Barbarları beklerken...

Barbarları beklerken...
03 Mayıs 2023 - 10:05

Barbarları beklerken...

Alaattin Karaca
Alaattin Karaca
 

Uluslaşma ve devletleşmenin ana amacı, dairesi içine aldığı insanları ‘biz’ yapmaktır. Çünkü farklılıkların en alt düzeye indirilmesi, devletin ve ulusun gücünü pekiştirir.

Nitekim Mehmet Âkif;

“Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez”

mısralarında bu sosyolojik kanuna vurgu yapar. Devletler, uluslar ya da dinî-siyasî gruplar, “yüreklerin toplu vurması”nı, böylece mensuplarının kendi daireleri içinde kalmasını isterler. Bu, kendi içinde barışı ve nizamı sağlamaya yönelik tabii ve ideal bir istek olmakla beraber iktidarı pekiştirmeye ve sürekli kılmaya da yarar.

Ancak gruplar, ‘biz’ olabilmek için ‘öteki’ne muhtaçtır. Çünkü ‘biz’, öteki’ne karşılık olarak örgütlenir. Öteki ya da düşman korkusu, biz’i var eder, bir arada tutar, safları sıklaştırır, iktidarı perçinleştirir. Bundan dolayı ‘biz kümeleri’ni yönetenler, -örneğin devletin ideolojik aygıtları vasıtasıyla- öteki / düşman korkusunu diri tutmaya çalışırlar. Çünkü korku, korunma refleksi ile insanları bir arada toplanmaya iter.

Necip Fazıl’ın “Düşmanıma” şiirindeki;

“Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın;

Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lâzımsın”

mısraları tam da bu durumu ifade eder. Varlığını, gücünü ve hızını düşmanından alan bir ben!..
Birlik içinde olmak için yüreklerin toplu atmasını, tefrikaya düşmemek gerektiğini hatırlatan Âkif, kutuplaşmalardan ve çatışmalardan uzak bir toplum istiyordu elbette. Ama Necip Fazıl gibi ‘biz’in asıl gıdasının öteki olduğunu düşünmüyordu. Kısakürek, düşmanı kendisini diri tutan, motive eden bir can suyu olarak görüyor.

Şimdi bir başka esere Dino Buzzati’nin “Tatar Çölü” romanına dikkatinizi çekeceğim. Çünkü bu roman da hayatını ‘düşman beklentisi’ üzerine kuran bir askerin hikâyesidir. Eserde Giovanni Drogo adlı genç bir subay, Harp Akademisini bitirdikten sonra Bastiani kalesine atanır. Giderken niyeti, bu kalede fazla kalmamak ve kısa sürede ayrılmaktır. Ama bir süre sonra onu ‘kale’ye bir şey âdeta çiviler. Nedir onu kaleye, statik bir hayata hapseden? Surların ötesindeki uçsuz bucaksız Tatar Çölü’nden gelmesini bekledikleri meçhul düşman!.. Evet evet, düşmandır onu bir mensubiyet dairesinde yaşlanıncaya, güçten düşünceye kadar hapseden. Neticede düşmanın geleceği korkusuyla -sadece korkusuyla değil, kahramanlığını, savaşçılığını gösterme umuduyla da- bir kalenin surları içinde ömür biter! Demek ki düşman, sadece korku salmaz, savaşçılığı, cesareti göstermek için de gereklidir, Necip Fazıl’ın “ifadem ve hızımsın” dediği gibi… Drogo, “düşmanı bekleme uğruna, yaşamın en güzel şeylerinden feragat etmiş, o ki, otuz yıldır yalnızca bu umutla beslenmişti[r]…” (Tatar Çölü, Çev. Hülya Tufan, İletişim Yay., 1991, s. 205)

Edip Cansever, bir şiirinde “İnsan yaşadığı yere benzer” der. Evet Drogo, sen de başlangıçta bu ‘dünya kalesi’ne raptolmayı hiç aklından geçirmezken, ömrün işte meçhul bir düşmanı beklemekle geçti, yaşadığın yere benzedin!.. Düşman beklentisi, seni oraya ait ve sabit kıldı!..
Kavafis’in “Barbarları Beklerken” şiirini hatırlıyorum. O şiirde de düşmanlar âdeta bir umuttur Yunanlılar için. Tıpkı Drogo gibi, tüm işlerini gelecek düşmana göre ayarlarlar. Ama gelmez bir türlü beklenenler, hızla boşalır sokaklar, alanlar, herkes düşünceler içinde evlerine döner.

Şiir şöyle biter:

“Çünkü karanlık bastı, barbarlar hâlâ görünmedi
Sınır boylarından gelenlerin dediğine bakılırsa
barbar marbar yokmuş ortalıkta.

Peki, şimdi hâlimiz ne olacak barbarlarsız?

Onlar bir tür çözümdü bizim için. (Barbarları Beklerken, Çev. Erdal Alova-Barış Pirhasan, Armoni, 1988, s. 21)

Bunları okuyunca ve televizyondan gelen konuşmaları işittikçe barbarları beklemenin bizim için de bir çözüm olarak sunulduğunu düşünüyor, kendimi “Beka Kalesi”nde düşman bekleyen bir Drogo gibi hissediyorum.
İlk yayın yeri: https://www.karar.com/yazarlar/alaattin-karaca/barbarlari-beklerken-1596296


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum