ALIŞILAGELMEMELİ YAŞAMAK - MERVE AGAR

Düşünün dostlarım. Ne kadar acı çektiğinizi, kendinizi ne kadar paraladığınızı düşünün. Aslında kim oldugunuzu ve neler yaşadığınızı hatırlayın.

ALIŞILAGELMEMELİ YAŞAMAK - MERVE AGAR
08 Mayıs 2016 - 21:35 - Güncelleme: 10 Mayıs 2016 - 07:38

ALIŞILAGELMEMELİ  YAŞAMAK

 

   Hayatınız boyunca yaşadığınız en büyük kaybı düşünün. Bir daha yeri dolmayacak olan boşluklarınızı düşünün. Büyük başarısızlıklarınızı hatırlayın. Bu herhangi bir şey olabilir. Yangında kaybettiğiniz bir ev, yaşadığınız bir trafik kazasından sonra artık kullanamadığınız bir organınız ya da cennete uğurladığınız bir yakınınız. Örnekleri çoğaltabilirsiniz. Hatta insanlara saçma gelen ama sizi içten içe kemiren başka bir şey de olabilir. Çünkü ne derler bilirsiniz; birisi derdinden delirdiğinde, diğerleri onun derdini değil deliliğini görür. Bunun sebebi de insanların iç dünyalarını bilmeden yargılamaya kalkmaktan öte bir şey değildir. Madem öyle insanları bir köşeye bırakın ve az önce söylediğim şeyi düşünmeye başlayın.

 

  Düşünün, kim bilir ne kadar ağlamıştınız. Sosyal hayattan kopmuş ya da güçlü görünmek zorunda kalmış olabilirsiniz. Belki gizli gizli depresyon tedavisine başladınız. Günlerce yemediniz, içmediniz, uyumadınız. Sadece ağlamkla geçirdiğiniz saatleriniz bile olmuş olabilir. Bir yerlere gidip bir şeyleri kırıp geçirmiş olabilirsiniz. Belki de en kötüsü bütün acınızı, ümitsizliğinizi, üzüntünüzü, korkunuzu, pişmanlığınızı görünmez gözyaşlarınızla beraber içinize hapsetmiş olabilirsiniz.

 

  Peki ne oldu? Aradan aylar, yıllar geçtikten sonra ne oldu? Unuttunuz mu? Hayır. İzin verin söyleyeyim. Alıştınız. Vücudunuzdaki yaralarla yaşamaya, mezarlığa gidip aslında sağır olan toprakla konuşmaya ve en beteri "nasılsın?" sorusuna her seferinde "iyiyim" diye cevap vermeye alıştınız.

 

  Ruhunuza batan iğnelerden kurtulamadınız. Ama o iğneler canınızı o kadar yaktı ki bir süre sonra acıya kardınız, bağışıklık kazandınız. Yavaş yavaş daha az hissetmeye başladınız. Daha az ağlamaya, daha az hatırlamaya ve daha çok gülmeye. Her tebessüm, her "İyiyim" demek daha usta bir yalancı yaptı sizi. O kadar ki artık kendi yalanınıza inanır olmuştunuz.

İşte ben sizden artık bu oyuna bir son vermenizi isteyeceğim. Düşünün dostlarım. Ne kadar acı çektiğinizi, kendinizi ne kadar paraladığınızı düşünün. Aslında kim oldugunuzu ve neler yaşadığınızı hatırlayın. Düştüğünüz zaman asla unutmamanız gereken iki şey vardır: Birincisi, sizi iten, ikincisi, size elini uzatıp kalkmanıza yardım eden. Çünkü bunları unutursanız birinciyi affetmiş, ikinciye nankörlük etmiş olursunuz.

 

  Yaşadıklarınızı unutmayın. Size bunları yaşatanları da daima hatırlayın. Affetmeyin. Çünkü affetmek unutmanın ilk adımıdır. Ve unutursanız aynı hataya tekrar düşersiniz. Tekrar inanır, tekrar güvenir ve yeni bir hüsrana doğru yelken açar yüreğiniz. İşte bu yüzden unutmayın. Tekrar düşmemek için yapın bunu. Canınızı ne kadar yaksa da hergün tekrarlayın içinizden "İnsanlara güvenme.’’ çünkü kül ateşten korkmaz ve seni öldürmeyen acı güçlenmeni sağlar.

Dedik ya Âdemoğlu alışıyor diye. Her şeye alışın fakat düşmeyi ve düşürülmeyi asla bağışlamayın. Kendinizi bunlara alıştırmayın. Zira bazı düşüşler can(!) kaybına sebep olabiliyor.

 

www.tarihistan.org

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum