Türk Birliği: Geleceği Düşünmek

Her şeye rağmen dünya bir milletler mücadelesi içindedir. Biz ne kadar, öncelikle “Yurtta sulh, dünyada sulh” desek de emperyalist devletler boş durmuyorlar ve üzerimizdeki etkileri/baskıları çok olmaktadır.

 Türk Birliği: Geleceği Düşünmek
18 Şubat 2024 - 20:04

 Türk Birliği: Geleceği Düşünmek

Yaşar Yeniçerioğlu


Türklerin en büyük ülküsü “Kızılelma”dır; ötelerin ötesidir. Hayal gibi görünse de hedefleri olan bir ülküdür.

Yılmaz Öztuna “Büyük Türkiye Tarihi” adlı eserinden: “Kızıl Elma, Türk mefkûresidir. Erişilemez bir ülküdür. Bir zamanlar Bizans’tı, sonra Viyana olmuştur. Fakat daima bir tatlı belirsizlik içindedir. Türk akıncısı, Türk korsanı (denizci) Kızıl Elma için can verir. Evliya Çelebi’ye göre Kızıl Elma Roma’dır. Türklerin Roma’da olması demek, Hıristiyanlığın sonu ve Pax Ottomana’nın dünya ölçüsünde gerçekleşmesi demektir. Kızıl Elma idealini Hıristiyanlar da bilmektedir (c.8/s.376)”.

Türklerin hareketleri çoğunlukla doğudan batıya doğru olmuştur ama kuzeye ve güneye de yönelmişlerdir: Güneyde, bugünkü Hindistan-Pakistan’da da devletler kurmuşlardır.

“Turan-Türk Birliği, Kızılelma” geleceğimizle ilgili ülkülerimizdir. Evet! Bilim ve teknolojinin hızlı ilerlemesi, iletişim ve haberleşmenin kolaylaşması sebebiyle dünya küçüldü; küreselleşen (globalleşen) bir dünyada yaşıyoruz. Tabii ki, bütün dünya devletleriyle, kurulmuş veya kurulacak olan kurum ve kuruluşlarla çıkarlarımız doğrultusunda iyi ilişkiler kurmamız ve ortaklıklar oluşturmamız mümkündür.

Ama her şeye rağmen dünya bir milletler mücadelesi içindedir. Biz ne kadar, öncelikle “Yurtta sulh, dünyada sulh” desek de emperyalist devletler boş durmuyorlar ve üzerimizdeki etkileri/baskıları çok olmaktadır: Özellikle bölgemizi devamlı karıştırıyorlar. Anlıyor ve biliyoruz ki; amaçları, öncelikle İsrail’in güvenliği ve toprak genişlemesidir. Diğer amaçları ise enerji kaynaklarıdır. İnsan hakları, demokrasi, falan-filan müdahalelerin süslemesidir!..

Prof.Dr.Ahmet Bican Ercilasun, “Hiçbir şart Türk Birliğine engel olamaz!” başlıklı yazısında (10/01/2016, Yeniçağ); “Türk birliği yaratılışın emridir; Türk soyunun, Türk kanının, Türk geninin emridir; tarihin emridir. Hiçbir olay, hiçbir nesne ve hiç kimse Türk birliğine engel olamaz.

Üç yıla, beş yıla, yirmi yıla bakılarak gelecek hakkında konuşulamaz. Yedi yılın, 13 yılın cüce aktörleri, koca tarih içinde ancak bir zerre kadar yer tutarlar.

Tarihin raflarının tozlanmış olduğunu zannedenler büyük bir aldanış içindedirler. Tarih büyük bir yaratıcıdır ve yaratmaya devam ediyor… Ve tarih Türk’ü yarattı.

Var olmak ve birleşmek Türk’ün alnına yazılmıştır. Hiçbir şart ve hiçbir kimse alın yazısını silemez.

Koca bir tarihin itişi var: Türk’ün dirilişi ve birleşmeye doğru yürüyüşü haktır ve mutlak gerçek olacaktır.” der.

Dr.Reşat Doğru ise, “Türk Dünyası ve Gerçekler” adlı kitabında; “Türkler, temelde Türkistan, diğeri Türkiye’de olan iki büyük uygarlık kurmuşlardır. Bu merkezlerden batıda Doğu Avrupa’ya, doğuda Hindistan, Afganistan, İran, Irak, Suriye gibi ülkelere uzanmışlardır. Kuzeyde Karadeniz’in kuzeyi İdil-Ural, Sibirya gibi bölgelere, güneyde Mısır’a kadar gitmişlerdir. Bu yayılma esnasında ortaya konan kültür, bazen Türkistan bazen de Türkiye kökenli olmuş, ahenkli bir sentez oluşmuştur (s.40).

Orta Asya, Türklerin ata yurdu olması dolayısıyla gerek Türkiye gerekse dünyada yaşayan diğer Türkler için önemli bir yere sahiptir. Türklere ait yazılı anıtların ve destanların bu bölgede olması, ayrıca buraya sembolik de olsa büyük bir önem katmaktadır (s.59).

Türkiye, Türk dünyasının en önemli ülkelerinden biridir. Bir anlamda Türk dünyasının merkezi durumundadır. Jeopolitik konumu itibariyle Türkiye birbirine geçmiş üç halkanın kesişme noktasındadır. Birinci halka Türk dünyası, ikinci halka İslâm alemi ve üçüncü halka batı dünyasıdır (s.69).

‘Adriyatik kıyılarından Çin Seddi’ne kadar’ ifadesi, romantik bir söylem olarak algılansa bile esasında kültürel bir gerçeğin ifadesidir (s.197).

Bu bağlamdaki buluşma noktalarımızı doğru seçmek ve bunları bir an önce bir araya getirmekle dün, bugün ve yarını bağlayan sağlam bir yapının temelini yapmış olacağız (s.197) demektedir.

Orta Asya olarak bildiğimiz; Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Kazakistan ve Tacikistan’ın tamamı ile Afganistan, Moğolistan, Çin ve Rusya’nın bazı bölgelerine “Türkistan” denilmekteydi. Geçmişte Batı ve Doğu Türkistan diye ikiye ayrılan Türkistan’ın; Batı bölgesinde dört bağımsız Türk Devleti ortaya çıkmış; ancak Doğu Türkistan ve burada yaşayan “Uygur Türkleri”, Çin’in boyunduruğu/ esaret altında inim inim inlemektedir. Müslüman Arap dünyası da dahil hiçbir ülkeden ses çıkmamaktadır.

TDT Devlet Başkanları’nın 31 Mart 2021 tarihinde yaptığı toplantıda, Kazakistan sınırları içinde bulunan ve Hoca Ahmet Yesevi’nin türbesinin olduğu Türkistan şehri, manevi başkent seçilmiştir.

Yazımın başlığını, Ercilasun hocanın “Geleceği düşünmek vaktidir” başlıklı (27/06/2021, Yeniçağ) yazısından esinlendim: Bu yazıda; “Bence artık kaliteyi ve geleceği düşünme vaktidir. Türk milliyetçilerinin yeni ufku artık kalite ve gelecek olmalıdır. Elbette millî tarih ve kültür vurgusunu bırakalım, demek istemiyorum. Fakat artık kaliteyi öne çıkaralım; önümüzdeki yılları ve yüzyılları düşünelim.

Eğer böyle yapmazsak mevcut birikimimiz içinde bocalar dururuz. Oysa bir milliyetçinin amacı milletini yükseltmek, ileri götürmektir. Mevcutla yetinmek bir ülkü olamaz. Ülkü, mevcudu geliştirerek, yeni üretimler ve yaratımlar meydana getirerek geleceği inşa etmektir.” diyor.

Bunu nasıl sağlayacağız? Bu konuda da hoca, “Türk Dünyası” başlıklı (11/07/2021, Yeniçağ) yazısında; “Doğru bilgi’ önemlidir. Siyasette, ekonomide, sporda… Her alanda ‘doğru bilgi’ ile yol almak gerekir. Yanlış bilgi, propaganda amacıyla belki bir süre için işe yarayabilir. Ancak eninde sonunda işin doğrusu anlaşılır ve işler ters gider. Yanlış bilgiye dayanan politikalar da başarısız olmaya mahkûmdur…

Türklük ve Türk Dünyası hakkında da mutlaka ‘doğru bilgi’leri edinmemiz gerekir. Türk devlet ve topluluklarının nüfusları; siyasi, ekonomik, askerî potansiyelleri; fikrî yapıları; dilleri, edebiyatları, coğrafyaları doğru olarak bilinmelidir.

Türk Dünyası’nın çeşitli coğrafyalarında yaşayan Türkler arasında Türklük kavramından ne anlaşıldığı, Türklük bilincinin hangi seviyelerde olduğu da araştırılmalıdır. Hareket tarzları, ulaşılan sonuçlara göre belirlenmelidir. Şimdilik rastgele gidiyoruz. Fena da gitmiyoruz; çünkü Türklük, ortak tarih ve hatta ortak efsane ve destanlardan gelen bir gerçekliktir. Bu gerçeklik açıkça bilinmese de insanların yüreklerinde bir duygu olarak yaşamaktadır. Bu duygu da bizi ortak bir geleceğe doğru yürütmektedir. İşin ilmî araştırmalara dayanması elbette daha sağlam ve daha hızlı yol almamızı sağlayacaktır.

Türk, Türkçe ve Türklük kavramlarından bugün ne anlaşıldığı araştırılırken bugünkü anlayışların hangi tarihî süreçler sonucunda ortaya çıktığı da araştırılmalıdır. Türk ve Türkçe kavramlarının sadece Türkiye ile sınırlandırılması anlayışı kendiliğinden, tabii bir şekilde mi oluşmuştur? Yoksa bu sonuçta yabancı güçlerin etkisi var mıdır? Bunlar da tarihî araştırmalarla, belgelere dayanılarak ortaya konulmalıdır.

Her şeyin başı doğru bilgidir; doğru bilgiye de ancak bilimle ulaşılabilir. Atatürk’ün ‘Hayatta en hakiki mürşit ilimdir’ sözü, bugün de yolumuzu aydınlatmaya devam etmelidir.”
Not: Yazı ilk olarak 14 Şubat 2024 tarihinde millidüşünce.com sitesinde yayınlanmıştır.


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum