BELMA AKSU YAZDI: KAYBOLMAK - BULMAK

Yağmur diner, pazar biter, eve gider ve zihnini yoklarsın, anlarsın ki kendini bulmak değil önemli olan.

BELMA AKSU YAZDI: KAYBOLMAK - BULMAK
23 Mayıs 2018 - 07:35
  KAYBOLMAK - BULMAK
 
 
            Kaybolmak... Kaybolmak bana her zaman tuhaf gelmiştir. O kadar çeşidi var ki insan tasvir edemiyor bazen bu kesif duyguyu halet-i ruhiyyeyi. Ortadan kaybolmak var, bir anda sırra kadem basmak. Sanki bir Agatha Christie romanındaymış gibi. Başka bir kaybolmak daha var: mesela  pazarda annenin "sen dur ben hemen geliyorum" tembihlerini kulak ardı edip o hıncahınç kalabalığa girdiğin kaybolmak. Pazar arabasına can simidi gibi sarılıp, dolu gözlerle tavaf ettiğin o pazarda kaybolmak... 
 
 
           Bir başka kaybolmak çeşidi de var elbet: zihninde kaybolmak. İşte bu en zorudur, en kolay kapıldığın ve en zor kurtulduğun bir dehliz... Evinin yolunu kaybetsen de, bulursun o kalabalık pazarda. Bunlar kolay bir yolu vardır her zaman. Peki kendini kaybedersen? Nasıl bulursun? Nereden çıkartırsın benliğini?  Ya da nasıl durdurursun bu zihni? Neyle beslersin bu ruhu? 
 
         Bakışlarımı pencereye çeviriyorum. Gök delinmiş sanki, bardaktan boşanırcasına, içindekini kusarcasına. Çocukken yeşil olsun diye sulu boyayla boyamaya çalıştığım kara gözlerim doluyor. Sadece yağmur yağıyor. Dışarda bir yerlerde hiç görmediğim ya da hiç göremeyeceğim insanları düşünüyorum. Nedensizce... Omuzlarıma dünya yüklenmiş gibi kardeşini öldüren Kabil gibi bir acı yükleniyor, hem omuzlarıma hem de vicdanıma. 
 
        O anda sanki dünyaya çağrılmış gibi yurt odasının kapısı açıldı şen bir tıkırtıyla. Kızlar bir yandan yağmura söylenip bir yandan üstlerini değiştirerek söyleniyorlardı. Ben yine kıpırdamıyorum. Çarşıda güneş açmışken kampüsteki yağmura sövüyorlardı. Ben yine kıpırdamıyorum. Kaşlarım çatılıyor. Rabia "Çatma kaşlarını" diyor tiz bir sesle. 
 
       Bense aynı şehrin farklı iki yakasını düşünüyorum. Hem mecazen hem de gerçekten kaybolmak istiyorum. "Bilinmeyen yerleri bulmak için önce kaybolmak gerekir aksi halde herkes oranın yerini bilir" sözleri çınlıyor kulaklarımda. Kaptan Barbossa'ya ilham olan Barbaros Hayrettin Paşa'ya içten bir minnet duyarak kampüse iniyorum. Hesapsızca giriyorum ormana, ne bir patika ne de türkülere konu olan "uzun ince bir yol" aramaksızın. Bitiş düdüğü çalmış gibi hissediyorum. Bir yandan bitirmek için başladığımız o dört yıllık yol, bir yandan tereddütlü adımlarla ilerlememiz gereken yol. Güvenli bir limandan ayrılıyormuşum gibi. Her yıl bıkmadan, usanmadan şikayet ettiğimiz okulu bırakıp gitmek zor geliyor kanımca. 
 
 
        Hayat ne tuhaf. Önceliklerimiz, planlarımız var... Kendimizi tüm bu hezeyandan,telaştan uzak tutup, olgunluğa ve sorumluluğa adamışken ufak bir kıpırtı yerle bir ediyor uğruna feda ettiğimiz tüm güzellikleri. Özenle dizdiğimiz tüm taşları bir anda tarumar ediyor. Briketle bir gecede örülen dört duvarı yıkar gibi. Devrilen domino taşları gibi. 
 
 
         Ama önemi yok öyle değil mi? Yağmur diner, pazar biter, eve gider ve zihnini yoklarsın, anlarsın ki kendini bulmak değil önemli olan. Kendini yaşamak,  geriye dönmek değil, ileriye gitmek. İşte budur aslolan...

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum