TANER AY: Bir kediyi terk edebilir misiniz?

Japon yazar Haruki Murakami’nin ‘Bir Kediyi Terk Etmek’ kitabı Doğan Kitap’tan çıktı. Edebi türe dahil edilemeyecek bu kitaba ‘fragman kitabı’ demek en doğrusu. Murakami de metnini bitirirken benzer bir şey söylüyor. Benim için kitabın asıl önemi, türü değil, Murakami’nin ‘Japon’ rûhuyla yazdığı muhtemelen yegâne eseri olması.

TANER AY: Bir kediyi terk edebilir misiniz?
28 Temmuz 2022 - 19:27

Japon Edebiyatı’nı çok severim. Sanırım bu yüzden son birkaç yıldır dost meclislerinde bana sık sık Haruki Murakami hakkındaki düşüncelerim de soruluyor. Onlara Murakami’nin yazdıklarını Japon Edebiyatı’nın yapısal metinleri arasında görmediğimi söylediğim bilinir. Ama, yanlış anlaşılmasın. Murakami bir ‘edebiyat yıldızı’ olmasına karşın, onu zihnen ve rûhen ‘Japon’ saymadığımdan böyle bir yanıt veriyorum. Murakami için Batılı demiyorum, düpedüz Batıcı bir yazar. Ona asıl itirazım da bundandır. Savaş sonrasında Kyotolu bir baba ile Osakalı bir anneden Fuşimi’de doğup Hanşin Bölgesi’nde büyüdüğü hâlde, köklerinden kopmuş biridir Murakami.

Doğan Kitap’tan Ali Volkan Erdemir’in çevirisiyle çıkan ‘Bir Kediyi Terk Etmek’i, ancak iki ay kadar sonra okuyabildim. Aslında, Ali Aktan ile hafta sonu yürüyüşlerimizde, Suadiye ve Erenköyü’ndeki kitapçılara girip, ‘Bir Kediyi Terk Etmek’e defalarca göz atmıştık. Sonunda, bayramın ilk günü erkenden kalkınca, elime aldım ve hiç ara vermeden bir saat içinde bitirdim. Hiç kimse ‘Bir Kediyi Terk Etmek’i öyle kolaylıkla bir edebî türe dahil edemez, belki onun için ‘fragman kitabı’ tanımlamasını yapmak en doğrusudur. Murakami de metnini bitirirken benzer bir şey söylüyor. Ama, benim için ‘Bir Kediyi Terk Etmek’in asıl önemi, kitabın türü değil, Murakami’nin ‘Japon’ rûhuyla yazdığı muhtemelen yegâne eseri olmasıdır. Bu açıdan ‘Bir Kediyi Terk Etmek’i sevdim.

Baba, Kyoto’nun Sakyo Mahallesi, Avadaguçi Sokağı’ndaki Anyo Tapınağı’nın ikinci erkek evlâdı olarak 1 Aralık 1917 günü dünyaya gelmiş. Dokuz yaşındayken Şova Dönemi’nin ekonomik kriz yılları başlar. 1 Ağustos 1938 günü askere alınıp 16’ncı Ulaştırma Bölüğü’ne verilir. Bu bölük 6 Ekim 1938 günü Şanghay’da kötü şöhretli 20’nci Piyade Alayı’na katılır. Askerde çok sayıda ‘haiku’ yazar. Terhisinden sonra Seizen Meslek Yüksek Okulu’ndan mezun olacak, ardındansa Kyoto İmparatorluk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne girecektir ama, İkinci Dünya Savaşı nedeniyle yeniden askere çağrılır. Chiaki Murakami’nin alayının katıldığı kanlı çatışmaların dehşeti için okuruna pek fazla ayrıntı vermiyor Murakami, ama benim gibi İkinci Dünya Savaşı tarihine merâklıysanız, Chiaki’nin o çatışmalardan nasıl sağ çıkabildiğine şaşırırsınız. Yaşadığı dehşete karşın ‘haiku’ yazmayı ve okumayı hiç bırakmayan Chiaki, Kyoto İmparatorluk Üniversitesi’ne girdikten sonra, 1945 yılının başında üçüncü defa askere alınır. Ancak 28 Ekim’de Japon ordusu resmen dağıtılınca, 27 yaşındaki Chiaki’nin ‘bitmek bilmez’ askerliği de geride kalacaktır. 1947 sonbaharında Edebiyat Fakültesi’nden mezun olur. Yaşı ilerlediği için doktorasını yarım bırakıp, Nişinomiya’daki bir okulda Japonca öğretmenliğine başlar. Amerikan ordusunun bombardımanları sırasında bütün servetini yitiren bir adamın kızı olan Miyuki ile tanışıp evlenir. Miyuki de Japonca öğretmeni. Osaka’daki Şoin Kadın Üniversitesi’nin Japon Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirmiş. Ama, Chiaki ile evlenince, öğretmenliği bırakacaktır. Chiaki, aslında Miyuki’nin sevdiği adam değilmiş. Aşkla sevdiği adam bir müzik öğretmeniymiş, fakat adam savaşta ölmüş. Chiaki’nin içkiye aşırı düşkünlüğüyse muhtemelen evlendikten sonra başlıyor. Haruki Murakami, baba tarafı için, ‘içkiyi sevmek kanlarında vardı sanki’ diye yazarsa da, Chiaki’nin evliliğinden önce mi yoksa evliliğinden sonra mı içmeye başladığına ilişkin maalesef sıhhatli bir bilgimiz yoktur. Savaşta yaşadıkları mı yoksa ‘bir ölüye âşık olan’ Miyuki ile evliliği mi onu alkollü bir yaşama sürükledi, ‘Bir Kediyi Terk Etmek’ten bunu çıkarmak mümkün değildir.

Chiaki Murakami, rûhen hep Japon kalmış iyi bir şâirdir. Fakat Batıcı oğul Murakami ‘haiku’ uzmanı olmadığından, babasının yazdıkları için bir yorum yapamaz. Onun anımsadığı tek şey, evlerinin kitaplarla dolu olmasıdır. Bununla birlikte Murakami yine de dürüst bir adam. Üstü örtülü biçimde, babasından daha başarılı bir edebiyatçı olmasını, kapitalist edebiyat pazarı için yazmasına ve kapitalizmin bir yıldızı olmasına bağlıyor. Bilindiği gibi, edebiyat pazarlarında ‘iyi yazar’ ile ‘kötü yazar’ arasında bir fark yoktur. Çünkü, kendilerine imkânlar tanınmış ‘büyük’ yayınevleri, yazarları, ‘iyi’ veya ‘kötü’ olarak tasnif etmiyorlar, sadece onların markalaşmaya müsait olup olmadıklarını dikkate alıyorlar. Her ‘büyük’ yayınevi, markalaşmaya müsait bir ‘yazar’ bulduğunda, editörlerden, eleştirmenlerden, gazetecilerden, reklamcılardan, fotoğrafçılardan ve halkla ilişkiler uzmanlarından pazar için bir ‘simsarlar çetesi’ oluşturuyor. Simsarların görevi, pazara ‘iyi yazar’ kazandırmak değildir, arza ve talebe göre ‘edebiyat yıldızı’ icat etmektir. Simsarlar çetesinin faaliyetlerinin tümünü ‘edebiyatta pazarlama ve kişisel markalaşma süreci’ olarak ifâde edebiliriz. Bu süreçte, icat edilen ‘edebiyat yıldızları’, gündemi ne kadar fazla değiştirip yayıncılarına ne kadar fazla kazandırırlarsa, o kadar ‘başarılı’ sayılmaktadırlar: Murakami benim için Japon değil, küresel kapitalist edebiyat pazarının bir yıldızı. Ama, ‘Bir Kediyi Terk Etmek’ ile bana gerçek bir Japon edebiyatçıyı, yani babası Chiaki Murakami’yi tanıttığı için de, ona müteşekkirim...

17kr02-man.jpg

TALİHSİZ NESLİN FRAGMANINI YAZDI

Murakami, yıllarca babasıyla ilgili bir metin yazmak istemiştir ama, nereden başlayacağını bilememiştir. Yazma düşüncesinin, boğazına takılmış bir kılçık gibi içinde uzun zaman öylece kaldığını söyler. Aslında, haklıydı. Bir oğulun ‘tanımadığı’ babası hakkında yazmasından daha zor ne olabilir ki! Çocukluğunda babasıyla hep mesâfeli olmuş, gençliğinde başka sıkıntılar ortaya çıkmış, baba oğul yirmi yıldan fazla hiç yüz yüze gelmedikleri gibi, iletişim de kurmamışlardır. Sonunda 2008’de babaını Nişicin Bölgesi’ndeki bir hastahânede yatarken ziyâret eder, ama zor bir sohbet yaparlar. Düşünce tarzları farklı olsa da, babasının bir deri bir kemik kalmış hâlini görünce, aralarındaki bağı ürpererek hissetmiştir.

Babasının ölüm döşeğine bakarken, unuttuğunu sandığı anıları da gözlerinin önünde canlanmıştır. Şukugava’da bahçeli, müstakil bir evde otururlarken, Murakami ilkokul birde veya ikidedir, babasıyla birlikte sahildeki Koroen Parkı’na hamile bir dişi kedi bırakmışlardır. Ancak baba oğul bisikletle eve döndüklerinde, kedinin onlardan önce geldiğini göreceklerdir. Ailede herkesin kedileri sevmesine ve evleri hiç kedisiz kalmamasına karşın, o kediyi niçin Koroen Parkı’na bırakmak istemişlerdi, bilinmiyor. Bu soruya Murakami bugün bile bir yanıt bulamıyor. Tuhaf ama gerçek, o dişi kedi, ‘tanımadığı’ babasının izini sürmesinin anahtarı ve babasının ‘talihsiz’ neslinin tarihinin bir fragmanı olur.

17kr02-res.jpg

HİKÂYE İLK OLARAK GAZETEDE YAYIMLANDI

George Orwell’ın kült romanı 1984’e gönderme yapan 1Q84 romanıyla bütün dünyada tanınan bir yazar olan Murakami’nin ‘Bir Kediyi Terk Etmek’ kitabı bugüne kadarki en kişisel anlatısı olarak biliniyor. Kitaptaki hikayeyi ilk olarak 2019’da New Yorker gazetesinde yayımladığı bilinen yazar, romanlarında sıklıkla çocukluğundan beri sevdiği kedileri de konu ediniyor.



KAYNAK: KARAR GAZETESİ

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum