Amerika Neden Önemli

Amerika Neden Önemli Prof.Dr. Ali L. Karaosmanoğlu, Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü

Amerika Neden Önemli
07 Şubat 2013 - 12:18 - Güncelleme: 07 Şubat 2013 - 12:44
 

Bu soru, bazılarımıza abesle iştigal gibi gelebilir. Fakat Türkiye’de esmekte olan rüzgarlar bu sorunun sorulması ve cevaplandırılması ihtiyacını doğuruyor. Amerika ile ilişkilerimiz hiçbir dönemde bugünkü kadar kötü olmamıştı. Soğuk Savaş yıllarında da uyuşmazlıklar ortaya çıkmıştı. Eski uyuşmazlıklar belli konularla sınırlı kalıyor ve kısa zamanda çözülüyordu. Bugün ise, çok daha geniş kapsamlı ve çok daha duygusal bir zeminde gelişiyor ve her iki ülkenin kamuoylarını içine çekiyor. Bu durum ciddi bir gerilim yansıtıyor ve Türk-Amerikan ilişkileri bitiyor mu sorusunu akla getiriyor. Ne yazık ki, karşılıklı kamuoylarını derinden etkileyen söylemler her iki tarafta da bu meseleye soğukkanlı bir yaklaşım benimsenmesini zorlaştırıyor.

İlişkilerin bu noktaya gelmesinde, şüphesiz, Washington’un da sorumluluğu vardır. İşgal kuvvetlerinin Irak’da işledikleri cürümler, Washington’daki yöneticilerin Türkiye dahil tüm müttefiklere “gözden çıkarılabilirler” muamelesi yapması ve uluslararası hukuku umursamaması, Amerika karşıtlığını pek çok ülkeye yaymış ve derinleştirmiştir. ABD’nin Irak ile ilgili duyarlılıklarımızı gözardı etmesinin de Ankara’yı üzdüğü ve Türk halkını kızdırdığı bir gerçektir.

ABD’nin kusurlarına rağmen, gerilimin sorumluluğunu sadece Washington’a yüklemek yanlıştır. Önce biz, kendi sorumluluğumuzun idraki içinde olmalıyız. Kendi söylemimizi ve davranışlarımızı gözden geçirmeliyiz. ABD ile ilişkilerimizi düzgün bir ortaklık zemininde sürdürmemizin Türkiye’ye yararı yok mudur? Bu soruyu bireyler, medya ve hükümet olarak sakin ve akıllı biri kafayla önce kendimize sormalıyız.

Herşeyden önce, şu temelsiz mağduriyet duygusundan kurtulalım. Türkiye daima mağdur olmuş bir devlet değildir. Verdiği kadar da almıştır. Pazarlıklar sonucunda verdikleri taviz değildir. Vermek istemediği zaman reddetmiştir. Bunun en güzel örneği 1 Mart 2003 tarihli mezkur tezkerenin TBMM tarafından geri çevrilmesidir. Hem de karşı tarafa onca umut verdikten sonra. Acaba 9/11 darbesini yemiş olan tek süper devlet Mart 2003’deki hayal kırıklığından sonra kendini nasıl bir mağduriyet içinde hissetmişti?

Bugünlerde ABD’ye karşı olmak Türklere özgü değil. Bu karşıtlık, Avrupa ve Orta Doğu’da da büyük boyutlarda. Ancak Türkiye’deki Amerikan karşıtlığı nitelik ve nicelik bakımından Avrupa’daki karşı çıkıştan çok farklı bir şekilde düşmanlığa dönüşüyor. Okur yazarlarımızın önemli bir bölümü çevremizdeki karmaşık dünyayı ve Türkiye’yi gerçek dışı bir şekilde basitleştirerek görüyor. Soğuk Savaş sonrasının son derece girift dünyası basit ve ilkel şablonlarla anlatılıyor. Müthiş bir düşünce tembelliği ve vehim adeta tüm ülkeye egemen oluyor. Medya ve politikacılar kamuoyunu doğru yönde etkilemek için pek fazla gayret sarfetmiyorlar. Hatta tam aksine zaman zaman Amerika ve Batı karşıtlığını bir popülizm aracı olarak kullanmaktan çekinmiyorlar.

Türkiye’nin ABD ile yakın bir ittifak ilişkisini sürdürmesi için pek çok sebep vardır. Yakın ittifak ilişkisi, Washington’a tabi olmak değildir. Ama her istediğimizi Amerika’nın yerine getirmesi anlamına da gelmez. Sadece ortak çıkarların ne olduğunun iyi tespit edilmesi ve ortak çıkar alanlarının genişletilmesi için çalışma anlamına gelir. Halen Türkiye ile ABD’nin geniş ortak çıkar alanları vardır. Bunları çoğaltmak için gayret göstermek yerine azaltmaya çalışmak veya azaltacak davranışlarda bulunmak son derece yanlış bir politikadır. Mesela, Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı ekonomik bakımdan şirketlerin işine gelmemesine rağmen startejik bakımdan önemli olduğu için, ABD ve Türkiye’yi biraraya getirmiş ve Washington’un baskısıyla gerçekleştirilmiştir. Bu proje, Türkiye’ye ekonomik yarar sağlamanın ötesinde, Ankara’nın Güney Kafkasya’daki ilişkilerini genişletmek ve etkisini artırmak için zemin hazırlamıştır.

Amerika’nın Türkiye için neden önemli olduğu hususu çok boyutlu bir konudur. Herşeyden önce, ABD bugün tek süper devletdir. Öyle görünüyor ki, dünya daha uzun bir süre tek kutuplu olmaya devam edecektir. Askeri güç, teknoloji, bilim ve yüksek öğretimin kalitesi bakımından Amerika diğer süper güç adayları olan Avrupa Birliği ve Çin’den çok ileride. Arkadan gelenlerin aradaki büyük boşluğu kapatmaları kısa sürede mümkün gözükmüyor.

Türkiye NATO’ya büyük önem veriyor. NATO ise, Amerika’nın ayakta tuttuğu bir ortak savunma ve güvenlik örgütü olarak, Rusya ile gittikçe yakınlaşan ve yoğunlaşan ilişkilerimizi dengeli bir şekilde sürdürmemizi sağlıyor. Ayrıca NATO’nun barış operasyonlarına ve Barış için Ortaklık faaliyetine katılan Türkiye, Rusya’nın ilgi alanına giren çevre ülkelerinde (Karadeniz havzası, Güney Kafkasya, Balkanlar ve Orta Asya) etkisini artırmak ve ilişkilerini çeşitlendirmek için yararlı bir zemin buluyor. NATO’nun fiili lideri olan ABD tüm bu faaliyetlere katılan Türkiye’yi desteklemektedir. Şunu da hatırlayalım ki, Bosna ve Kosova’daki Sırp katliamcılarını durduran ABD’nin ve ABD önderliğindeki NATO’nun askeri müdahaleleri olmuştur.

Orta Doğu’da barış ve istikrar Türkiye’nin güvenliğini doğrudan ilgilendiriyorsa, şunu anlamak gerekir ki, Orta Doğu barışı ABD’siz gerçekleşemez. İsrail ve Filistin’in kabul ettiği tek arabulucu herşeye rağmen hala Washington’dur. Irak’da bazı görüş ayrılıklarımız olmasına rağmen, temelde Amerika da tüm hataları bir yana aynen bizim gibi Irak’da istikrarlı, dost bir rejim istiyor. Onun için yeni istikrarsızlıklara yol açacak bir düzenlemeye izin vermek istemeyecektir. Öte yandan ABD’nin Irak’da başarısız olması ya da yeni düzen yerine oturmadan çekilmesi kaosa sebebiyet verebilir. Böyle bir gelişme, hiç şüphesiz, Türkiye’nin yararına olmaz.

Irak’ı doğru okumaya çalışalım. Oradaki direniş bir milli mücadele olarak nitelenemez. İşgalcilerle savaşanlar Irak halkını temsil etmiyor. Söz konusu olan, Sünnilerin tümü tarafından dahi kabul görmeyen kısmi bir Sünni direnişidir. İşgal güçlerine karşı silahlı mücadeleyi sürdürenler Zarkavi önderliğindeki radikal İslamcılar ve Saddam’ın Baasçılarının bir bölümünden ibarettir. Bu gerçeği, 30 Ocak seçimleri bir defa daha ortaya çıkarmıştır. Tüm tehditlere rağmen, halkın yüzde altmışı sandıklara giderek ülkelerinin normalleşmesi ve temsili bir rejime kavuşması için oy kullanmıştır.

Orta Doğu’da nükleer silahlar dahil kitle imha silahlarının çoğalması ve yayılması eğilimine gelince, bu Türkiye için de önemli bir risktir. Bu tür silahların bir kriz durumunda Türkiye’ye karşı kullanılma ihtimali, fiilen kullanılmasalar bile, devletin karar verme sürecini ve siyasi iradesinin oluşmasını baskı altına alarak hareket serbestisini büyük ölçüde azaltır. Bu tür silahların yayılmasının önlenmesinde ve onlardan gelen tehditlerin bertaraf edilmesinde ABD’nin rolü çok büyüktür. Böyle ciddi bir tehdit başgösterdiği zaman NATO’yu harekete geçirecek tek güç Washington’dur. Unutmayalım, her iki Körfez Savaşında Türkiye’nin karşılaştığı muhtemel tehditlere karşı NATO’nun desteğini sağlayan, Avrupalı müttefiklerimizin isteksizliklerine rağmen, Amerika olmuştur.

Bugün Kıbrıs’da da, ABD’ye ihtiyacımız var, çünkü Güney Kıbrıs’a çözüm için en etkili baskıyı yapacak olan Washington’dur. Geçen hafta KKTC’ye bir ticaret heyeti göndererek Kıbrıs Türklerini tecrit’den kurtarma yolundaki ilk adımı atan Amerika olmuştur. Kıbrıs konusunda ABD’ye olan ihtiyacımızın gittikçe artacağını söylemek yanlış olmaz.

Amerika’nın savunma sanayimize, F-16 gibi ortak projelerle yaptığı katkıyı ve ileride benzer proje imkanlarının know-how ve teknoloji transferi bakımından Türkiye’ye neler kazandırabileceğini düşünmeliyiz. Ayrıca, enflasyonun düşmesine ve büyümeye rağmen , ekonomimizin hala kırılgan olduğunu ve yabancı sermayeye ihtiyaç duyduğumuzu da unutmayalım.

ABD ile ilişkilerimizin bozulması Ankara’nın uluslararası politikadaki alternatif tercihlerinin azalması sonucunu doğurur. AB ile bütünleşme süreci içindeki Türkiye’nin elini zayıflatır.

“Türkiye’nin sağladığı yararlara mukabil, ABD Türkiye gibi bir müttefikten hiçbir yarar sağlamıyor mu?” sorusunu sormak şüphesiz hakkımızdır. Cevap açıktır: ABD bu ittifaktan elbette büyük yararlar sağlıyor. Fakat bugünkü konumuz ABD’nin sağladığı yararları sıralayarak kendimizi haklı ve masum göstermek değil. Önce kendi kusurlarımızı görmeliyiz. Ancak Washington’un da şunu idrak etmesi gerekir ki, Türkiye artık Soğuk Savaş döneminin Türkiye’si değildir. Yakın çevresindeki ilişkileri çeşitlenmiştir. Avrupa ile bütünleşmektedir. Eskiye kıyasla çok büyük ölçüde demokratikleşmiştir. Sivil toplumun ağırlığı artmıştır. Çıkarları ve sorumlulukları ABD’ninkilerle her zaman bağdaşmayabilir. Hatta görüş ayrılıklarımız çoğalabilir. Sorunların üstüne giderken her iki tarafın söylemlerine ve davranışlarına dikkat etmelerinde büyük yarar vardır. Ortak çıkar alanının görüş ayrılıklarına oranla hala çok daha geniş olduğunu unutmayalım. Birbirlerini gözden çıkarırlarsa her iki taraf da zarar görür. Ama, süper devletin hata payı daha büyük olduğu için, Türkiye biraz daha fazla zarar görür.

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum