Tam takım Sûzidil niçin önemli?

Güzin Değişmez, Kalan Müzik'ten çıkan ikinci albümü 'Ah O Demler'de Tanburi Ali Efendi'nin Sûzidil takımını yorumluyor. 'Peki Sûzidil niçin önemli?', Osmanlı-Türk müziği konusunda uzman olan Prof. Cem Behar yazdı...

Tam takım Sûzidil niçin önemli?
31 Mart 2015 - 00:11

 

Güzin Değişmez’in çoğunlukla şarkılardan oluşan ilk albümü 2012 yılında yayınlanmıştı. Bu ikinci albümde ise biraz farklı bir format, moda olan deyimiyle farklı bir “konsept”, başka bir iddia var. Güzin Değişmez bu albümde Tanburi Ali Efendi’nin Suzidil takımını okuyor. Bu niçin önemli?

Takım nedir bir kere? Osmanlı/Türk geleneğinde musıki faslının yapısı zaman içinde aynı kalmadı, dönem dönem değişti. Bu faslın bazı önemli özellikleri de on sekizinci yüzyıl sonlarında, III. Selim dönemi veya hemen sonrasında oluşmuştu. Bu meyanda, fasıl içindeki iki murabba’ beste ve iki semai birlikte bir alt birim olarak görülmeye başlandı. Zamanla faslın bu alt birimine takım adı verildi ve özellikle on dokuzuncu yüzyılın ilk yarısında birçok besteci aynı makamdan iki beste ve iki semaiden oluşan takımlar besteledi. Bir takım oluşturan eserleri besteleme işini iki bestecinin paylaştığı da oldu. Bu o kadar yayıldı ki 1854 yılı baskısı Haşim bey mecmuasında çok sayıda takım’ın güftesi verilir ve her makam başlığı altında beste ve semailer “birinci takım”, “ikinci takım” vs. şeklinde tasnif edilir oldu.

On sekiz ve on dokuzuncu yüzyıl takımları arasında örneğin Küçük Mehmet Ağa’nın Evcârâ, Dede Efendi’nin Sultânîyegâh makamındaki veya III. Selim’in Sûzidilârâ takımları o kadar şöhret kazandı ki neredeyse o makamın sembolü, bir tür alâmet-i farikası haline geldiler ve bu makamlarda başka beste veya semai bestelemeye pek kimse cür’et edemez oldu. Klâsik repertuarın hâlâ temel direkleridir bu takımlar. Tanburi Ali Efendi’nin (1836-1902) Sûzidil makamındaki ikişer beste ve semaisi de işte böyle bir takım. Diğer bir deyişle, Sûzidil makamını öğrenmek ve anlamak için Ali Efendi’nin bu eserlerini iyi bilmek şart.

Ancak, Sûzidil makamının mucidi Tanburi Ali Efendi değil. On sekizinci yüzyılın son çeyreğinden itibaren kullanılmış olan bu makamın III. Selim’in musahibi Abdülhalim ağa’nın (ölümü 1802) icadı olduğunu onun çağdaşı Abdülbaki Nâsır Dede Tedkik ve Tahkik adlı eserinde yazar. Nitekim makamın mucidi Abdülhalim ağa’nın bu makamdan üç eseri günümüze kadar gelebildi.
Ne var ki, mucidinin ölümünden sonra bir yarım asır kadar bu makam pek az kullanıldı. Sûzidil makamı asıl şöhret ve popülerliğini on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında elde etti. Bu kalıcı şöhret Tanburi Ali efendi’nin (topu topu bir ay içinde bestelediği rivayet edilen) eserleri sayesinde elde edildi dense yeridir. Tanburi Ali’nin bu Sûzidil takımı sadece makamı popüler hale getirmekle de kalmadı. Makamın bugün dahi kullanılan şeklini, melodik seyir özellik ve inceliklerini, rengini, karakterini esas itibariyle belirlemiş olan işte bu Sûzidil takım ve Ali Efendi’nin onun yanısıra bestelemiş olduğu iki adet Sûzidil şarkıdır (“Yandıkça oldu sûzân” ve “Her bir bakışında neş’e buldum” güfteli şarkılar). Güzin Değişmez Sûzidil takımının ardısıra Ali Efendi’nin bu iki şarkısını da albümüne dahil etmeyi seçmiş. İyi de etmiş.


Nasıl bir makamdır Sûzidil makamı? Kelimelerle tarif etmek kolay değil. Hicaz temelli tüm makamlar gibi esas itibariyle lirik ve mahzundur diyebiliriz. Lâkin, buna ilâveten zaman zaman yumuşak bir duygusallık ya da daha ciddî bir keder, zaman zaman ise vakur ve yoğun bir içedönüklük ve hatta acıklı bir yalnızlık ve terkedilmişlik hissi uyandırır Sûzidil makamı.

İşin gerçeği şu ki maalesef günümüzde herhangi bir makamdan besteleri ve semaileriyle birlikte tam bir takım okumaya ve bunu bir albüm şeklinde sunmaya soyunan solist pek az. Sırf klâsik repertuardan “tadımlık” bir nümune olsun diye ya bir beste ya da bir semai okuyana tesadüf edilmiyor değil. Fakat bir takımı tümüyle yüklenip götürene ve tam anlamıyla hakkını vererek okuyabilene rastlamak gerçekten nadirattandır bugün. Bu bakımdan Güzin Değişmez’i kutlamak gerek.

Türk musıkisi icralarında kişilikli seslere, özgün tavır ve üslûplara, sağlam icralara şiddetle ihtiyaç var. Son yıllarda, özellikle kadın seslerinde nedense genizden gelen boğuk veya “buğulu”, kısık, “dumanlı” denen türde sesler moda oldu. Güzin Değişmez ise tıpkı ilk albümünde olduğu gibi burada da sert olmaksızın tok ve dakik, falsoya, detoneye, gider değiştirmeye yer bırakmayan, sarih, açık seçik, güçlü ve kendinden emin bir ses ve üslûp sergiliyor.


Albümde sanatçı tarafından seçilen repertuar da tecrübeyle birleşen bu üsluba uygun bir zemin teşkil etmiş. Süre bakımından albümün hemen hemen yarısını işgal eden Sûzidil takımının ardından, ona bir kanun taksimiyle bağlanmış olarak toplam beş Sûzidil şarkı geliyor. Bunların arasında Nikoğos ağa’nın pek sık okunmayan ve murabba’ beste tadındaki Ağır Aksak şarkısıyla Ali Efendi’nin iki meşhur şarkısı var.
Güzin Değişmez’in bu şarkılardaki icra tavrı Ali Efendi’nin takımındakinden bilinçli olarak biraz farklı. Beste ve semailerde bâriz bir sadakat, sükûnet ve sadelik kaygısı sezilirken şarkılarda icracı kendini daha serbest addetmiş ve her biri yerli yerine oturan bazı küçük yorum ve süslemeler eklemeyi uygun görmüş - elbette hiç ibtizale kaçmadan. Bunda soliste refakat eden saz heyetinin ve özellikle de ritim sazının rahat, dengeli ve yol gösterici icrası rol oynamış. Udla kısa bir geçiş taksiminden sonra (Sûzidil’den Hisarbuselik makamına geçiş nisbeten kolay, uyumlu ve yumuşaktır zaten) her biri birer pırlanta misali üç adet Hisarbuselik şarkıyla bu seçkin repertuar sona eriyor.
Ah O Demler/ Güzin Değişmez/ Kalan Müzik

 


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum