökyüzü, belleğindeki sis bulutu, akasya sokaklar, kindar bir yağmur" vb. örnekleri çoğaltabiliriz.

Yazar, öykülerinde alıntı sözlere de yer vermektedir. "Yenerek değil, yenilerek bu noktaya geldik" (Günebakan öyküsü, sayfa 27), "Yönünü güneşe benzeyenlere çevir; toprağın altına çağıranlara değil" (Günebakan öyküsü, sayfa 27), "Hayat alt yazılı değil, alın yazılı bir filmdir" (sayfa 57)

Özellikle final bölümleri sade ama ilginç olduğu kadar dikkat çekici ve şaşırtıcı bitiyor. Öykülerin yalın anlatımın yanında şiirsel bir tarafta yok değil. "İki boncuk gözyaşı/ belleği kaplayan sis bulutu ( sayfa 7), "Yüzüne yansıyan isli duruş" (sayfa 43) vb.

Yüreğe dokunan, hayatın içinden, sosyal içerikli, dinginliği olan öyküler aynı hayat gibi. Yazarın anlatımından anlaşıldığına göre, aidiyet alanlarını konumlayan aile ve küçük çevre de yaşanan hayatlardan gerek kendi gerekse de çevresindeki yaşantılardan alıntılandığı görülmektedir. Başka bir ifadeyle özetle hayatın içinden, merkezinden öyküler desek yanlış olmaz. Bu güzel öykülerin yazarını kutluyorum. Başarılar diliyorum.

İlkay Coşkun
10.09.2021






FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum