BEDAVA DERS KİTABI GERÇEĞİ

Mehmet Beşeri yazdı.

BEDAVA DERS KİTABI GERÇEĞİ
02 Ekim 2016 - 10:21

DERS KİTAPLARI DOSYASI

Okullar açılalı 15 günü geçti, bir çok okulda halen ders kitabı yok. Çünkü önce okullara dağıtılan milyonlarca kitap, içinde “Feto’cu yazarları var” diyerek alelacel toplatıldı. Haliyle ne kadar hızlı basım olursa olsun halen kavuşmayan ve dağıtılmayan ders kitapları var. Görünen o ki, bazı okulların birkaç ay kitapsız kalmaları söz konusu. Mühim değil canım. Zaten ders kitaplarını kim okuyor-okutuyor ki? Gelsin yardımcı kitaplar, çıksın velilerin cebinden milyarlarca lira. Kazansın en başta AKP genel başkan yardımcısının yayınevi ve diğerleri…

Ders kitapları konusunda dönen dolaplar, anlatılan yalanlar, aldatılan milyonlar… Otuz iki kısım tekmili birden, buyurun okuyun.
Ha tüm bunları benim gibi yazan ikinci bir kişi bulur, görür, tanırsanız, acilen bana haber verin, çünkü ben de çok merak ediyorum

“BEDAVA KİTAP” VE ACI HAKİKÂTLER

On üç yıldır ilk önce ilköğretime verilerek başlatılan “bedava kitap” uygulaması, liseleri ve özel okulları da kapsamına alarak yoluna devam ediyor.

İlk etapta, ne kadar da kulağa hoş geliyor, ne kadar da faydalı gözüküyor.

Öyle mi acaba?

Hayır, asla öyle değil.

Bu uygulama ile on üç yıldır, bu ülkenin tam 3,5 milyarlık(eski para 3,5 katrilyonluk) kaynağı heba edilmiş, bunun karşılığında ise, velilere katkısı sadece ve sadece bunun dörtte biri nisbetinde olmuştur. Yani yaklaşık 2,5 milyarlık kaynak boşa gitmiştir. Bir anlamda, birilerine bu rakam ölçeğinde kaynak transferi yapılmıştır. Yani rant aktarılmıştır. Yani, vatandaşın bir cebine 1 lira konmuş, diğer cebinden ise 4 lira alınmıştır. Aradaki 3 lira bazı işbirlikçi-komisyoncu-üç kağıtçılar tarafından bazı büyük yayınevlerine peşkeş çekilmiştir.

Nasıl mı?

Hepinizin bildiği gibi, Milli Eğitim Bakanlığının ders kitapları işine bakan “Talim ve Terbiye Kurulu” isimli bir organı vardır. Bu organ, yıllık müfredat programlarını belirler, bu müfredata uygun olarak da o yıl, hangi kitaplar, hangi sınıflar için tavsiye edilecekse onu belirler.
Yıllardan beri büyük kavgalar verdim. Talim ve Terbiye kuruluna “hepiniz onun bunun çocuğusunuz” diye fakslar çektim. Makamında dönemin milli eğitim bakanı Metin Bostancıoğlu ile saatlerce tartıştım. “Bu kurul vazifesini layıkıyla yapmıyor, yayınevi kayırıyor, rüşvet yiyor, büyük suistimaller oluyor” diye. Anam, anam, anam…Bu kurulun yaptıkları ne ki? Şimdi dönen tezgahlar, daha öncekilere bin defa rahmet okutuyor.

Açalım: Önceden okutulacak ders kitabını Talim ve Terbiye Kurulu’ndan geçirmek için, her türlü katakulliyi yapan yayınevleri, tavsiye kararını aldıktan sonra, başlıyorlardı, okul müdürleri ile dirsek temasına. Gelsin komisyonlar, gitsin avantalar…Bazı okul müdürleri öyle avantaya alışmışlardı ki, her yıl yeni liste kabul edilmesini sağlayarak, yeni avantalar elde ediyorlardı.

Biz bunun kavgasını verirken, yağmurdan kaçarken doluya yakalandık. Dolu ne ki, kar, boran, fırtına, deprem, yangın hepsi birden üstümüze geldi….

Bakanlara, yetkililere yazdık, çizdik, anlattık. Dedik ki, kitapları bedava dağıtmak bir çözüm değildir. Sorun vatandaşın bütçesine katkı sağlamaksa, bunu devletin bütçesine de zarar vermeden yapmanın en güzel yolu, eğitimde sık sık müfredat değişikliğine gitmemek ve kabul edilen ders kitabının 5-6-7 hatta 10 yıl okutulmasında ısrar etmektir. Şayet, bir kitabı 5 ve daha fazla yıl okutursanız, zaten vatandaşın yıllık yeni kitap alma ihtiyacı % 20’yi geçmez. Bu da vatandaşa bir yük ve külfet getirmez.

Ama hiç de böyle yapmadılar. Ne yaptılar? Önce 2003-2004 eğitim öğretim yılında, yeni müfredat değişikliği yaparak, yaklaşık 13 milyon ilköğretim öğrencisine 100 milyon kitabı bedava dağıttılar. İyi bunu da aldık kabul ettik diyelim. Sonra ki yıl ne oldu? Ne olacak, tekrar müfredatı değiştirdiler, eski kitapların hepsini çöpe attılar, yeniden ilköğretime 100 milyon kitap daha bedava dağıttılar. İyi, haydi bunu da aldık kabul ettik diyelim. Ya sonraki yıl ne yaptılar? Dağıtılan bütün kitapları çöpe attılar, yeniden 100 milyon kitap bedava dağıttılar. Ya bu yıl ne yaptılar? Yine aynı şekilde, 100 milyon kitabı çöpe attılar, yeniden 100 milyon yeni kitabı bedava dağıttılar. Sonra her yıl aynı işlemi yapmaya devam ettiler. Yani ilköğretimde ve liselerde dağıtılan bedava kitabın toplamı 2 milyarı geçti. Oysa ki, sadece ve sadece 400 milyon kitapla bu iş kapatılabilirdi. Ama bu yapılmadı. Sebep? Halen soruyor musunuz?(Sebebi 2 tane. Birini biliyorsunuz, diğerini bilmiyorsunuz, biraz sonra anlatacağım.)

Şöyle hesaplarsak: Bedava kitap uygulaması başladığından bu yana tamı tamına 2,5 milyar adetten fazla kitap dağıtılmıştır.
Hesabı çeşitlendirelim: Bu kitapların devlete toplam maliyeti (Basımı, dağıtımı, telifi, vb.) yaklaşık 5 milyar liradır.

Yani, ülke olarak cebimizden bu para, şu ya da bu şekilde çıkmıştır.
Peki, ülke olarak vatandaşı toplam katkısı ne kadardır? Sadece ve sadece, 1 milyardan biraz fazla..

Şimdi, bu nasıl bir iştir? Bu nasıl bir anlayıştır? Bu nasıl bir hesaptır ki, 1 milyara halledilecek bir olayı, bunun beş misline hallediyoruz(o da en iyimser rakamlarla). Anlaşılıyor mu ey benim Aziz milletim.
Hele hele bu yıl, okullara gönderilen ders kitaplarının büyük bir kısmı “Fetocu yazarları var” diyerek alelacel geri toplanmış, yeniden basıma girişilmiştir. Bu nedenle, bu satırların yazıldığı bugün dahi ders kitabı dağıtılmamış binlerce okul vardır. Haliyle kitaplar yeniden basıldığı için maliyet daha da artmıştır.

Bir taraftan, bir tas çorbadan, en ucuz ilaç aspirinden, kefen bezinden …% 18 KDV alan; vergilerinin neredeyse %75’i dolaylı olan(yani zenginden de fakirden de tükettiği her mal için aynı vergiyi alan) ucube bir vergi sistemi uygulayan benim yüce devletim, birden bire “fukara dostu” kesiliyor ve “bedava kitap” dağıtıyor. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu.

Madem bu kadar zengin bir devletsin, okulların akmayan damını, kırık camını, olmayan sırasını, yanmayan çırasını hallet. Şu katkı payı denen rezilliği ortadan kaldır. Öğretmen açığını hallet. Bunların hepsi orta yerde dururken, kalkıp zengine de, fakire de bedava kitap vererek kimsenin gözünü boyama. …

Bu işin para ile ilgili ekonomik boyutu.

Bir de ağaç ve orman ile ilgili diğer boyutunu ele alalım.

NE KADAR AĞAÇ GİTTİ?

(Uyuma ey Tema, Artema, paralar gidiyor tamtama…Çevreciler nerdesiniz? Hangi çevredesiniz? Yoksa sıkışık halde, bir çerçevedesiniz?...)

Şimdi, bir ton kağıt için tam 17 tane yetişkin ağaç kesilmektedir. Bakalım, ne kadar ton kitap boşa gitmiş, ne kadar ağaca mal olmuş?
Ortalama 5 kitap 1 kg .gelmektedir. Bedava kitap uygulamasıyla tamı tamına, en düşük rakamla, 5 milyon ton kitap çöpe gitmiştir. Bu da, evet sıkı durun, bu da tam 85 milyon ağaç etmektedir.
Peki maddi kaybımız sadece bu kadar mıdır?

Ne gezer? Her ders kitabının özel yayınevleri tarafından, en azından on çeşit de yardımcı kitabı basılmaktadır.

O zaman hesabı daha da genişletmemiz lâzım.
Genişletelim:

Önce dersleri bir sayalım: Matematik, Türkçe, Fizik, Kimya, Biyoloji, Tarih, Coğrafya, Din, Vatandaşlık, Müzik, vs.vs.

Şimdi bunlardan mutlaka ve mutlaka ilk yedi tanesinin yardımcı kitabı vardır. Ve bu yardımcı kitaplar, bir tek yayınevi değil, onlarcası tarafından basılmakta ve satılmaya çalışılmaktadır.

Biz bütün bunları bir tarafa bırakalım ve sadece ve sadece 1’e 1 olarak düşünelim. Bu şekilde dahi, bütün bu 13 yıllık süre içinde en azından 5 milyon adet de yardımcı kitap ders kitapları ile aynı akibete uğramış ve çöpe gitmiştir.

Şimdi toparlayalım: 5 milyon ders kitabı, 5 milyon da yardımcı ders kitabı, etti 10 milyon. Ağaç olarak kaybımız da çıktı iki katına. Yani tamı tamına 170 milyon ağaç.

Vatandaşın cebinden yardımcı kitap için çıkan para ne kadar? En iyimser hesaplamayla 20 milyar lira.

Yani toplam olarak ülke ekonomisinden, milli gelirinden 25 milyar lira boşa gitmiştir.

Görüyorsunuz değil mi? Sadece ve sadece, bu rakamın 10’da birine, hatta daha da aşağısına bu işleri kotarmak, halletmek varken, kaybolan paramızın toplam miktarı en azından 25 milyar lira.

Evet, işte böyle. Bedava kitap dağıttık diye kasım kasım kasılan
Durun bitmedi. İşin daha vahim diğer boyutları da var. Buyurun bunları da okuyun.

ÖĞRETMENLER VE OKUL İDARECİLERİ BOSTAN KORKULUĞU MU?

Bu kitaplar seçilirken, okullara gönderilirken, hiçbir okul idarecisine, hiçbir sınıf öğretmenine, hiçbir branş öğretmenine “hangi kitabı okutmak istersin?” diye sorulmamakta, eğitim-öğretimin ana unsuru olan eğitimcilerimiz hiçe sayılmaktadırlar. Yani, daha işin başında, eğitici ile eğitim materyalleri arasına soğukluk sokulmakta, öğretmen, ya gönülsüz olarak elindeki materyalle “ders vermeye” çalışmakta, ya da, değişik materyaller(başka ders ve yardımcı ders kitabı) istemektedir. Bu da, velilerin yükünü ders kitabı maliyetinin üç-dört misli fazla arttırmaktadır. Çünkü 25-30 TL’den aşağı yardımcı kitap yoktur.

KİTAPLARIN KALİTESİ

Kitaplar tamamiyle çamur gibi. Rezil bir baskı, tel tel dökülen yapraklar. Velilerin büyük bir kısmı, kitapları ya matbaacıya ya ciltciye ciltletiyor, ya da kendince sağlamlaştırıcı tedbirler alıyor.

GELELİM İŞİN EN VAHİM TARAFINA

Belki, okuyan bazı vatandaşlarımız “yahu kardeşim, bundan daha vahim ne olabilir ki, baksana, bir taraftan heba edilen yüz milyonlarca ağaca mı yanalım, yoksa cebimizden çıkan onlarca milyara mı, sen ne diyorsun?” diyebilirler.

Ne mi derim, hele bekleyin. Bizim Anadolu’da bir laf vardır, bilirsiniz “Eşeğin büyüğü ahırda” diye. Aynen öyle,

Bir ülkenin en büyük zenginliği, sadece, yer altı ve yer üstü zenginlik kaynakları vb. değildir. Bunlardan daha da önemli olan başka bir faktör de vardır. O da, bu zenginlikleri değerlendirecek yetişmiş insan gücünün niteliği ve niceliği. Yetişmiş insan gücü nasıl oluşturulur? Zengin bir kültür ile yoğrulmuş; ülkenin üretim politikasına uygun olarak yapılan bir eğitim teori ve pratiği ile…
Ülkemizi, toplumumuzu ve milletimizi ayakta tutan değerler, birer birer yıkılıyor, sulandırılıyor, elimizden alınıyorsa, bunda, hayatın hiçbir alanında istikrarlı bir politikamızın olmaması ana etmen değil midir?
……..

Siyaset kesintiye uğrar, siyasi birikim sıfıra iner, her yeni gelen sıfırdan başlamak zorunda kalır. …Ekonomik politikalar sürekli olarak değiştirilir, her seferinde biz çok daha geriden “kurtarma operasyonları” yapmak zorunda kalırız… Milli Eğitimde de “Müfredat Programları” sık sık değiştirilir, nesiller eğitimleri süresince, birkaç tane müfredat uygulamasıyla karşı karşıya kalır, ilköğretimde üç-beş defa, orta öğretimde 2-3 defa değişik müfredat gördüğü için kafası karışır, filozofun eşeğine döner. Böylece de, bırak ana-baba ve çocukların ortak dil kullanmasını, çocuklar bile kendi aralarında ortak bir dil bulamazlar. Kopukluk sadece kuşaklar arası olmaz, her kuşak kendi arasında birbiriyle kopuk bir vaziyete gelir.
Zaten plan da budur.

 

Bunu niçin yapıyorlar?

Gayet basit. Soros’un yıllar önce söylemiş bulunduğu “Türkiye’nin en büyük ihraç gücü ordusudur” sözünü hayata geçirebilmek için.
Belki, bazılarının diyeceksiniz ki, ne alaka? Adam, ders kitabından girdi, Soros’dan çıktı, diye.

Hayat budur. Şayet, burada kımıldayan bir sineğin arkasında ne olduğunu bilemezsen, adamı Amerikan askeri de yaparlar, İsrail’in kölesi de. Bu işler böyle..

 

Gelişmiş, sanayisi ve tarımı ile kendi kendisine yeten bir Türkiye hedefınden adım adım uzaklaştırıldık. “Ağır sanayi neyinize, orta ve küçük ölçeğe geçin” dediler, geçtik; “siz sanayiyi falan boş verin, tarım ülkesi olun”, dediler, olduk; özellikle l980’den sonra, “mavi gök sizde, mavi deniz sizde, dağ sizde, bayır sizde, otlanacak çayır sizde, turizm ülkesi olun” dediler, olduk…Bir varmış bir yokmuş.

Geldiğimiz aşamada: İthalatı, ihracatının iki katına yaklaşmış, cari açığı cumhuriyet döneminin en yüksek seviyesine çıkmış; hipermarketlerde satılan ithal mallar (% 72) rafları işgal etmiş; köylünün çoğu ürünü para etmediği için, ekmeyi biçmeyi bırakmış, şehre göçmüş, artık buğdayı dahi dışardan ithal eder hale gelmiş; turizminin iki bombalık canı kalmış; iç ve dış borç tutarı 1 trilyon doları aşmış…mış mış da mış mış….

Oturup ağlayalım mı? Ne münasebet? Soros amcamız ne demişti, “En büyük ihraç gücünüz ordunuzdur.” Emret ağam. Nereye girelim? Suriye’ye mi? Kiminle savaşalım, İran’la mı?...Gerekirse Rusya ile mi?.....

Xxxxxxxxxxxxxxxxx

İnnası, ninnası, ninni söyler ninesi, yesin onu haminnesi, nar tanesi, nur tanesi, annesinin bir tanesi, söyleye söyleye, yaza yaza Beşeri’nin ömrü tükenesi…

Xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

Ey Sayın Cumhurbaşkanı, ey Sayın Başbakan, ey sayın Milli Eğitim Bakanı, ey……falanı, filanı, faşmekanı…Şayet içinizde zerre kadar insanlık varsa, şayet içinizde zerre kadar ülke sevgisi varsa, şayet içinizde zerre kadar bu topraklarda yaşayan insanlara, bu yüce millete saygı varsa….Bu yanlışınızdan çabucak dönersiniz. Hesabı, kitabı, kasabı, masadı hepsi ortadadır. Paramız yok diye, sınırlardan mayını temizleyene toprağı 49 yıllığına vermenin planını yapan sizler; Küresel sermayenin her buyruğunu kayıtsız-şartsız yerine getiren sizler, ABD…, İsrail’in, AB’nin…her emrini…sizler…sizler….sizler..yeter artık, bu vatanın milyonlarını çöpe atmayın, ağaçları ağlatmayın, toprağımızı çoraklatmayın, vicdanımızı daha fazla sızlatmayın, sabrımızı da daha fazla zorlatmayın…

Dönün eski uygulamaya. Kitapların zırt-pırt değişmesini önleyin yeter. Bu ülkenin onurlu insanlarını üç kuruşluk kitapla kandırıp, öbür taraftan soyup-soğana çevirilmesine engel olun.

Bir kitap, en az beş yıl okutulursa, velilerin cebinden bir yılda ders kitabı için çıkan para, toplam 60 milyon lirayı geçmez. Bu da öğrenci başına ortalama 20-25 tl yapar. Bu kadar………..

SON SÖZ

Bu meseleyi, herkes ile, her yerde tartışırım. Sonuna kadar haklıyım. İşin özü budur. Gerisi bu aziz milleti kandırmaktır. HODRİ MEYDAN !

MEHMET BEŞERİ
02.EKİM.2016


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum