Tunç Çağı (Bronz Çağı)

Tunç Çağı (Bronz Çağı)
27 Ocak 2021 - 16:14

Tunç Çağı (Bronz Çağı)

MÖ 3000 ile 1000 li yıllar arasında varlık gösteren bu dönem, Antik Avrupa, Asya ve Ortadoğu toplumlarının gelişmeye yüz tuttuğu ve toplumsal ilerlemenin yanı sıra şehir devletlerinin var olduğu bir dönemdir. Yine diğer çağlarda olduğu gibi bölgesel zaman farkları vardır. Bakırın kalayla karışımının MÖ 3.000li yıllara rastlayan keşfi neticesinde ortaya çıkan Tunç ile alet ve kap yapımı bu dönemin başlangıcı olarak kabul edilir.

Mezopotamya ve Mısır uygarlıklarında yazının keşfi aynı döneme rast geldiği için bu coğrafya için kullanılmaz. Yazıyı keşfetmemiş olan Batı Anadolu’da MÖ 3000li yıllarda, Balkanlarda MÖ 2500-2000 li yıllarda, Avrupa için MÖ 2000li yıllarda başlayan bu çağ için Tunç Çağı tanımı kullanılmaktadır.

Anadolu Tunç çağı üç evrede tanımlanmaktadır.

  • Bronz çağından kalma eserler

    Erken Tunç Çağı (MÖ 3000 – MÖ 2000) ;

Anadolu ve Trakya’da yaklaşık MÖ 3000-2000 yılları arasına tarihlendirilen Erken Tunç Çağı (İlk Tunç Çağı), genel karakteri ile üzerinde tapınak ve idari binaların da bulunduğu organize, tahkimli, bağımsız şehir devletlerinden oluşan bir dönemi kapsar. Sosyal, dinsel ve teknolojik değişime tanıklık eder.

Bu yeni dönem, önceki çağların tarım hayvancılık, dokumacılık, çömlekçilik gibi buluşlarına, daha güçlü silahların üretilmesine, daha ince süs eşyalarının yapılmasına olanak veren bakır ve kalay alaşımı olan tuncun keşfini eklemiştir. Bakırın kalay ile karıştırılarak tuncun elde edilmesi dönemin madenciliği açısından önemli bir gelişmedir.

Besin üretimi alanında olduğu gibi, metal işleme alanında da teknolojik gelişmeler her bölgede eş zamanlı olarak yaşanmamıştır.

Bu dönemde altın ve gümüş gibi değerli madenlerden yapılmış gömü hediyeleri içeren mezarlıklar toplumsal değişikliğin kanıtıdır.

Bu dönemde ayrıca ticaret gelişmiş, Ege, Orta Doğu ve Balkanlar’ı kapsayan geniş bir ticaret ağı kurulmuştur. Tunç Çağına Anadolu’da MÖ 3000, Girit, Ege Adaları ve Yunanistan’da MÖ 2500, Avrupa’da ise MÖ 2000 yıllarında ulaşılabilmiştir.

Anadolu’da MÖ 3000-1200 yılları arasında ele alınan Tunç Çağı kazılarında bulunan çanak çömleğin yapısına, üretimde ve mimaride kullanılan teknolojinin düzeyine göre Erken, Orta ve Geç Tunç olmak üzere üç evrede incelenir.

Erken Tunç I

Erken Tunç I, II, III olarak incelenen bu evrenin ilk döneminde daha çok, Kalkolitik dönemin tarıma dayalı köy kültürü sürdürülmektedir. Bronz alet kullanımı çok yaygın değildir. Mezopotamya ve Mısır’da MÖ 4. binin sonlarından itibaren yazının kullanılmasına rağmen Anadolu henüz bu aşamaya ulaşamamıştır. Çömlekçi çarkı da henüz kullanıma girmemiş olmasına rağmen daha gelişmiş koyu renkli ve iyi açkılı seramikler yapılmıştır. Yapılar yine taş temeller üzerine kerpiçten megaron planlı olarak inşa edilmiş olup, bazı yerleşim alanlarının etrafı bir surla çevrilmeye başlanmıştır.

Ölüler artık yerleşim alanı dışına, ölü armağanlarıyla birlikte ve bacaklar karına çekik (hoker) durumda gömülmektedir (Extramural). Çağın inanışlarındaki bir başka özellik de daha çok Batı Anadolu’da rastlanan keman biçimli mermer idollerdir. Anatanrıça’yı temsil eden bu idoller eski dönemin gerçekçi figürinlerinin aksine tümüyle soyutlaşmışlardır.

Bu dönemin en önemli teknolojik buluşu kağnı biçimindeki dört tekerlekli arabadır. Bu evrede Anadolu’da yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan en önemli yerleşim yerleri Troia I, Demircihöyük, Semahöyük, Beycesultan, Tarsus, Alişar, Alacahöyük, Karaoğlan, İkiztepe, Kültepe ve Norşuntepe olarak sayılabilir.

Erken Tunç II

Erken Tunç II, Orta Anadolu’da güçlü beyliklerin ortaya çıktığı bir dönemdir. Batı Anadolu’daki Troia II’nin yanı sıra Kızılırmak batısında, Ankara yakınlarında Karaoğlan, Ahlatlıbel, Etiyokuşu, Polatlı, Kızılırmak doğusunda ise Alişar ve Alacahöyük bu dönemin en önemli yerleşimleri olmuştur.

Bronz Çağına ait boğa başı

Bunlar içinde Alacahöyük’ün özel bir yeri vardır. Dönemin sonlarında zengin ve etkin bir beyliğin merkezi gibi görünen Alacahöyük’ün en önemli özelliği Kral Mezarları olarak adlandırılan 13 gömüdür. Yerleşme alanı yamaçlarında bulunan bu mezarlıktaki gömülerin dönemin derebeyleri ve eşlerine ait olduğu düşünülmektedir. Gömülerin kimileri 3–8 m uzunluğunda, 2–5 m genişliğinde ve 1 m kadar derinliğinde dikdörtgen planlı çukurlara yapılmıştır. Çevresi ağaç ve taşlarla sınırlandırılan mezar çukurlarına, ayakları karına çekik durumdaki ceset, zengin armağanlarla birlikte yerleştirilmiş, sonra üzeri ağaç, çamur ve toprakla örtülmüştür. Gömü işlemi bitirildikten sonra mezar üzerinde bir ölü yemeği yenmiş; yemekten geri kalan öküz kafaları ve bacak kemikleri de sıralar halinde bırakılmıştır. Bu mezar armağanları Troia hazineleriyle çağdaş olup benzer nitelikte altın, gümüş, elektrum, tunç ve demirdendir. Bu mezar hediyelerinin en ilginçlerini hatalı olarak “Hitit Güneş Kursları” diye adlandırılan geyik ve boğa motifli, son derece karmaşık ve gelişmiş dökme ve dövme teknikleriyle yapılmış tunç diskler oluşturmaktadır.

Buradan anlaşılmaktadır ki Erken Tunç II döneminde, biri Troia yöresinde, diğeriyse Orta Anadolu ve Karadeniz bölgeleri arasında yer alan iki yerel madencilik okulu bulunmaktadır. Diğer bir önemli gelişme ise Anadolu’da ilk kez bu dönemde görülen çömlekçi çarkının Troia’da kullanımıdır. Çömlekçi çarkının Troia’ya Mezopotamya’dan deniz yoluyla geldiği düşünülmektedir.

Erken Tunç II döneminin sonlarında Batı ve Güney Anadolu’da büyük yangın izlerine rastlanmıştır. Birçok yerleşimin ıssızlaşması bu ortak felaketle ilgili görülmektedir. Ayrıca bu felaketlerden sonra ortaya çıkan yerleşme yerlerinin sayısında meydana gelen 1/4 oranındaki azalma ve yakılıp yıkılan iskân yerlerinin tekrar iskân edilmemesi bu felaketlere birtakım göçebe toplulukların yol açtığını göstermektedir. Aynı dönemde Trakya ve Balkanlar’da meydana gelen ıssızlaşma bu toplulukların Balkanlar üzerinden gelen Hint-Avrupa kökenli Luviler’in olabileceklerini göstermektedir.

Erken Tunç III

MÖ 2300 yıllarında ortaya çıkan bu felaketten sonra Erken Tunç III evresine gelinir. Yerleşim yerleri önceki dönemin özelliklerini küçük farklarla sürdürmelerine rağmen çoğu küçük birer köy niteliğindedir. Bu dönemde felaketlerden fazla etkilenmeyen Doğu Anadolu’daki Norşuntepe, Korucutepe, Tepecik, Arslantepe gibi nispeten büyük merkezlere İmikuşağı, Köşkerbaba, Pulur, Değirmentepe gibi yeni yerleşimler eklenmiştir.

Dikkat çekici bir gelişme görülmeksizin 500-600 yıl kadar yaşayan bu köysel yerleşimler MÖ 1700 yıllarında son bulmuştur.

Orta Tunç Çağı (MÖ 2000 – MÖ 1750

Orta Tunç Çağı, aynı zamanda Asur Ticaret Kolonileri çağı ve Eski Hitit Çağı olarak adlandırılır. Orta Tunç Çağı döneminde Asur’dan gelen tüccarlar sayesinde Anadolu’da ticaret merkezleri kurulmuştur. Bu merkezlerin büyüğüne “karum”, küçüğüne ise “wabartum” denir. Asurlu tüccarlar Anadolu’ya kalay ve kumaş getirmişlerdir. Anadolu’dan gümüş, altın, işlenmiş bakır götürmüşlerdir. Kültepe’de çivi yazılı tabletler bırakmışlardır. Bu yazılı tabletlerin sayısı 20.000’i bulmaktadır, arkeologlar bu yazılı tabletlerle yazının Mezopotamya’dan Anadolu’ya geldiğini söylemektedir.

Hititlerden kalma bronzdan süsleme

Geç Tunç Çağı (MÖ 1750 – MÖ 1200)

Geç Tunç Çağı, MÖ 1550 ve 1200 arası döneme verilen ad.

Bu dönemde Anadolu’da Hattileri ortadan kaldıran Hititler egemen olmuştur. Çağın sonuna doğru Hititler yıkılmıştır.

Bilgipedia Türkiye'nin En Doğru, En Kapsamlı Bilgi Deposu

www.bilgipedia.org

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum