TRT'DAN MAVİ KELEBEKLER-BİR BOSNA DRAMI

TRT'de yayınlanan ve Bosna savaşını anlatan Mavi Kelebekler dizisinin yönetmeni Yasemin Türkmenli, büyük bir sorumluluk aldığının farkında: 'Boşnak dernekleri bariz hatalarımızı görürlerse kapımıza dayanacaklarını söylediler'

TRT'DAN MAVİ KELEBEKLER-BİR BOSNA DRAMI
31 Ekim 2011 - 13:11

Avrupa'da II. Dünya Savaşı'ndan sonraki en büyük katliam Srebrenitsa'da yaşandı. 312 bin kişi öldü; 35 bini çocuktu. 50 bin kadın tecavüze uğradı. 2 milyon kişi evini terk etti. 18 bin kişiyse hâlâ kayıp. 1992 yılında Bosna'da yaşanan, kimilerine göre savaş, kimilerine göre katliam, TRT ekranlarında bir dizi olarak mercek altına alınmaya başlandı. Çarşamba akşamları yayınlanan Mavi Kelebekler isimli dizi, sadece Bosna'da 1992-1995 arasında Sırplarla yaşanan savaşı değil, onun öncesinde Boşnak ve Sırp halkının dostluk içinde süren ilişkilerini, sonrasında iki halkın birbirlerine nasıl düşman edildiklerini irdeliyor. Dizinin ismi de manidar, Mavi Kelebekler... Sırpların savaş sırasında katlettiği Müslümanların cesetlerinin bulunduğu toplu mezarlar, yıllar sonra Bosnalıların kelebekleri takip etmesiyle bulundu. Kelebekler tek bir çiçeğin üzerine konuyordu ve o çiçek sadece Bosna'daki toplu mezarların üzerinde çıkıyordu... Dizinin yönetmeni Yasemin Türkmenli, başrol oyuncularından Yunus Emre Yıldırımer ve Gamze Topuz'la konuştuk.

- Bu tür diziler çeken ve oynayan kişiler tarihi anlatmak gibi bir misyon da yükleniyor. Bu, ağır bir görev değil mi?
- En zoru o zaten. Normal dizi süreçlerinde ve yaptığım işlerde ufak tefek şeylere takılırdım. 'Benim yeğenim de izliyor, çocuklar izliyor. Bazı konulara çok dikkat etmeliyim' diye düşünürdüm. Hiç küfür kullanmazdık örneğin. Ama bu işte, bizi izleyen ve o süreci birebir bilen 4 milyon Boşnak var. Onlara karşı sorumluyuz. Çünkü onların gerçeklerini anlatıyoruz. İşimiz bir masal olmasına rağmen, gerçeği anlatmaya çalışıyoruz. Gerçek kimlikler, hikayeler var. O insanların giyimleri, kuşamları, davranışları var. Bir toplumun davranış şeklini de yansıtmak zorundayız.

- Ne gibi?
- Sonuçta biz Türküz. Bizim gelenek ve göreneklerimizle, Bosna'da yaşayan birinin dünyası çok farklı. Onlar beş yıl boyunca savaşa direnmişler ve savaşla yaşamaya alışmışlar... Aynı olayları biz yaşasaydık aynı davranışları gösteremeyebilirdik. Boşnaklar ayrı bir güce sahip.

- Nasıl bir davranış şeklinden söz ediyorsunuz?
-Bosna'ya çekim alanlarını belirlemek için gittik. Boşnak gençlerle tanışmak istedim. Beni bir gece kulübüne götürdüler. Hepsi 20'li yaşlarındaydı. Çünkü Bosna'da belli bir yaş kesimi yok. Onlar savaşta kaybedilmiş. Savaşta tek açık olan yer bu gece kulübüymüş. Dışarıda sniperlar atılırken, burada insanlar vakit geçirmeye çalışıyor, müzik yapıyorlarmış. Bu Türkiye'de mümkün değil. Onlar biz Türklerin yaşadığı gibi, acıları nedeniyle feryat figan ağlamıyor. Daha mücadeleci insanlar. Orada savaş sırasında kadınlar dışarı su almaya giderken bile, siyah göz kalemi bulamadığı için, kibrit çöpünü göz kalemi gibi kullanırlarmış. Makyajdan hiç vazgeçmemişler, yani yaşamaktan vazgeçmemişler. Ben burada tüm oyuncularıma makyaj kullansam, 'O ortamda makyaj mı olur?' diye benim seyircim yadırgayacak. Gerçek Boşnaklar yadırgamazlar ama. Biz orta yolu bulacağız.

ÇOCUKLARA YAPILANLARI DİZİYE KOYAMAM
- Bu süreci anlatmayı deneyen olmuş mu daha önce?
- Star televizyonunda Ölüm Çiçekleri diye bir proje yapılmış. Ama savaşın başka bir yönüne bakmışlar. Boşnak derneklerinden tepki görmüşler. Ben bu iş için yola çıktığımda Boşnak derneklerinin kapısını çaldım. Onlar bana, o diziyi kendilerinin durdurduğunu söyledi. Beni de tehdit ettiler, 'İlk bölümden itibaren bariz hatalarınızı görürsek, 4 milyon Boşnak TRT'nin kapısına dayanırız,' dediler. Çok tedirgin oldum. Gerçekten eleştirme hakkına sahipler. Bir kişinin hikayesi değil bu, bir halkın hikayesi.

- Kimlerden danışmanlık alıyorsunuz?
- Kendi çevremde çok Boşnak var. Annem ve babam 1957 döneminde Makedonya'dan Türkiye'ye göç etmek zorunda kalmış. Yani biz de göçmeniz. Tüm kuzenlerimin eşleri Boşnak. Hepsiyle bağlantıya geçtim. Senarist arkadaşlarım savaş muhabirleriyle bağlantı içindeler. Biz ne kadar bağlantı kursak da bir yerinden anlatmak zorundayız. Benim kökenlerim de göçmen olduğu için bu dizi ayrı bir önem taşıyor benim açımdan.

- Neresini anlatıyorsunuz?
- Diziyi insan hikayeleri üzerinden anlatmak istiyorum. Sonuçta tecavüz kamplarını anlatamayacağım. Bunu net biliyorum. O savaşın çok acımasız bir tarafı. Buna ne TRT izin verir, ne de özel bir kanal. Seyirci de tahammül edemez. Hepimiz iç içe yaşıyoruz, Van'da deprem oldu, ondan önce şehitler vardı, herkes birbirini kışkırtmaya çalışıyor. Mesele birbirini kışkırtmak değil, toprağın bütününde yaşamak. Saraybosna'nın geçtiği süreç, bizim geçtiğimiz süreç aslında. Bir düşünürsek aynı süreci yaşamışlar. Biraz ders vermesini istiyorum bu dizinin. Sadece Müslümanlar iyi, Hıristiyanlar tu-kaka meselesi değil bu. Sırplar da kötü değil. En yakın Sırp arkadaşıyla omuz omuza savaşan Boşnaklar var. Doğuda da aynı şekilde, herkes kötü değil ki... Aynı şey Boşnaklarla, Sırplar arasında da yaşandı. Saraybosna'da dağlarda konuşlanmışlar, bir tepede Sırplar var, diğerinde Boşnaklar. Birbirleriyle sigara alışverişi yapıyorlar, ateş etme zamanı geldiğinde birbirlerine değil aşağıya doğrultuyorlar. Bu kadar saçma bir savaş aslında.

- Bu savaş sürecinde kesinlikle çekemeyeceğim dediğiniz ne var?
- Bir kadınım ve belgesellerde izlerken bile dayanamadığım tek nokta çocuklara yapılanlar. Ben de bir anneyim. Dört yaşındaki çocuklara neler yapıldığını belgesellerde görüyoruz. Tahammül edemeyeceğim ve anlatamayacağım tek yer o olur. İlk bombaladıkları yer çocuk hastanesi, o kadar acı görüntüler var ki.

- Bosna Savaşı'na dair farkındalığımız az mıydı o dönem?
-
Kesinlikle. Farkındalığımız bilinçli yok edildi diye düşünüyorum. Birleşmiş Milletler var ama beş yıl sürüyor savaş, bunların hep sorgulanması lazım. Şu anda da hâlâ, bizim ülkemizin doğusunda meydana gelen olayların da ne kadarını biliyoruz?

- Bosna'da neler etkiledi sizi?
-
Bosna'yı dolaştık, havaalanına geldik, uçağın kalkmasına birkaç saat var diye belgesel izliyoruz. İki saat önce gezdiğimiz sokakları, belgeselde bombalanırken izledik. Bu çok can acıtıcıydı. Ben 42 yaşımdayım. Bosna Savaşı'nın gerçeğiyle çok yüzleşmedim.

SİNEK AVLAR GİBİ İNSAN AVLAMIŞLAR
- Bosna Savaşı hakkında bilgi sahibi miydiniz önceden?
- Yunus Emre Yıldırımer:
Ben o dönemlerde Diyarbakır'da yaşıyordum. Kürt ve Arap kökenliyim. Son 10 yıldır İstanbul'dayım. Oradaki şartlar 90'lı yıllarda daha kötüydü ve bizim bilgilenme durumumuz daha düşüktü. Bosna katliamı gerçeğiyle bu yaşımda tanışıyorum. Yeni karşılaştığım için henüz sindiremedim. Bu katliam 15 yıl önce olmuş olabilir ama benim için çok yeni ve sıcak.

- Siz o dönemde kaç yaşlarındaydınız?
- Gamze Topuz:
Dokuz yaşımdaydım. Bize okulda yakın tarih anlatılmadığı için konuya çok hakim değildik. Bu diziyle beraber, belgeseller izleyerek, Bosna'ya gidip dinlediklerimle fikir sahibi oldum.

- Saraybosna'dayken neler hissettiniz?
- Y.E.Y.:
Çekimler için yer ararken, yönetmenimiz 'İlk öğrenci burada vurulmuş,' diyerek bir yeri gösterdi. Kadraj ayarlanıyor. Sırtımı dağa doğru verdim, birden aklıma sniperlar geldi. 15 yıl önce orada oturuyor olsam, ensemden bir kurşun yiyebilirim, bu çok acı bir gerçek. İnsan ürküyor. Ürkmek için de çok neden var. İnsanlar kurşun deliklerini kapatmamışlar şehirde. Binaları onarmamışlar. Bu şekilde yaşıyorlar. Bundan utanılsın diye tamir etmiyorlar. Sinek avlar gibi insan avlamışlar.

BOSNA 'DA NE OLDU?
29 Şubat-1 Mart 1992'te Bosnalı Hırvatlar ve Bosnalı Müslümanlar bir bağımsızlık referandumu düzenlediler ve sonuç, yüzde 99.7 ile Yugoslavya'dan bağımsızlık ilanı yönünde oldu. 27 Mayıs 1992'de, kuşatma altında bulunan Saraybosna'da, meydana gelen patlama sonucunda 17 sivil hayatını kaybetti. 30 Mayıs 1992'de, BM Güvenlik Konseyi, Sırpların ekmek bekleyen insanlara yaptığı saldırı nedeniyle Yugoslavya Federal Cumhuriyeti'ne geniş bir ekonomik ambargo uygulanmasını kabul etti. Üç yıl boyunca Sırplar uluslararası hiçbir konvansiyona kulak asmayarak, soykırım da dahil, insanlık dışı uygulamalarını sürdürdüler. Bosna Savaşı'nın sonlarına doğru Müslümanların birçok cephede zafer kazandığı bir sırada öne çıkarılan Dayton Barış müzakereleriyle savaşın sona ereceğini gören Sırplar, avantaj elde etmek için iki stratejik kent olan Gorajde ve Srebrenitsa'yı ele geçirmek için bu iki kente saldırdı ve tarihin gördüğü en büyük katliamlardan birini tüm dünyanın gözü önünde gerçekleştirdiler. Srebrenitsa, BM tarafından güvenli bölge olarak ilan edildikten savaş 1995 yazında son buldu.


sabah gaz


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum