Evliyâ Çelebi Seyahatnâme'sinde Üç Başşehrin Suları, Su Yapıları, Su Esnafı
Evliyâ Çelebi, Seyahatnâme’sinin ilk cildinde İstanbul, ikinci cildinde Bursa, üçüncü cildinde ise Edirne şehrinin özelliklerini özgün üslûbuyla, tafsîlâtlıca anlatmıştır. Meşhur seyyâhın Osmanlı’nın bu üç büyük merkezindeki su kaynaklarına, su yollarına, su yapılarına, su ve hamamcı esnafına dâir anlattıkları ilginç ve bir o kadar da eşsiz nitelikteki bilgiler, gerçek mânâda suyun etrâfında oluşmuş ve tâmamen bize özgü bir kültürün hulâsası değerindedir.
Evliyâ Çelebi Seyahatnâme'sinde Üç Başşehrin Suları, Su Yapıları, Su Esnafı
Yazan: Seyit Ali Kahraman
Sular Bahsi
İstanbul Suları
Kırkçeşme Sularının Hikâyesi Süleyman Han’ın İstanbul içinde bir büyük hayrâtı daha yürürlüktedir “Kırkçeşme Kemerleri Suyu”dur. Bir kat kemeri Yanko asrında yapılmış İstanbul içre 40 adet çeşme idi; ama günlerin geçmesiyle yer yer yıkılıp Süleyman Han zamânına gelince İstanbul halkı, bir içim suya muhtaç olup bütün tuzlu-acı (şorlu) su kuyularından içerek susuzluklarını giderip çok sıkıntı ve darlık çekermiş. Süleyman Han, İstanbul’un batısında bir menzil uzak yerde tatlı sular bulup hendese ilmiyle İstanbul’a getirmeyi isteyince Mîmar Sinan, “Pâdişâhım eğer bu büyük hayrat sana nasip olursa ta bu yerden İstanbul’a onbir saat menzildir. Keseleri uç uca dizip bu kadar bol mal sarf ederseniz bu hayrat size nasip olur ve yoksa bu hayrâta bu mülk kâdir değildir, doğru haber budur Pâdişâhım!” deyince hemen Süleyman Han, “Ey Mîmar Sinan, hele şu tatlı su İstanbul’a hendese üzere gitmek mümkün müdür?”
“Evet pâdişahım, mümkündür. Büyük nehir gibi akar. Eyi, imdi sen keseleri uç uca eğer dizersen bu su İstanbul’a varır, dedik. İnşâallah hakir keseleri yan yana ve kese kese bitişik iki konak yer dizeyim.”
Hemen “Bismillâh” ile bir kese altını anılan pınarın başına saçıp temeline başlayıp yedi yılda 3700 göz kemerlerdir ki bâzı yerleri göklere baş çekmiş ikişer üçer kat kemerlerdir.
İstanbul içre girip Atpazarı yakınında Yanko’nun Kırkçeşme Kemerleri üzere geçirmek gerekip İstanbul şehri içre anılan tatlı suyu dağıtıp Kerbelâ şehitleri ruhlarını şâd eyledi.
Önce kâfir zamanında Kırkçeşme’den başka akar su yok idi. Yağmur suyuna yollar yaparak İstanbul içinde beş yerde üstü açık sarnıçlara akıtılarak bunlar yağmur suyuyla dolardı.
Üstü kapalı (---) adet sarnıçlara, kışın Kırkçeşme suyunu oluklarla getirerek doldurup temmuz ayında içerlerdi. Daha sonra (---) târihinde Fâtih, bu Makedonya’yı (İstanbul’u) fethedince câmi yapmış ve hayat suyu getirmiştir.
Fâtih Çeşmesi 200 adet, Bayezid Han Çeşmesi 70 adet, Süleyman Han Çeşmesi 700 adettir.
Daha sonra nice vezirler binlerce pınarlar bularak Süleyman Han kemerlerine ekleyip İstanbul’u suladılar. Ancak Süleyman Han’dan önce İstanbul şehrinde su azdı. Daha sonra Süleyman Han su kemerlerini yapıp İstanbul halkını susuzluktan kurtardı. Allah rahmet eylesin.
Bursa Suları
Kaynak suyu çeşmelerinin sayıları ve anlatılması; Hepsi 2060 adet can bağışlayan çeşmelerdir. Gerçi bu büyük şehir çeşmeye muhtaç değildir; ama gelen gidenler ve memleketinden ayrı kalmış garip susamışlar için hayır sâhipleri 2060 adet çeşme yapmışlar ki her biri hayat suyundan nişan verir.
Sürgün şeyhülislâm Aziz Efendi, 200 adet hayat pınarı çeşme yaparak her can bağışlayan çeşmenin üzerine “Sâhibü’l-hayrât fakir Aziz” diye yazıp birer “Fâtiha” istemiştir. 200 çeşmesi hemen Bezzâzistan önünde, Kavukçular içinde, Gelincik Çarşısı’nda, Ulu Câmii semtlerinde ve her köşe başında ikişer yerden adam boynu kalınlığında tatlı sular akar, birbirinden doğup geçerek bir çeşmeye daha varır. Bütün çeşmeleri böyle yapılmıştır.
Bu çeşmelerden başka, bu şehir içinde toplam 23 bin hânede birer akar su bulunmaktadır ki her biri birer su değirmenini yürütür. Bunlar evden eve gidip nice bin havuz, fıskiye ve şadırvanı, ev hamamlarını, bağ ve bostanları sular. Zîra bu Bursa şehri, Ruhban Dağı’nın eteğine düştüğünden bütün evleri birbirinden yüksekçe yapılmış olup hâneden hâneye su akıtmak mümkündür.
Bütün suların kaynağı 17 gözdür. Bunlardan en önemlisi, hayat suyu olan Pınarbaşı’dır ki Ruhban Dağı’nın eteğinde nice yerde kayalardan pâk, saf, beyaz ve temiz berrak su çıkıp Bursa şehrini istîlâ eder.
Sünderlibaşı, Çatal Kaynakbaşı, Kepizbaşı, Naşi Deresibaşı, Sobranbaşı, Ardıçlıbaşı, Hansunbaşı, Billûr Kaynağı,Samanlı Kaynak. Keşiş Dağı’nda bir pınar vardır, akıp kaybolur, oradan saman dökülerek bu mahalden saman belli olduğu için “Samanlı Kaynak” derler.
Diğerleri, Şeker Kaynağı, Selâm Kayası Kaynağı, Kral Kaynağı ve Murad Dede Kaynağı. Kısacası 17 adet büyük kaynak vardır ki temmuz ayında bunların birine insanoğlu elini sokup üç taş çıkarmaya gücü yetmez. Tâ bu derece soğuk sulardır. Ancak zamanın geçmesiyle su yolları bozulup zâlim su yolcuları geceleyin su yollarına at fışkısı dökerek, yıkılmış ve bozulmuş olan yerleri fışkı ile kapanır, su akar. Ama elbette suların lezzeti ve rengi değişir. Fakat gündüz gözüne fışkı dökmek ihtimalleri yoktur, yoksa hâkim haklarından gelir. Ama ağız tadı olan ve zevk sâhibi kimseler anılan onyedi kaynaktan ve nice yüz temiz çeşmelerden su getirip içip safâ ederler. Kısacası Bursa demek, sudan ibâret bir sözdür.
Edirne Suları
Edirne şehrindeki üç nehir evvelâ Edirne beldesinin doğu tarafında, Tunca Nehri akar. İlk kaynağı, Kızanlık ve Niğebolu sancağı hudûdunda Torbakotran Dağları’dır. Oradan toplanıp Kızanlık kasabası yakınından kıble yönüne doğru akarak Edirne içinde Hünkâr Bahçesi çevresini dolaşarak Saraçhâne Köprüsü altından geçip Mihal Köprüsü’ne varır. Arda Nehri Edirne şehrinin güney tarafında (---) (---) (---) dağlarından gelip Mihal Köprüsü’nde Tunca Nehri’ne katılır.
Meriç Nehri Edirne şehrinin batı tarafında dört konak yerde Samakov Dağları’ndan, Köstence ve İhtiman Dağları’ndan gelir. Bu da Mihal Köprüsü altında Tunca Nehri’ne ve Arda Nehri’ne karışıp deryâ olur.
Meriç Nehri’nin Edirne şehrine faydası azdır. Ama Tunca Nehri ve Arda Nehri, Edirne şehrinin dört tarafında olan yetmiş adet adalar içindeki bağ ve bahçeleri, şebekeli bahçe ve bostanları ve bizzat cennet bahçesi olan Hünkâr Bahçesi’ni Tunca Nehri sulayıp şebboy gülistânı ve menekşe bostanı hayat pınarı Tunca ile bütün ağaçlar ve meyve ağaçları tâze can bulup sanki her yer İrem Bağı, Konya’nın Meram’ı olur.
Tunca Nehri, tâ bu derece hayat pınarıdır. Arda Nehri yine arı bir saf sudur. Bu, gülistan ve bostanlara faydalıdır. Şehre faydalı değildir.
Bu üç büyük nehir, Mihal Köprüsü altında deniz gibi olduklarında şehir etrâfında olan adalar içinde nice yüz bağları bostanları sel olup harap eder. Eski bilginler, “İşin sonunda bu üç büyük nehir Edirne şehrinin helâk olmasına sebep olalar.” diye kafesli kapı üzerinde Latin dili ile yazmışlardır.
Bu büyük şehrin suya ihtiyâcı yoktur; ama eski belde olduğundan nice bin hayrat sâhipleri gelen giden yolcular ve çevredekiler için mahalleler ve çarşı pazar içinde hayat pınarı çeşmeler yapmışlar ki her biri zülâl suyundan nişan verir. Bunlardan başka nice bin at sakası ve arka sakası büyük nehir Tunca, Arda ve Meriç’ten su taşırlar.
Su Esnafı Bahsi
Dergâh-ı âlî yeniçerileri sakaları esnafı 162 adet yeniçeri odalarının 700 sakası vardır. Her biri benekli, gül endamlı ve alacalı küheylân atlarının üzerlerine telâtin kırba ve telâtin kovaları yüklerler. Hasanî, Hüseynî, Kerbelâ kâtili, Tuna geçti kınalı atlarının yeleleri, kuyrukları, karınları, sineleri, kuskun ve paldımlarında çeşitli ziller ve çıngıraklar takarlar. Her atın başını beyaz ablak sorguçlar ile donatırlar, sakalar siyah çizme, siyah meşin dolamalarla başlarında turna telleri ile atlarını türlü türlü çiçekler ile süslerler. Yayaları tarafında olan Allah’ın kullarına mataralar ve sumaklar ile temiz su dağıtıp “Sakkâ sebîlullah, Kerbelâ şehitlerinin ruhları için sebil!” diye bağırırlar. Çünkü bu topluluk da ekmekçiye yamaktır, zîra ekmek susuz, ev tuzsuz olmaz. Bu sakaların pîri, Selmân-ı Kûfî’dir. Selmân-ı Fârisî kuşağını bağladı, kabri Rey şehrindedir, 130 yaşında âhirete göçtü. Bütün sakaların silsilesi ona çıkar. Bu esnafın zâbitleri Yeniçeri Ocağı’nda bölükbaşılardan bir çorbacı sakabaşıdır ki gedik sâhibidir, yoluyla gelip kethüdâ yeri ve muhzır ağa olur.
Şehir sakaları esnaf bunlar şehir sakasıdır, askerî değildir. Istanbul içinde 9999 çeşmeden âyan ve eşrâfa su taşıyıp kâr ederler. Pirleri yine Selmân ı Kûfî’dir. Bunların hâkimi hünkâr sakabaşısıdır, iş yerleri Ayasofya’dadır. Bu at sakaları, 1400 sakadır. Bunlar da atlarını türlü yeşil yaprak ve çiçeklerle süsleyip saf su dağıtarak geçerler.
Arka sakası esnafı nefer 8 bin, bunların pirleri Ebülkevser Şâd ı Kürdî’dir, Selmân ı Fârisî kuşağını bağladı. Kerbelâ şehitleri için su dağıtırken Imam Hüseyin huzûrunda Yezidîler, Şâdü’l-Kürdî’yi şehit etti. Kabri Kerbelâ Meydanı’ndadır. Bu topluluğun da ağaları hünkâr sakabaşısıdır. Bu esnaf, hep yaya olup arkalarında telâtin kırbaları, giyecekleri baştan ayağa siyah meşin dolamalar, başlarında ciğa teller, türlü türlü çiçekler takarlar, ellerindeki cam, billûr, necef taslar ve kâseler içine saf suyu doldururlar. Içinde billûr, akik, yeşim, balgamî taşlar parıldar. Bu tür altın yaldızlı parlak taslar ile bütün Müslüman gâzilere, “Saka, sebil, sebil içene rahmet, sebil!” diyerek hayat suyu dağıtırlar. Içen canlara “Cân u gönülden sahhan ve âfi yen (afi yet olsun)!” derler. Bâzıları, “Su, Hasan ile Hüseyin aşkına su!” derler. Bâzıları bu beyitleri okur: “Içen dil teşneye târih olupdur / Hüseyn i Kerbelâ aşkına sahan.” Bâzıları, “Rableri de onlara gâyet temiz bir şarap içirmiştir.” [Insan sûresi, âyet 21] der. Bâzıları, “(Habîbim) hakîkat, biz sana Kevser’i verdik.” [Kevser sûresi, âyet 1] der. Bâzısı, “Her diri şeyi de sudan yarattığımızı o küfredenler görmedi(ler) mi?” [Enbiyâ sûresi, âyet 30] deyip saf sular dağıtıp gazâlarda gâziler susuzluklarını giderirler.
Bâzıları caddeleri sularken şaka için seyircilerin üzerine rahmet suyunu mağfi ret yağmuru gibi saçarlar. Bâzı sakalar kamıştan su patlangıcı ile halk üzerine gizlice su serpip şakalar ederek geçerler. Artları sıra, Yeniçeri Ocağı sakabaşısı, hünkâr sakabaşısı at başı berâber adamları ile tepeden tırnağa silâhlı geçerler.
Karcıbaşı esnafı iş yeri birdir, sebzehâneye bitişiktir. Hünkârın karcıbaşısı yaz ve kış orada mevcuttur, nefer 300, karcı kayıkçıları nefer 300. Bu kayıkçılar, dâima Katırlı Dağları’na ve Mudanya’ya varıp Keşiş Dağı’ndan (Uludağ) gelen karları, buzları ve tatlı suları gemilere koyup Istanbul’a getirip pâdişah mutfağına, helvahâneye, hareme, sadrâzama, hâsılı 150 âyan ve eşrâfa tayın kar verilir büyük masâriftir. Bu hizmete görevli, kar-buz kesici Bursa yürükleri ve taşıyıcı Mudanya katırcıları vardır.
Bu karcıbaşı hükmünde Istanbul etrâfında 9 karlık vardır; ama neferleri yoktur. Kış günlerinde kar rahmeti yağdığında bizzat sadrâzam, yeniçeri ağası, bostancıbaşı ve kaptan paşa, hepsi 250 bin eli kürekli, kızaklı asker olup Okmeydanı’nda Atıcılar Tekkesi dibinde Hünkâr Karlığı, Hasan Karlığı, Şücâ Karlığı ve Lendüha Karlığı’na derinti askeri gibi üşüşüp karları hamam kubbesi gibi top top edip yuvarlayarak karlıklar içine itiverirler. Ağzına kadar karla dolduktan sonra yine Okmeydanı’nda Divdar Deresi’ni, Kepez, Ganizâde, Eyne Ayazma, Tozkoparan, Çoban ve Kanlı Deresi’ni, bütün bu dereleri rahmet karıyla deryâ gibi asker doldurup depme ile ökçe vurup yerleştirirler ki sanki tek parça kardan kale olur.
Sonra kaptan paşa, Okmeydanı Tekkesi’nde sadrâzama ve diğer vezirlere büyük ziyâfetler verir, karcıbaşı etek toplayıp bütün tâbileriyle hizmet eder, zîra bu karlıklar onun direğidir. Ancak Kasımpaşa’da olduğundan kaptan paşa ziyâfet eder. Okmeydanı, Atıcılar hükmünde olduğundan Yeniçeri Ocağı’ndan bir oda tâlimhânecibaşı, atıcıbaşı ve diğer kemankeş ve kemandâr pehlivanlar da gelip hizmet ederler.
Ertesi gün, yine bütün asker, kaptanpaşanın 12 bin hizmetçisi, bostancıları ve yeniçerileri mîrî kazma, çapa ve kürekler ile deryâ gibi derinti askeri hepsi Eyüp’e gidip İdris Köşkü sahralarında olan karları ( ) karlığına doldururlar. Yedi yerde de üstü açık karlıklar vardır. Önce Sultan Karlığı, Fâtih Karlığı, İdris Şeyh Karlığı, Korucu Karlığı adlı karlıkları doldururlar. Bundan başka Korudanı Vardamınc Deresi’ni, Boz Vâsıl Deresi’ni, Sütçü Deresi’ni, Nasıfpaşa Deresi’ni, bütün bu dereleri de ağzına kadar doldururlar. Bu günde nice yüz kazan yemek pişirip askere ve sadrâzama nefis yemekler ile yeniçeri ağası ziyâfet edip yine karcıbaşı etek toplayıp hizmet eder. Eyüp yoğurtçubaşısı, Eyüp subaşısı ve çobanlar kethüdâsı da hizmet ederler. Sonra temmuzda bu karistanı karcıbaşı korutup pâdişaha, vâlide sultana ve sadrâzama tâyin olunan yerlere dağıtır.
Bu ordu alayında karcıbaşı, bütün adamlarıyla silâhlı olup kimi çıplak, başında kardan molla sarıkları, mücevvezeler, buzdan harbeler ve kardan binlerce topları birbirlerine vururken iki tarafta duran seyircilere de kar topları vurarak şakalar ederler.
Yüzlerce kızaklar ve arabalar üzerinde hamam kubbesi kadar karları çekerler. 70-80 katar katırları renk renk bayraklar ile süsleyip her birinde birer yük billûr gibi Keşiş Dağı (Uludağ) buzlarını keçe çullara koyup katar katar geçerler.
Bâzı çıplak karcıların ellerinde kar, buz küsküleri, külünkleri ve kulaklarının yanlarını delip turna telleri ile geçerler. Bâzıları böğürlerini delip kalın çapa sırıkları sokar, bu tertip üzere karcıbaşı geçer. Bütün hoşafçı ve şerbetçiler karsız olmadığından karcıbaşının da bu bölük içinde büyük alay göstermesi Gâzi Murad Han fermânı oldu. Açık ve kapalı karlık, toplam 70 adettir, vesselâm.
Hamamlar – Kaplıcalar Bahsi
İstanbul Hamamları
İstanbul’daki hamamların sayısı vezir saraylarındaki özel hamamlar, 14536, kale içindeki has ve avam hamamları 91, kale dışındaki hamamlar 65 adettir.
Tabiatımızdan dostlar arasında bir latîfe olması için bütün hamamları birer esnafa dağıtıp her çeşit sınıfa uygun hamamlar verdik. Böylece dört mevleviyette olan hamamları bildirir. Bu hamamlar, İslâm’ın güzel törelerindendir. Bütün Müslümanlar hamamlara girip yıkanarak temizlenirler, zîra Müslümanlara âyetlerle kesin hükümler inmiştir. “Eğer cünüp olduysanız, gusül abdesti alın.” [Mâide sûresi, âyet 6] emrine uyarak bu hoş havalı hamamlarda temizlenip ibâdet ederler.
Önce İstanbul şehrinde kefere zamanında Azebler Hamamı, Tihtâb Hamamları var idi. Ancak İstanbul içinde ilk olarak Fâtih Câmii’nin amele ve ustaları için Irgat Hamamı yapılmıştır ki bütün işçiler yıkanıp câmiye temiz olarak hizmet etsinler.
Sonra ikinci hamam Azebler Hamamı, kefere tarzından çevrilip İslâm tarzı üzere yapılmıştır. Sonra Vefâ Hamamı, sonra Eyüp Hamamı yapılmıştır. Sonra Çukur Hamam yapılmıştır. Hâlâ bu hamamların onarımları Sultan Mehmed Gâzi vakfı tarafından yapılır. Mütevellileri her sene tâmir edip kirâya verirler. Büyük vakıftır.
İstanbul şehrinin içinde ve dışında, dört mevleviyet yerde toplam 151 hamam vardır. Ancak hakir Habeş, Sudan, İsvan (Asvan) ve Mısır ülkelerinde seyahatte iken İstanbul şehri içinde 17 hamam daha yapılmıştır, bunları görmedim. Ancak yukarıda yazılan hamamların hepsine girerek gezip görmek nasip olmuştur. Eğer her birinin hava sını suyunu, güzel yapılarını ve biçimlerini yazsam Seyahatnâme mecmuamız çok büyük bir kitap olur.
Bursa Hamamları ve Kaplıcaları
Bursa şehrinin hamamlarının anlatılması tamâmı (---) adet eski hamamlardır. Ama hepsinden havası, suyu, yapısı, hizmet edenleri ve esvapları pâk Çelebi Sultan Mehmed Hamamı, anlatmaya ve târif etmeye ihtiyâcı olmayan aydınlık bir hamamdır.
İnebeyi Çarşısı Hamamı, Yıldırım Han’ın evkâfıdır. Tahtakale Hamamı, Kayağan Çarşısı Hamamı, Bostancı Hamamı, Kale Hamamı, Bıçakçı Hamamı, Murâdiye Hamamı ve Yıldırım Hamamı... Bu hamamlar tamâmen çifte hamamlardır ki bütün insanlar içindir. Ev hamamlarının hepsi 3 bin’dir. Bu şehrin suyu bol olduğundan ev hamamları gâyet çoktur. Birkaçını ev sâhipleri kâr etmek için herkese açık hamamlar hâline getirip dışarıdan yeni kapılar açmışlar.
İlâhî kudret kaplıcaları yâni ılıca suyunun anlatılması; Anadolu’da ılıca derler, Arabistan’da (---) [humma] derler, Acem’de germâb derler, Rum’da kaynarca derler, Bursa’da kaplıca derler, Moğolcada kerense derler, Rumeli’nde bana derler. Nice diyarlarda vardır.
Allah’ın işi bir tatlı su kükürt mâdenine uğrasa hekimlerin sözüne göre o su, ateşte kaynar gibi kaynayıp Allah saklasın pişirip helâk eder. Ama bu sıcak sulara, soğuk sular karıştırılarak ılık su hâline getirilir. Daha sonra insanoğlu ne kadar yıkanıp içse o kadar faydalıdır. Eski bilgeler ve hekimler yetmiş özelliğini yazmışlar. Çoğunlukla kükürtlü ve cıvalı hap kullananların dişleri dökülmüştür. Ama bu, Bursa’da nice yüz ılıca kaynakları vardır, kefere zamanındaki insanlar bu kaplıcaların özelliklerini bilmediklerinden üzerlerine bir yapı yapmamışlar.
Eski Kaplıca Gâzi Hüdâvendigâr’ın yapısıdır. Büyük bir kubbenin ortasında İmam Züfer görüşü üzere büyük bir havuzu var ki ona ondur. Dört tarafında Hanefî kurnaları ve iki adet halvetleri vardır. İnsan girdiğinde yeniden hayat bulur. İnsanoğlunun vücûdu kulak memesi gibi yumuşak olup teninden insan eli sabunda kayar gibi kayar. Ancak suyu gâyet sıcak ve harâretli yaratılmıştır. Kullanmadan önce soğuk su karıştırırlar, gâyet faydalı kaplıcadır. İçenin sıkıntısını, zâhir hastalığını ve yürek oynamasını giderir.
Ancak bu ılıcaya girmenin ilk şartlarını bilerek giren şifâ bulur, bilmeyip girenler zâtülcenp (akciğer iltihâbı) hastalığına tutulup bir gün ansızın Tanrı misâfiri deyip mezarlığa ve suskunlar vâdîsine korlar.
Faydalı şart odur ki ilk başta havuz kenarına varıp pâk abdest alıp abdestten sonra başını bir hayli sıcak suyla yıkaya. Daha sonra vücûduna döküp, vücûdunu haberdar edip, ondan sonra ayaklarını havuz içine sokup, bütün vücûduyla havuza girip safâ ede. Ancak çok durmayıp dışarı camekâna çıkıp çıplak durmaya. Zîra havuzda yumuşamış vücut dışarı soğukta çeşitli hastalıklara yakalanabilir. Hemen aceleyle örtünüp biraz dinlenmelidir. Yararlı olan terler dışarıda çıkıp peştamal ve havlu silecekleri tere bulaşır ki onları çıkarmalıdır. Daha sonra elbiselerini giyerek yeniden hayat bulur. Böylece etmeyen can, canından bıkıp halka karşı gönül kırıcı olur. Gâyet sakınmak lâzımdır. Ne kadar yararlı ise pes o kadar zararlıdır. Bursa kaplıcalarının en faydalısı bu Hüdâvendigâr ılıcasıdır. Ve dışarı camekânı eski tarz olduğundan soğuk değildir.
Çekirge Sultan Kaplıcası bu da büyük bir evliyâullâhın nazargâhıdır. Yapısı derli topludur, ancak suyu uyuz hastalığına ve cüzam illetine yararlıdır. Suyundan 40 gün içen cüzamlı, 40 yıllık cüzamdan Allâh’ın izniyle kurtulur. Saç sakal ve kılları eskisi gibi yerine gelip, nefesi Dâvûdî bülend nefes olup, nefis sâhibi de olup çoluk çocuğa karışa. Zîra cüzam ve miskinin kaşı ve kirpiği dökülüp nefesi ve nefsi bozulur. Allah saklasın, bulaşıcı hastalıktır ki aslandan kaçar gibi kaçmak gerek demişler. Onun için bütün Anadolu topraklarında miskinler mahallesi, şehirlerin dışında kurulmuş başka semttir.
Kükürtlü Kaplıca bu da bir ufak tefek binâlı ılıcadır; ama gâyet sıcaktır ve çok kükürtlüdür. Fakat faydası o derecedir ki bir insan Banaz ve Honaz kasabası halkı gibi giciyik yahut kızıl uyuz olsa, bu kükürtlü ılıcasında başka tellâklar vardır, uyuz hâllerini çok çok iyi bilip uyuzluktan haberdar olmuşlardır, onlar uyuz olan adamlara pâk keseler sürüp, kükürtlü halvetine girip yarım saat tahammül edene aşk olsun. Dışarı çıkıp bir eski gömlek giyip, bir gün bir gecede tâ ki acâyiplikler görüp Hüdâ’nın işini müşâhede ede. Bütün vücûdunun derisi kara kara soğan zarı gibi soyulup, vücûdu inci tânesine dönüp, gümüş tenli ve düzgün bedenli olur. Kükürtlü kaplıcası bu derece faydalıdır. Suyunu her zaman içse de yararlıdır.
Sözün kısası, bu Eski Kaplıca kasabasında 300 kadar bağ ve bahçeli evler vardır. Her birinde birer çeşit kaynar ılıcalar vardır. Kimi erkekler için ve kimi kadınlar için, kimi çocuklar için kimi gençler için, kimi yaşlı erkek ve kadınlar içindir. Her birinde birer çeşit büyük faydalar olduğunu Bursa halkı bildiklerinden çoluk çocukları ve âileleriyle bu Eski Kaplıca kasabasına gelip beşer onar gün tanıdıklarının hânelerinde kalırlar, çoluk çocuklarıyla türlü türlü ılıcalara girip can sohbeti ederler. Erbâbına bellidir ki bu kadar kaplıcalar vardır, Cenâb ı Bârî her birinde birer özellik yaratmıştır.
Yeni Kaplıca bir kayalı yerde meydana gelmiştir. Bu da Eski Kaplıca gibi bütün binâları kurşun örtülü büyük bir yapıdır. Daha önce küçük bir yapı imiş. Süleyman Han gelip nice kere girip nikriz hastalığından şifâ bulunca sadrâzamı olan Sarı Rüstem Paşa’ya, “Şurada büyük bir binâ ile bir hamam inşâ eyle!” diye ferman edince ( ) târihinde bu Yeni Kaplıca’yı Rüstem Paşa yaptırmıştır. Semerkand, Belh, Buhara, Lûristan ve Moltan seyyahları, böyle sanatlı, sağlam ve büyük hamam görmedik derler. Camekânı geniş bir alan üzerinde büyük kubbelerdir ki sanki gök kubbedir. Camekânı bin adam alır büyük bir mekândır. “Gurûr etme libâs ı fahr ile ömr-i cihândır bu / Kabâ-yı cismini kor bunda herkes câme-kândır bu.” diye duvar yüzünde iri tâlik yazısıyla yazılmıştır. Gerçekten mahallinde kaydolunmuştur.
Bu camekânın ortasında ham mermerden bir havuzu ve havuz içinde bir şadırvanı fıskiye gibi akmada, berrak bir tatlı sudur. Yüzden fazla nalın giyer natırları vardır. Ve nice mahbup yatır-kârları, pak tellâkları, pervâsız ve yüreği yaralı âşıkları vardır ve içeri büyük havuz üzerinde büyük bir kubbesi var ki bâzı hendese ilmi sâhipleri, yüz arşın yuvarlak yapı nurlu bir kubbedir, der. Tamâmı altıyüz adet billûr, necef ve moran camı ile süslenmiş gök bir kubbenin üzeri baştan başa lâcivert renkli kurşun ile kaplıdır.
Havuzu, fırdolayı, ona on büyük ada şeklinde geniş bir havuzdur ki sanki bir göldür. Dört tarafından altışar basamak mermer merdivenler ile inilir. Bu havuzun dört tarafında ham mermerden ejder ve arslan kelleleri heykelciklerinin ağızlarından sıcak su havuz içine akmadadır. Ve “sovukluk” dedikleri mahalde bir şadırvanı var ki fışkıran suları kubbeye çıkar.
Bu aydınlık hamamın bütün döşemesi renk renk mermerlerdir ki sanki kuyumcu elinden çıkmış mînâdır. İki halveti var, sağ tarafındaki halvette bir küçük havuz var, suyu gâyet sıcaktır. Ancak yakınında soğuk su vardır. Sıcak su ile soğuk suyu birbirleriyle karıştırırlar, ikisinin karışımından ılık su meydana gelir. Gerçi bu sıcak suyun yararları meşhur değildir; ama rahatlatıcı, gönül açan ve aydınlık yapı, ibret verici bir hamamdır.
Kaynarca Kaplıcası bu da yararlı ılıcadır. Daha nice ılıcalar vardır, ancak “Garip, kör gibidir.” sözüne uygun olarak ilk seyahatimiz olup bu ellerin yabancısı olduğumuzdan isimlerini bilmiyoruz ve pek çoğuna da girip görmedik.
Edirne Hamamları
İbret verici hamamları bildirir tamâmı (---) adet gönül açan, hoş ve aydınlık hamamlardır ki elimizden geldiği kadar bildiğimiz derece yazılır. Evvelâ bunlardan bâzıları:
Üçşerefeli Hamamı; suyu, havası, yapısı ve hizmetçileri pak ve temiz büyük hamamdır. Bütün duvarlarından ve bütün kubbelerinden bir damla ter ve nem sızma ihtimâli yok bir hoş kokulu hamamdır. Tahtakale Hamamı; (---) (---) yapısı eski tarz büyük hamamdır. Murad Bey Hamamı; eski tarz ve büyük yapı hamamdır, ama suyu tatlıdır. Mezid Bey Hamamı; gerçekten de yıkananları çoktur. Kale içinde, Topkapısı Hamamı; beğenilir ve bilinir değildir. Bayezid Han Hamamı; câmiye yakın Tunca Nehri kenarındadır, ama biraz sovucaktır, ama paktır. Mihal Bey Hamamı, gâyet büyük hamam olduğundan birkaç halvetinde debbağlar gök rengi, kırmızı, sarı, gül rengi ve turuncu sahtiyan boyarlar. Ağa Hamamı; Kıyık mahallesinde bir hoş havalı hamamdır. Beylerbeyi Hamamı; acep gönül açan hamamdır. Ahî Çelebi Hamamı’na, Oğlan Hamamı derler. Zîra bir halvetinde bir kurna, yanında beyaz ham mermerden bir mahbup güneş parçası tellâk civânı resmi var ki sanki o resim canlıdır. Her ne tarafından o resme baksan o resim de bakıp tebessüm eder zannedersin. Onun için bu hamama, Oğlan Hamamı derler, ama câmi sâhibi Molla Ahî Çelebi hazretlerinin yapısı bir hoş havalı hamamdır. Kadıasker Hamamı; her malzemesi, tellâk hizmetçileri ve ham mermerleri pak hamamdır. Kızlarağası Hamamı; Sultan IV. Mehmed Han’ın Dârüssaâde Ağası Yusuf Ağa bu harap hamam fil damı iken münâsip bir yerde çok gerekli olduğundan tatlı bir hamam etmiştir ki Edirne şehrinde değil Rumeli diyârında benzeri yoktur. Gerçekten de yerinde büyük bir hayrat oldu.
Osmanoğlu taht merkezi olan Edirne şehrinde hânelerdeki özel hamamların anlatılması; Edirne şehri ileri gelenlerinin tanıklıklarıyla bu üçüncü taht merkezi olan Edirne’de toplam 3150 adet büyük hâne hamamları vardır ki nice yüz vezirler, devlet adamları sarayları ve ileri gelenlerin evlerinde ikişer üçer özel hamamları vardır. En sıradan hânede bir gusülhâne vardır, diye Edirne ileri gelenleri övünürler. Gerçekten de nicesine hakir vâkıfım ki ikişer üçer hamamları vardır. Edirne şehri içinde gördüğümüz sultan hayrat yapılarından başka nice bin yüksek yapılar, imâretler ve çarşılar sayısızdır. Ancak bu hakir, kısaltarak yazdık. Zîra bizzat imâretleri yazdığımızdan bin kez daha fazladır.
Hamamcı Esnafı Bahsi
Hamamcılar esnafı İstanbul’un dört mollalık (kadılık) yerinde 151 hamamın esnafı, esnaf alayında bütün silâhlı geçerler, zengin ve iyi kimselerdir. Pirleri Muhsin bin Osman’dır. Hz. Ali huzûrunda Selmân ı Pâk’in kemerini bağladığı sekizinci pirdir. Bu hamamcıların hepsi küheylân atlara binip hizmetçileri arabalar üzere keçeden hamamlar edip aydınlık camlar ile süsleyip, “Gele Vefâ Hamamı’na canım, gire Hacı Kadın Hamamı’na hanım, göre Çinili Hamamı canım.” diye mısra söyleyip; çıplak dilber tellâklar, “Nîlgûn futaya sarmış beden-i uryânın” diye çağırarak hamamlarıyla birlikte geçerler.
Tellâklar esnafı dükkân, nefer toplam 2 bin’dir. Pirleri Ubeyd i Mısrî’dir. Selmân ı Pâk belini bağladığı yedinci pirdir. Kabri yine Mısır’da, büyük mezarlıktadır. Bu tellâklar bütün çıplak olup ibrişim peştamallar ile dilberleri kâküllerini dağıtıp ellerinde kese, bellerinde bıçak taşı ve kokulu sabun ile birbirlerine kese ve sabun sürerek geçerler.
Natırlar esnafı nefer bindir. Pirleri Mansur bin Kasım’dır. Selmân ı Pâk’in belini bağladığı dokuzuncu pirdir, kabri Baalbek yakınında Cebel i Lübnan’dadır. Bu natırlar da bellerinde peştamallar üzere kılıçlarını kuşanıp ayakları ve baldırı çıplak olup çimşir, abanoz ve sedef işlemeli nalınlar ile silâhlı geçerek salındıklarında bütün halk gülüp hayran olurlar. Bu hâlleriyle geçerler.
Çamaşırcılar esnafı dükkân 300, nefer 500’dür. Pirleri (---), kabri (---)’dedir. Bunlar arabalar üzere dükkânlarında esvap yıkayıp pâk esvapları serip geçerler.
Lekeciler esnafı dükkân 10, nefer 20’dir. Pirleri (---)’dir. Bu kavmin dükkânları Bayezit Meydanı’ndadır. Bir esvapta leke olsa ona bir ilâç edip ol lekeyi kaybederler. Seçkin sanattır ki asla değerli esvâbın rengi değişmez.
Nûre, yâni hırızmacılar esnafı nefer 50, bunlar bâzı hamam kapılarında hırızma satarlar, dükkânsız bir alay fukaralardır. Bunlar da arkalarında torbalar ile nûre satıp, “Nûre ile pâk edüben nûr ederiz.” diye bağırarak geçerler.
Bu hamamcılar, yamakları, hepsi silâhları ile geçip şeyhleri, yardımcıları, çavuşları ve hamamcıbaşısı hep küheylân atlar üzerinde, artları sıra sekizer kat mehterhâneler ile silâhlı geçerler. Yollarda herhangi dağ, bağ ve çayırlarda keçeden hamamlar yapıp içine kömürler yakıp Müslüman gâziler yıkanırlar. Bu hamamcılar yamağı hep 6 esnaftır, dükkânları (---)dır ve tamâmı (---) askerdir.
Târih Düşürme
Evliyâ Çelebi Seyahatnâme’sinde İstanbul su yapılarının birçok özelliğini naklettiği gibi, bâzı çeşmelerin yapımına ebced ile târih de düşürmüştür:
Lâleli Çeşme yakınında Dârüssaâde Abbas Ağa Sebîli'nin târihi:
>Eyliyâ Çelebi bu târîhi dedi cemîl
Âb-ı Kevser Hak için oldu sebîl,
sene 1081, M.1670-71
Unkapanı kapısı içindeki Kaptan Köse Ali Paşa Sebîli'nin târihi:
Verince Evliyâ Çelebi teşnelere su
Dediler târîhini yâ Gânî hû,
sene 1082, M.1671.
(https://www.zdergisi.istanbul/makale/evliya-celebi-seyahatnamesinde-uc-bassehrin-sulari-su-yapilari-su-esnafi-96)
FACEBOOK YORUMLAR