Rabia AKSU: KEŞİŞ

Hakka kavuşma arzusundan yoksun kalmış topluluklar olmaktan öteye geçemiyoruz. Umudumuzu inançlarımızı sevgiyi ve algıyı yok sayıyoruz. Niye yapıyoruz bunu. Uzayan şeylerin övüncüyle bayağılaştırdığımız eserleri doymak bilmeden yutmaya yeminli gibiyiz.

Rabia AKSU: KEŞİŞ
13 Mayıs 2019 - 18:02

KEŞİŞ

Düşünebilmeyi seçen insanlar neye inanırlarsa inansınlar veya inanmasınlar her daim aynı noktaya vardıkları bir durum var. Kandırılmaya tahammülleri yok.

Kendisine zihnin her noktasına çıkabileceğini anlatan insanı anlayamıyorum. Her noktayı bilmiyorsun. Orada olunduğunun farkına nasıl varılabilir? Karmaşa... Zihnimde bir inziva ortamı yaratmaya çalışıyorum, kimi zaman imkânsız halde gerçek dışı kimi zaman olağan dâhilinde, zihinde bir radikalleşmeye gidilebilir mi? Sorusunu akla getirse de, benim zihnim için değil. Benimki sandıkların dibinde yer küre çekirdeğinin için de ki lav parçacıklarıyla, yıldızların anlatmaya dilimin dönmediği evrenlerinde... Öyle eskide kalmış. Öyle yıpranmış. O yıpranış öyle değerli ki. Eskide kalmış o her şey...

Zamane ninnileri gibi hissiz, Issız bir diyarda yolculuğumun başını hatırlamaya başladığım an gibi. İlk kez ne zaman ne için yolculuğa çıktığımı hatırlamıyor oluşum gibi. Öyle eşsiz. Öyle değerli. Değeri ancak atomların sesten sonra hareket ettiğini öğrendiğimiz an kadar anlaşılabildiği an gibi, Eskide kalmanın değeri.

Sade bir konuya yönelmek zihnime acı veriyor. Kendiyle çelişebilen kişi gelişmiş midir? Bilgi gibi fikirde yenilenebilir mi? Yoksa bu bir ikiyüzlülük müdür? Rasyonalizmin doruklarında yaşadığım zamanların içindeyken düşünebildiğim birçok şeyin aslında rasyonalizm olmadığını, zannettiklerimin bana öğretilmiş birer sapkınlık ve yozlaşma ürünü olduğunu. Ve bunları kabullenişimin aslında her itirazımı durdurmanın bir yoluyla önüme sunulduğunu, benimde bir güzel yuttuğumu ama yutkunamadığımı anlayıp duruma uyanmayı tercih ediyor oluşumun üzerinden sanırım 8 sene geçti. Hayatım bir dolu, seçimlerini benim yapmadığım ama sonuçlarını benim yaşadığım ve ilerisine benim yön verecek olduğum bir sürü durumla, olay ve kişiyle doluydu. Şimdi ise kendime sevdiklerimle kalmış olmanın ince ruhunu sahipleniyor mutlu ve huzurla var oluyorum.  

Sahip olabileceğim her şeyi sahip olamasam da kendim için seçiyor oluşum hayatımın bana ait oluşuyla ilgili. Sadece fiziksel aktivitelerle yorulabileceğini zanneden... Bazıları tarafından, tuhaf bir toplumuz. Oysa en çok zihinsel faaliyetler yorar insanı. Düşünmeyi her anına yayan biri durmadan çoğu zaman uykusunda dahi yorgunluk halindeyken, nasıl bu kadar boş duruyoruz algısı yaratılırın en güzel yaşayan hâliyiz. Ne yazık ki nesilden nesle...

Hakka kavuşma arzusundan yoksun kalmış topluluklar olmaktan öteye geçemiyoruz. Umudumuzu inançlarımızı sevgiyi ve algıyı yok sayıyoruz. Niye yapıyoruz bunu. Uzayan şeylerin övüncüyle bayağılaştırdığımız eserleri doymak bilmeden yutmaya yeminli gibiyiz. Arzulanan olmak, fikir sahibi olmaktan, istemeyip reddetmekten çok daha önemlidir. Hislerimi kıyılara vura vura yok etmeye çalışmayacağım ben. Söz verdim kendime. Çok önce. Önce ‘söz’ ne bilemeden. Bazı insanlar evet gelişir ya da yükselir. Ama gelişimin belki en başta yüreğinde, zihninde var olanlarla gerçekleşir. Ben bu duygu, bu fikir hep var gibi hissediyorum. Hep var olmuş gibi. Sonunda var olmamışsa da ben öyle hissediyorum. Gökyüzünde hep var olmuş o mavilik gibi. Gitmeme hiç izin vermeyen kendim gibi, sonunda gidiyorum, ama O duygularda içimden gitmeden.

Yorgunluğunu sadece vücut ağrıları belirleyen insanlara bazen umut fısıldayarak baktım ona da evet. Yine sonunda kendimde açılan yaraların hiç birinin vücut ağırlığıyla oluşmadığını gördüğümde... Görmemiş gibi yaptım. Belki gerçekten görmem diye. Kendini kandırmayan benliğim bana kendimi yine hatırlattı. Belki de ben hatırladım.

Yaşamanın sahip olunacak nitelikler yumağından ziyade yaşamayı anlama yetisi geliştirme peşinde koşmak manası taşıma araçlarından nasıl birbirimizi soyutlamaya çalışıyoruz anlayamıyorum sanırım anlamak istemediğimden.  Yapmaya zorlandığım gereklilikleri inadına yapmama gibi bir huy sadece bende mi var bilemiyorum ama sabit dikteler hiç mi hiç bana göre değil. Kendimi içimde tuttuğum fikir ve karşı koymalarda ifade edişim ile dışa vurduğum tepkilerin benim zihnimden çıkmış olması son derece tuhaf. Tezatlıklar ben tezatlı mı insan kaynaklı bilemiyorum. Ama kendimi esir edemiyorum.

İnancı atıf yaptığımız her nesnenin her varlığın aslında amaçladığımız gerçekleri bize bizim güruhlarımıza aitmiş gibi kanıksadığımız için kendimizden şüphe etmemiz gerek... İnanmadığımız için değil, belki de neye inandığımızı sorgulamadığımız için.

Kendi belirlediğim belirsizlik içinde kıvranmaktan daha yorucuydu beklemek.  Bazen bir insanı bazen çekip giden hayatı bazen ummadığımız manzaraları... Bazen de neyi beklediğini bilmemek, boşluk çekmek. Karşılığını alamadığımız tepkileri beklemek. Belirsizlik işte, kemiriyor insan zihnini…

Rabia Aksu 13/05/19

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum