STADYUMDA ATATÜRKÇÜLÜK

Entelektüeller toplumları hayat karşısında duruşlarına göre; okullu toplum, okulsuz toplum, şenlikli toplum, seyirci toplum ve katılımcı toplum gibi sınıflara ayırarak adlandırıyorlar.

STADYUMDA ATATÜRKÇÜLÜK
20 Ocak 2012 - 10:01

STADYUMDA ATATÜRKÇÜLÜK

 

Entelektüeller toplumları hayat karşısında duruşlarına göre; okullu toplum, okulsuz toplum, şenlikli toplum, seyirci toplum ve katılımcı toplum gibi sınıflara ayırarak adlandırıyorlar.

Ailede, okulda, işyerinde ve devlet yönetiminde buyrukçu yapı hâkim olduğundan bizim konumumuz ‘seyirci topluma’ daha yakın göründüğü için törenci bir toplumuz.

Küp içindekini sızdırır misali 19 Mayıs kutlamalarımız da elit bir kadro tarafından yapılıyor ve toplumun %99 u ona bakıyor.

Bir zamanlar Cumhuriyet kutlamalarına okulların bütün mevcutlarıyla katılmasını sağladık. Böylece tüm öğrenciler kutlamaya aktif olarak katılacak, çocuğunu tören geçişinde görmek isteyen veli de törenlere iştirak etmiş olacaktı.

Cumhuriyet rejiminin nimetlerini anlamada, ona sahiplenmede coşkusuz kalan halkı kutlamalara katmak için en büyük icadımız,  halkın çocuğunu oltaya takarak halkı balık yerine koymak oldu. Nede olsa halk; en son suyu balıklar keşfeder misali Cumhuriyetin faziletlerinden besleniyordu ama farkındalığını belli etmiyordu.

Bizim insanımızın geleneğinde, Manisa’nın ‘bağ bozumu şenliği’ gibi ‘hasat bayramları’ vardı. Baharla birlikte başlayan ve altı, yedi ay süren toprak, insan ve ürün ilişkisinin gerektirdiği yoğun çabanın sonunda elde edilen mahsul ve yılı yüz akı ile tamamlamanın getirdiği şükran duyguları, gönüllerden yorgun yüzlere ve giysilere kadar yansırdı. Evin kedisi, köpeği bu mutluluktan nasiplenir, yıl boyunca en ağır yüklere maruz kalan öküzler ve atlar yıkanırdı.

Öz kültürümüzden aldığımız bu bakış açısıyla; 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı kutlamalarının nasıl olması gerektiğini kendimize sorarsak; aklımız bize, “Hasat Bayramı” gibi olması gerektiğini söyleyecektir.

Geçen 19 Mayıs’tan bu günküne kadar hazırladığımız yıllık programlara göre gençler için yaptıklarımızı ve gençlerin kazandığı gelişmeleri coşkuyla sergilemeliyiz, eksik kalanların hesabını vermeliyiz. Yöneticiler, gençler, aileler, okullar hesap vermeli, özeleştiri yapmalı.

Buna aklı yetmeyen ve gözü kesmeyen müptezellerin, gençlere stadyumlarda ‘lambada dansı’ yaptırarak ilericilik ve Atatürkçülük gösterilerinde bulunduklarını çok gördük. Dünün uşağı Bulgaristan’a gidip Todor Jivkov’dan 19 Mayıs Stadyum kutlamaları için gösteri dersleri alanları ve Bulgar eğiticileri Türkiye’ye bu amaçla davet edenleri de biliyoruz.

Okullara, gençlerin; tiyatro, şiir, müzik, halk oyunları gibi gösterilerle zenginleştirilmiş ‘gençlik şölenleri’ yapacakları salonlar yapabildik mi?  

Şehrin bazı sokaklarını ‘gençlik Festivali’ için tahsis edebildik mi? Gençlere, halkla paylaşacakları görsel sanat zenginliği kazandırabildik mi?

Gençler arası turnuvalar düzenleyip kazanan gençleri doya doya takdir edip ödüllendirebildik mi?

Gençleri sokaklardan kurtaracak bilim, kültür ve sanat yapılarıyla buluşturabildik mi?

Şiir, resim, makale vb yarışmalarda dereceye giren öğrencileri burs desteğiyle coşturabildik mi?

Gençlik sorunlarını araştırıp sonuçlarını kamuoyu ile paylaşıp sorunların çözümüne gençleri ortak edebildik mi?

Gençleri, rol model olarak benimsedikleri şair, tabip, sanatçı, komutan, yönetici vb. buluşturabildik mi? Onların başarıya dokunmalarını sağlayabildik mi?

Çevre sorunları konusunda oların proje yapıp uygulamalarına imkân tanıdık mı?

İşsiz ve mesleksiz gençliğin sorunlarını ele alan projeler geliştirebildik mi ve gençleri projelerin ortağı yapa bildik mi?

Gençlik yardımları projesini uygulamaya koyduk mu, il ve ilçelerde gençlik hizmetleri proje koordinasyon kurumu kurabildik mi?

Belediye, emniyet, Milli Eğitim, Sağlık, Gençlik ve Spor, Kültür müdürlüklerinin ve il özel idaresinin gençlik hizmetlerini koordine edebildik mi?

Bu koordinasyonla elde ettiğimiz etkili sonuçları halkla paylaşabiliyor muyuz?

Bunların hiç birini yapmıyoruz ama stadyum kutlamalarını bayram şekeri gibi sömürmeyi beceriyoruz, siyasi kabızlığımızı Atatürk üstünden aşmaya çalışıyoruz ve bunun adına da Atatürkçülük diyoruz.

Bağbozumu şenliği için kimse üzüm yetiştirmez, üzüm yetiştirildiği için bağbozumu şenliği yapılır. Eğitimde böyledir; kutlama için eğitim yapılmaz, başarılı eğitimin sonuçları heyecanla halkla paylaşılır. Çiftçi için ürün yaksa hüzün var ama eğitimde sınıfta kalsak da bize her gün bayram…

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum