Arife Paşalar yazdı: Dil Davası

Son zamanlarda az da olsa duyulan kof bir iddia bahis konusudur.

Arife Paşalar yazdı: Dil Davası
09 Ağustos 2018 - 14:29 - Güncelleme: 10 Ağustos 2018 - 12:19

Son zamanlarda az da olsa duyulan kof bir iddia bahis konusudur. Bu iddia şudur: "Türkçede beş tane zaman var." Bir konuyu araştırmadan, bilmeden savunmanın en büyük örneklerindendir bu.

Türkçede (sadece) beş tane zaman yok! Hatta İngilizce'nin zamanlar konusunda bizim dilimizden daha iyi olduğu da söylenemez.

Prof. Dr Muharrem Ergin'in "Türk Dil Bilgisi" kitabının 319. sayfasının "Fiillerin Birleşik Çekimi" kısmına bakmak gerekir. Böylece Türkçemizdeki birleşik zamanlı fiillerin ne kadar zengin olduğu anlaşılacaktır. Mesela gel-i-yor-du-m şeklinde tahlili yapılabilen bu gramer birliğinin, gel- fiilinin şimdiki zamanının hikayesinin teklik birinci şahıs ekiyle çekimlenmiş olduğu görülür. Bu 'şimdiki zamanın hikayesi', İngilizcedeki Past Continuous Tense'e karşılık gelir.

gel-miş-ti şeklindeki gramer birliğinin gel- fiilinin öğrenilen geçmiş zamanının hikayesinin teklik üçüncü şahıs ekiyle çekimlendiği görülür. 'Öğrenilen geçmiş zamanın hikayesi', İngilizcedeki Past Perfect Tense'e karşılık gelir. Aynı zamanda Past Perfect Continuous Tense'in de karşılığıdır. Arada şöyle bir fark vardır: O da geçmişte başlayan olayın hala devam ediyor olmasıdır. gel-ecek-ti, şeklindeki gramer birliği içinde gelecek zamanın hikayesi görülmektedir ve bu da İngilizcedeki Future In The Past'a denk gelir. Bunlar dışında İngilizcede -yor olacak ve -mış olacak şekline çevrilebilen birkaç zaman daha vardır. Basit ve birleşik zamanlarda birlikte hepi topu 12 zaman mevcuttur İngilizcede. Oysa Türkçede beş tane var olan sadece basit zamanlardır. Birleşik zamanlarla birlikte bu sayı İngilizcenin 'Tense'lerini hayli geçecek kadar artar. Yani geniş bir tablo çıkar meydana. Böyle hiçbir bilimsel dayanağı olmayan tezler öne sürmek kör cahilliğin göstergesidir. 

Türkçemizle ilgili bir önemli sorun da şudur: -ki'ler veya ki'ler ile -de'ler veya de'lerin yazımı meselesi.

Evet, maalesef dil kullanımı ile ilgili pek çok sorunla karşılaşmaktayız. Son zamanlarda yine özünde bir şey ifade etmeyen bir söylem çıktı. Bu söylem şudur "de'ler ayrı yazılır. ki'ler ayrı yazılır." şeklinde. Böyle söylenince dil konusunda bilgi sahibi olmayan kişiler bütün -de veya de'ler ile bütün -ki veya ki'leri ayrı yazmağa başladı. Kendinden önceki söze bu ek veya edatın veya bağlacın ayrı ya da bitişik yazılması konusuna değinilmesi gerekirse bu konuda şöyle bir açıklama yapmak gerekecektir: Türkçede yazılışı aynı fakat işlevi farklı iki adet de vardır. Aslında yazılışları da aynı sayılmaz. Bunlardan biri -de şeklinde yazılır. Bu, lokatif eki olan -de'dir ve bulunma ifade eder. Örneğin, 'Senin yüzünde leke var.' cümlesinde bulunma ifadesi çok açıktır. Cümle içindeki anlama bakıldığı vakit bu tür karışıklıklar söz konusu olmayacaktır. Diğer de ise dahi masasındaki edattır. Eski Türkçedeki 'takı' sözünün evrilip günümüz Türkçesine ulaşmış şeklidir. 'Sen de beni anlamadın.' cümlesindeki edatın kaldırılması sonucunda cümlenin manası değişmez. Bu cümle içindeki fonksiyonu edattır. 

ki edatı ile -ki eki için ise şöyle bir açıklama yapmak gerekecektir. ki edatı Türkçemize Farsça'dan geçmiştir. Mecbur kalınmadıkça cümle yapısını bozduğu için kullanılmaması gerekir. "Gelmedin ki seni göreyim." cümlesinde kullanılan bu bağlama edatıdır. Aitlik eki olan -ki ise birlikte kullanıldığı söze bitişik yazılmalıdır. 'Sendeki kaşlar bende de olaydı.' cümlesinde bu durumun örneği görülmektedir. Aynı zamanda lokatif eki ile de edatı aynı cümlede görülmektedir. Ele aldığımız bu konuyla ilgili yalnız bağlama edatı olan ki cümlede bulunmamaktadır. Onun da cümleye dahil olması dilimize uygun değildir.

Türk diline gönül bağlamış herkesin dilimiz hakkındaki yanlış bilgiler konusunda, dilin yanlış kullanımı konusunda, dil yozlaşması konusunda, gereksiz ve aşırı yabancı kelimeler kullanılması konusunda eleştirel bir tavır alması gerekmektedir. Bu durum küçük tartışmalara yol açacak olsa bile Türk dili uzmanlarının, Türkologların, Türkçe öğretmenlerinin konuya müdahil olması gerekmektedir.

 
Dilimizin eski zamanlardan bugüne kültür aktarımını sağlayan önemli bir araç olduğunun farkına varıp, dil konusunu dava kabul edip ona sahip çıkmalıyız. Çünkü, Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş'ın bize hatırlattığı gibi, "Ziya Gökalp'ın millet anlayışında 'dil' çok önemli bir yer tutar. Milleti meydana getiren unsurlar içerisinde Gökalp "kültür"ü ve ona bağlı olan "dil"i en esaslısı olarak kabul etmektedir."1 Bize de bu emanet edilen davaya sahip çıkmak düşecektir. 

Otuzsekizinci Konferans, Dil Davası ve Ziya Gökalp, Doç. Dr. Faruk K. Timurtaş 1

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum