Celil ALTINBİLEK

Celil ALTINBİLEK

[email protected]

Ciğerdelen Kalesinden Ne Kaldı

06 Nisan 2021 - 20:51 - Güncelleme: 06 Nisan 2021 - 22:25

Ciğerdelen Kalesinden Ne Kaldı
 
Cumhuriyet Türkiye’sinde başlayıp, Balkanlar serhadinde Osmanlı hayatı, gazaları ve aşklarının işlendiği Ciğerdelen romanında, nesilden nesille yaşananlar gerçek hayatta olduğu gibi ete kemiğe bürünmüş şekilde anlatılır. Daha sonra yedi peçeli bölümünde ise, Hafız Nuri’nin kızı Zühre ile küçük Sinan arasında çok gönül yakıcı bir aşk hikâyesi ile devam eder. Zühre iyi tahsil görmüş, geniş yürekli biridir. Küçük Sinan ise hayırsız çıkmıştır. Zühre’de ilahi bir bağlanışın ve teslimiyetin izleri görülür, çektiği onca eziyete rağmen sevgisinden ve aşkından vazgeçmez. Bu kadar sevgiye ve tahammüle karşılık, Sinan Atalarına benzememiş, safalar sürmeye doyamamıştır. Zühre’yi boşamış ve yerine zengin ve çirkin birini almasına rağmen Zühre’den vazgeçmemiş, onu kullanmış ve üzmeye devam etmiştir. Zühre ise sevgisini her eziyet ve zorluğa rağmen devam ettirmiştir. Kadın erkek ilişkileri hayatın içinden örneklerle anlatır, nasihatler edilir.” Zühre, ben evvela aşkı aradım, sonra Allah’ı aradım. Bunca çile pahasına aşkın da, imanın da manasının insanlığa hizmet olduğunu öğrendim.” Der. Sinan’da görülen vefasızlık, kayıtsızlık, ideallerin yok oluşu ve zevke, eğlenceye düşkünlük, kadir kıymet bilmemek, Osmanlı’nın son devrindeki güçten düşüp, değerlerinden uzaklaşmasıyla benzerlikler göstermektedir. Sonradan pişman olması ve değişmeye çalışması ise bir nafile gayret olarak beliren, malum sonu önleyememiştir.

     Uçlarda, serhat gazilerinin yaşayışları, dünya görüşleri ve inançları anlatılırken ilintili olarak Devlet-i Aliye’nin de prensipleri ortaya çıkmaktadır. Türk, adalet üzere yaşar, her dem karşılıklı yaşadığı, yiğitçe çarpıştığı düşman ile sınır kardeşi diye tatlı tatlı geçinmeyi bilir ve düşmanı tahkir etmez.”

Kahramanlar olumlu ve olumsuz yanlarıyla birlikte belirtilir. Turhan, önce maksada ulaşmak için her şey mubah derken, sonrasında memleketine dönüp faydalı olmak istemesi, hep bir adım ileriye ve olumluya doğru gayret etmek, olgunlaşma üzeredir. Bu romanda, doğu, batı sentezi de çokça görülür. Fakat Batıya yönelmek, o tarzda yaşamak bile geçmişi bir türlü unutturamamış ve geçmiş bütün ağırlığıyla onlara yön vermiştir. “ Dedelerim, ninelerim ki asırlar boyunca ölçülü, biçili yaşadılar.  Az konuşan, çok çalışan, kanaatle yiyip içen, küçük seyrek eğlencelerle avunan temiz kanlı, berrak gözlü, serin başlı, rahmete göçmüş dedelerimin maneviyatı önünde diz büktüm, sizlerle övün duydum.”

     Burada dikkati çeken her ne kadar bizim medeniyetimizin ağırlığı ön plana çıksa da kahramanların doğu ve batıyı birleştirme, kaynaştırma çabaları ve her iki medeniyete ait olma düşüncesi mevcuttur. Eğer yeni bir ideal mukadder olacak ise, ancak iki âlemin terkibinden doğabilir.” “Serhadli Türkler doğuyu ve batıyı barıştırıp kendilerinde birleştirmiş insanlardır.” ” Gazâ ruhu ve tasavvufi görüşler de sık sık karşımıza çıkmaktadır. “Hakkı seven âşıkların eğlencesi tevhid olur.” “ Her birimizde cümle hakikatleri elinde tutan bir benlik var. O kudretli Sultan kat kat örtü altında gizleniyor, sır saklıyor” “ Biz, ne mutlu günümüzde ne çok sevinir, ne yaslı günümüzde çok yeriniriz. Biz bostan dolabının sandukçaları gibiyiz. İçimize bir şey dökülür, bir lahza bizde emanet kalır, hemen boşalır gider.”

     Romanın sonu bir yürek yanığıyla son bulur. Silahtar Tarihi’nde söylendiği gibi, düşman Ciğerdelen’in altına gelip dört tarafından kaleyi ateşe verdi, içinde bulunan birkaç bin kadın erkek, feryat figan ederek yandı, gitti ve dumanı havaya savruldu. Fakat Âli Devlet’in ülküsünü gerçekleştirmiş ve fedakârlıklar yapmış, o toprakları şenlendirmiş ecdadımız, bizce hiçbir zaman, yok olmadı, gitmedi, yüreğimizde, gönlümüzde dağ olup daim yerleşti.
 
Celil Altınbilek
01.04.2021
 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum