BİR BAŞKA SERDENGEÇTİ - Prof. Dr. Cemal Kurnaz

BİR BAŞKA SERDENGEÇTİ - Prof. Dr. Cemal Kurnaz
07 Şubat 2020 - 17:44 - Güncelleme: 07 Şubat 2020 - 17:49

BİR BAŞKA SERDENGEÇTİ

İnsan denen varlık çok yönlü, çok boyutlu bir varlık. Hayatı boyunca ana çizgisini korusa da, tek fotoğraf karesinde dondurularak tanımlanamaz. Şurası şöyledir ama şöyle şöyle halleri de vardır. Bütün bunları göz önünde bulundurmayan değerlendirmeler eksi, yanlış ve haksız olur.

Osman Yüksel Serdengeçti, gençliğinden ömrünün sonuna kadar Türkçü, Turancı ve İslamcı görüşü benimsemiştir. Kendi ifadesiyle, Ziya Gökalp’ın Türkçülüğüyle Mehmet Akif’in İslamcılığını birleştirmeye çalışmıştır.

Bu görüşlerine samimiyetle bağlı kalmış, buna uygun yaşamış, mücadele etmiş ve bedelini ödemiştir

Kişiliğinin en önemli özelliği samimiyetiydi.
O, yeryüzünde bir Türkü yurdu esir kalmasın istiyordu.
O, yeryüzünde bir Müslüman yurdu esir kalmasın istiyordu.
Türkçülüğü ve İslamcılığı kısaca bundan ibaretti.

Onun gibi düşünenleri vatan haini olarak itham edip yargılayanlar, damgalayanlar, hayalcilikle suçlayanlar; o hayallerin, beş Türk Cumhuriyetinin dâhil olduğu Türk Konseyi’nde kurumlaşarak gerçeğe dönüştüğünü gördüler.

Serdengeçti halk adamıydı. Bu konuda arka sokakların, gariplerin, yoksulların acılarını dile getiren Akif’in yolundan gitmişti. Zenginlerin yoksulları sömürmesine karşı çıkmıştı. Doğan Avcıoğlu Yön dergisinde, Aydın Yalçın gibi komporodorlara, çıkarcılara karşı mücadele eden Serdengeçti’nin onlardan daha ileri olduğunu yazar. Bu yüzden kendi partisi Adalet Partisi’ndeki kodamanların hedefi haline gelir ve komünistlikle suçlanır.

Bu yüzdendir ki, ömründe abdest alıp namaz kılmamış olan ateist bir gazeteci, sırf ezilenlerin hakkını savundu diye onun cenaze namazına gelmişti.

Serdengeçti, gençliğinden başlayarak dünya edebiyatını yakından takip etmişti. Daha sonraları kendi eliyle seçip satışa sunduğu Serdengeçti Kütüphanesi’ndeki dünya edebiyatına ait eserlerin çeşitliliği bu ilgisinin sonucudur. Özellikle Rus edebiyatını, Dostoyevski’yi çok iyi okumuştu.

3 Mayıs 1944’te tutuklandığında üzerinde şu kitaplar vardır:
Theodore Krogöre'in Unutulan Köy'ü, Henri de Montherlant'ın Bekârlar'ı, Çehov'un 6 Numaralı Koğuş’u, Eflâtun'un bazı eserleri... Çok sevdiği Dostoyevski'nin romanları...
Günümüzde bunları okuyan bir üniversite öğrencisi var mıdır?
DTCF Felsefe Bölümünde Behice Boran’ın öğrencisidir. Daha sonra Serdengeçti Yayınları arasında Eflâtun, Jean-Jacques Russou, Pascal, Thomas Carlyle, Henri Ford gibi batılı yazarların, filozofların eserlerini de yayımlar.

Ben Stefan Zweig’ı onun ısrarı sayesinde tanıdım.
Eskilerin, kaşıt görüştekilerin kalitesini takdir etmekten gocunmayan bir nezaketleri varmış. Bir çeşit şövalyelik ruhu. Hasmına değer vermek de denebilir. Bana Kuvayi Milliye Destanını, Memleketimden İnsan Manzaraları’nın zorla okutmasaydı Nazım Hikmet’i hiç tanımayacaktım. Mahkemelik oldukları Sabahattin Ali’yi de öyle. Benim baştan savacağımı anladığı için, oku ben de dinleyeyim deyip kim bilir kaçıncı defa dinlemişti.

Aziz Nesin’in ona söyledikleri de bu nezaketin, değer bilirliğin bir örneği:
“Osman Bey, sen yanlış yerde dükkân açmışsın. Orada senin kıymetini bilmezler. Bizde olsan Nobel alırsın. Gel beraber bir mizah dergisi çıkaralım.”

Prof. Dr. Cemal Kurnaz

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum