Seyyid Ahmet Arvasi Söyleşisi
Dokuz Sütun gazetesinde 8 Ocak 2022 tarihinde yayımlanan Gazeteci-Yazar Hüdavendigar Onur'un Tarihçi Naci YENGİN'le Seyyid Ahmet Arvasi üzerine yapmış olduğu söyleşidir.
Hüdavendigar Onur/ Dokuz Sütun Gazetesi/Ahmet Arvasi hakkında sorular
"Tarihçi Naci Yengin'le Arvasi Hoca hakkında söyleşi: "Türkler ata bindiğinde Alp attan indiğinde Eren olurlar"
Ahmet Arvasi ile nasıl tanıştınız? Sohbetleri nasıldı?
Âlim, mütefekkir, Türk milliyetçisi, inanmış bir dava adamı, eğitimci, teorisyen Seyit Ahmet Arvasi Hocayı tanımış olmaktan her zaman bahtiyarlık duydum. Kendimi ayrıcalıklı hissettim. Onu bazen Dede Korkut, bazen Hoca Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş-ı Veli, bazen de Yunus Emre’nin yerine koydum, öyle gördüm.
Naci YENGİN, 1980’li yılların ortalarında İstanbul’da üniversite okumanın faydalarından birisi de Ahmet Arvasi gibi rol model olacak bir insanı tanımaktı.
Birçok arkadaş gibi onu ilk olarak “Türk İslam Ülküsü” kitabıyla tanıdım. 1980’li yılların çalkantılı dönemlerinde yayımlanan bu eser bizim gibi gençlerin başucu kitabıydı. İlk zamanlarda anlayamasak ta elimizden düşürmez, kitabı elimizde taşıyor olmanın gururunu yaşardık.
Gazetede “Hasbihal” köşesinde yazdığı yazıları arkadaşlarla birlikte okur, yorumlar yapar dersler çıkarır ve kendimize çeki düzen verirdik. Türk olmanın ne demek olduğunu ilkin onun yazı ve değerlendirmelerinden öğrendik desek yanlış olmaz.
Daha sonra birkaç arkadaş gazeteye gitmek istedik. Ancak bir türlü cesaret edemedik.
Sık sık Cağaloğlunda Mustafa Necati Özfatura Ağabeyin bürosuna uğrardım. Bir gün yine hal hatır sormak amacıyla uğradığımda ilkin orada gördüm Ahmet Arvasi Hocayı! Mustafa Necati Özfatura Ağabey Arvasi Hoca için “Asrın Yesevisi” benzetmesini yapardı. Bizim için Ahmet Arvasi Hoca asrın yaşayan Hoca Ahmet Yesevisiydi. 31 Aralık 1988’den sonra ise Mustafa Necati Sepetçioğlu Asrın Yesevisi oldu. Şimdilerde asrın Yesevisi olmaya layık kim vardır bilemem!
Ahmet Arvasi denilince neyi hatırlıyorsunuz, sizi etkileyen eseri, sözü veya uygulamaları var mıdır?
Naci YENGİN, Arvasi Hoca hal, hareket, jest ve mimikleriyle; daha çok kalemiyle binlerce yıllık maziden 20. Yüzyıla gönderilen bir alperen gibiydi. Gayet sakin, yapıcı ve teskin edici yönünün yanı sıra mesele Türklük olunca Alp karakteri gösteren bir savaşçıya dönüşürdü. İlkin ondan duymuştum. “Türkler ata bindiğinde Alp attan indiğinde Eren olurlar” sözünü. Bu söz en çok ona yakışıyordu. Hayatında verdiği mücadelelerle bu söze ne kadar layık olduğunu kanıtlamıştı.
“Kökü mazide olan ati” sözü her ne kadar Yahya Kemal’e aitse de bu sözün ne anlama geldiğini Arvasi Hocadan öğrendik diyebilirim. Türk deyince birçok zorluğa karşı mücadele edilmesi gerektiğini; tarih boyunca Türklüğün önüne konan birçok engelin bizim önünüze de konacağını ancak hiçbir engelin aslında gerçek engeller olmadığını bilmemiz gerektiğini Hoca gibi örnek şahsiyetlerden öğrendik.
Arvasi Hocanın bütün eserleri insanın kendisini hatırlatır. İnsanı adeta titretir kendine döndürür. O yüzden eserleri arasında ayrım yapmak doğru değildir. Elimizden düşürmediğimiz eserleri vardı elbette. Bunların ilki belki de azından ve içeriğinden ve isminden dolayı “Türk İslam Ülküsü” kitabıdır. Daha sonra da hocanın şimdilerde çok bilinmeyen “İlmihal” kitabı vardı. Maturidi anlayışı çerçevesinde bir ilmihal kitabıydı. Elimizden düşmez Arapçı ve Farsçılara karşı kendimize zırh yapardık.
Ahmet Arvasi, “Türk”, “Türklük”, “Türk Dünyası Birliği” gibi konulara çok değiniyor. Onu bu yönde uğraşa sevk eden nedenler ne olabilir?
Naci YENGİN, Arvasi Hoca’nın en önemli hassasiyeti Türklüktü. 60’lı yıllarda yazdığı “Türk Milliyetçiliğinin İlkeleri” kitabında Türk Milliyetçiliğinin ne olduğunu, nasıl olması gerektiğini anlatıyordu. Daha sonra “Kendini Arayan İnsan”, “İnsan ve Ötesi” çalışmalarında insan olmanın erdemini, yaradılışı, insanın görevleri ve insan düşüncesini ortaya koyarak âdete Türk Milletinde ideal insanın nasıl olması gerektiğinin teorisini yapıyordu.
Gençliğimizde Türk dünyasının dertleriyle dertlenen, Türk dünyası ile ilgili çalışmalar yapan insan ve kurumların sayısı çok azdı. Türk dünyası ile ilgili söz söyleyebilen, kalem oynatabilen ender insanlardan birisi de Ahmet Arvasiydi. Türklükle İslam’ı aynı gören Ahmet Arvasi Hoca İslam dünyasının güçlenmesinde, birlik ve beraberliğinde Türkiye’nin öncü rolünü her zaman vurgulardı. Türkiyesiz bir Türk ve İslam dünyasının ayakta kalamayacağına inanırdı. Türklük kavramı Arvasi Hoca’da kavmin çok ötesindeydi. Türkler ve milliyetçilik konuları gündeme getirildiğinde kendisinden, ailesinden örnek verirdi.
Arvasi Hoca’nın Türk karakterinden anladığı ideal neslin tanımı şöyleydi:
“Türk-İslam kültürüne, Türk-İslâm medeniyetine, Türk-İslam ülküsüne bağlı, Türklük şuur ve vakarına, İslam iman, aşk, ahlak ve aksiyonuna sahip, Türklüğü bedeni, İslamiyet’i ruhu bilen, milletini teknolojik hamlelerle dünyanın bir numaralı devleti yapmak özlemi ile çırpınan, dünya Türklüğünün, İslâm dünyasının ve bütün mazlum milletlerin ümidi olmaya namzet gençlik yetiştirmekten başka çaremiz olmadığına inanıyorum.” Bu inanç ve kararlılığı aşıladı bizlere. Hala da aynı inanç ve kararlığı sürdüren insanların sayısı arttı mı yoksa azaldı mı bilemem!
Türklük karşıtı ve düşmanlarını hiç sevmezdi. Türk düşmanı ile İslam düşmanlarını aynı kefeye koyardı. İslamiyet’in günümüze kadar gelmesinde Türklerin hizmetlerini tek tek saymaya kalksak Arap ve Farsilerin adı bile okunmaz derdi.
Herkes tarafından bilinen bir sözü vardır: “Belgelerle sabittir ki ben peygamber soyundanım. İslâm’a çatamayanlar Türk milletine çatıyorlar. Türk’e düşmanlık İslâm’a düşmanlığa eşdeğerdir. Bin yıl İslâm’ın hizmetkârlığını yapmış Türk milletinden dünyada bir tek Türk kalsa o Türk ben olurum. İki Türk kalsa ben ikincisi olurum.”
Arvasi Hocanın milliyetçilik anlayışı şöyledir: “Benim milliyetçilik anlayışımda asla ırkçılığa, bölgeciliğe ve dar kavmiyet şuuruna yer yoktur. İster azınlıktan gelsin, ister çoğunluktan gelsin her türlü ırkçılığa karşıyım. Bunun yanında Şanlı Peygamberimizin “kişi kavmini sevmekle suçlandırılamaz.”sözünün altını çizerdi.
Türk ulusu ırkçı değil. Buna rağmen bazılarının “Türkçülüğü ırkçılık” olarak adlandırması, Türk’le bir problemleri olduğunu gösterir mi?
Naci YENGİN, Türklerin medeniyete, insanlığa yaptığı hizmetlerin onda biri kadar başka bir milletin hizmet ettiği görülmemiştir.
Meşhur bir söz vardır. “Dünya tarihinden Türkleri çıkarın dünya tarihi yazılamaz.” Türk-İslam dünyası için kesin olarak söyleyebiliriz ki Türklerin olmadığı bir İslam tarihi, hatta İslamiyet’in nasıl olabileceğini düşünmek bile istemeyiz. Günümüz dünyasında yaşayan gelişmelere bakıldığında ayakları üzerinde durabilen, İslam’ın izzetini korumaya çalışan Türklerden başka kimler vardır?
Türklerin İslamiyet’le etle tırnak olmaları, İslamiyet öncesi Hanif Türk inancını yaşamalarından kaynaklandığına dair önemli görüşler vardır. Türklerin 15 bin yıllık tarihleri incelendiğinde görülecektir ki Türkler her dönemde törelerini her şeyden üstün görmüş ve İslam öncesi olarak adlandırılan ancak Hz. Peygamber öncesi demenin daha doğru olacağına inandığımız dönemde de İslam’ın özünü yaşaya gelmişlerdir. Yeni araştırmalar göstermektedir ki Türklerin hiçbir zaman kavmiyetçilik gibi başka etnisiteleri küçük gördükleri görülmemiştir. Bu anlayış Türklerin yaradılışına da uygun değildir. Zira Türkler kendilerini Tanrı tarafından dünyayı yönetmek amacıyla yaratıldıklarına inanmışlar, görevlerinin açları doyurmak, çıplakları giydirmek olduğunu düşünmüşlerdir. Bu anlayıştır ki “Türkler için mazlumların beklediği millet” denilmiştir.
Arvasi Hoca Türkleri anlatırken: “Tarihte hiçbir millet bu kadar iştiyakla, bu kadar büyük dalgalar halinde yeni bir dine koşmamıştadır. Muvahhit Türk Milleti, İslamiyet’te -tevhid-in en muhteşemini bulmuş, onunla coşmuş ve adeta kendinden geçmiştir.”, “Nihayet, Türk, İslamiyet ile o derece kaynaştı ki, Avrupalı İslamiyet’e, -Türk’ün Dini- demeye başladı.”[1] Derken aslında İslamiyet ile Türkler arasındaki bağı ortaya koymaktadır. “İslamiyet çeşitli kültür ve medeniyetlere biçim veren bir –üst sistem olarak milli şahsiyete milli değerlere milli töreye önem veriri, ancak bunu yaparken kendi gerçeğine aykırı olanlarını ayıklar, sivri noktaları törpüler, Türk milli kültürü, müessesleri ve töresi, en az bin yıldan beri, İslamiyet’le iyice kaynaşmıştır.”[2]
Bazı çevrelerin Türkçülüğü ırkçılık olarak göstermeye çalışmaları Türkler arasında bir problem yaratma, Türkleri değişik düşünce, inanç, felsefe kalıplarına hapsederek asli hedeflerinden; milli şuur ve Türklük bilinçlerinden uzaklaştırma amacına yönelik olduğu görülmektedir. Türklerin kendilerini hatırladıkları, özlerine döndükleri dönemlerde tarih, medeniyet, insanlık ve kültür olarak dünya medeniyetine yeni bir soluk getirdikleri; barış, adalet, huzur ve mutluluğu yaymak amacıyla neler yaptıkları, neler yapabilecekleri gerçeğini bilen çevrelerin Türklüğün önüne bu tür düşünce ve tuzaklarla set çekmek amacıyla ortaya attıkları kendi korku senaryolarının dışa vurumu olarak görülmelidir.
Özetle Arvasi, “Türk milleti birlik, Türk devleti güçlü olursa insanlık kurtulur, zulüm biter[3]” der.
Ahmet Arvasi, “Türkçü Güç” zayıflatılmamalı” derken neyi kastediyor?
Naci YENGİN, Arvasi Hoca İlayı Kelimetullah davasına baş koymuş bir Horasan ereni gibiydi. Bu yüzden Türklerin Kızılelma, İlay--ı Kelimetullah davası yolunda yürümeleri için Türk kalmaları gerektiğine inanıyor, savunuyor ve destekliyordu.
Onun İlay-ı Kelimetullahtan anladığı: “Irkları, kavimleri, milletleri ezmeden, inkâr etmeden, zayıflatmadan, bir diğerinin tahakkümüne sokmadan, kendi milli şahsiyetleri içinde tutarak huzura kavuşturmak” amacını güden İlay-ı Kelimetullah davası, “ırk, kavim ve millet ayırımı yapmaksızın bütün müminleri İslam kardeşliği şuuru içinde barışa ve İslam’a hizmette yarışa davet etmektir. Kur’an-ı Kerim’deki ifadesiyle, ‘Din Allah’ın dini oluncaya kadar savaşmak’ demektir.[4]” Bu davayı geçmişte olduğu gibi bugün ve gelecekte de Türklerin omuzlayabileceğine olan inancı tamdı.
Türkçülük hiçbir zaman Türkleri üstün görme algı, anlayış ve siyaseti olmadı.
Türkçülük anlayışında Hz. Peygamber öncesi de İslamiyet sonrası da Türklerin insanlığa hizmeti esas alınmaktadır. Yeryüzüne nizam vermek, adalet getirmek amacıyla Tanrı tarafından görevlendirilen Türk milletinin ortak değeri olan Türklük ve Türkçülük anlayışı modern dönemde insanlar tarafından kurgulanan ideolojilerin çok ötesinde milletin yaradılış gerekçesi ve felsefesi olarak adlandırılabilen âlemşümul bir anlayış olarak kabul edilir.
“Bütün kültür ve medeniyet tarihimiz boyunca gelip geçen peygamberler, veliler, âlimler, fikir ve sanat adamları bize bunu anlatmaya çalıştılar. Yani tabiata mahkûm düşmeden, ona hâkim olmanın yollarını gösterdiler. Tabiata ‘kul’ değil ‘efendi’ olmanın inceliklerini bizlere sundular. İnsanın ‘yalnız Allah’a kulluk edebileceğini’ ve ‘sahte tanrılara’ tapınmaması gerektiğini ısrarla tekrarladılar. Böylece insanın hukukunu yücelttiler.[5]”
Hoca’nın tabiriyle “Türkçü güç”ün zayıflatılması yalnız Türkleri değil aynı zamanda İslam dünyasının zayıflatılması anlamına gelmektedir. Türk dünyasının milli ve moral değerlerinin yükseltilmesi ekonomik, teknolojik, siyasi ve askeri gücü oranında dünyanın yeniden yaşanır hale gelmesine büyük hizmet edecektir. Dünyada mazlum milletlerin her zaman yanında duran Türk anlayışı ve hayat tarzının zayıflatılması oranında başta Türklerin yaşama, var olma, yeniden silkinmelerinin önüne geçilecektir. Bu yüzden Türklerin ister Türkçü güç deyin, ister Turancılık, ister Kızılelma isterse Nizam-ı Alem anlayışları her zaman desteklenmeli siyasi, ekonomik ve kültürel güçleri arttırılmalıdır. Bunun yolu eğitim, bilim, kültür ve Türk dünyasının ortak değerleri üzerinde inşa edilecek yeni bir “Türk Birliği” düşüncesinden geçmektedir. Arvasi Hocanın “Türkçü Güç” olarak ifade ettiği gücün zayıflatılmasına karşı her zaman tetikte ve uyanık olmak gerekmektedir.
Ahmet Arvasi’nin, Türk gençliğinin ataları gibi Müslüman olması ama Araplaşmaması için çok çabaladığı görülmektedir. Bu konuyu biraz açar mısınız?
Naci YENGİN, Türklerin önünde dün olduğu gibi bugün ve yarın da en büyük engel Araplaşma, Farslılaşma tehlikesidir.
Türkler bugüne kadar çoğunlukla Müslümanlığı benimsemeyerek varlıklarını sürdürmüşlerdir. Hıristiyanlığı tercih eden Hun Türkleri olan Macarlar, Gagauzlar (Gökoğuzlar), Çuvaşlar, Yakutlar, Karamanlılar ve Hakaslar gibi Türkler bulunmaktadır. Karaylar gibi az da olsa Yahudiliği benimseyen Türkler mevcuttur. Ancak bu durum onların Türklüğüne halel getirmemektedir. Gözoğuzların ve Macar Türklerinin Türklük alanlarına ne denli çaba gösterdikleri ortadadır.
Türk dünyası üzerinde Selefi Arap İslam’ının ve Fars İslamcılığının çalışmaları artarak devam etmektedir. Buna karşı Türklerin genel olarak aklı ön plana alan Maturidi anlayışına bağlı oldukları dikkate alınırsa Türkiye başta olmak üzere Maturidi İslam anlayışının güçlendirilmesi ve aynı anlayıştaki Türklerin Arap ve Fars algısına karşı ortak hareket etmesi beklenir. Hatta Azerbaycan Türklüğü üzerindeki Fars İslam anlayış ve baskılarına karşı Azerbaycan Türklüğünün gerçek Ehl-i Beyt ve İslam anlayışına yönelik çalışmalarına destek verilmelidir. Türkler arasında yaygın olan Maturidi İslam anlayışı ile Azerbaycan başta olmak üzere Ehl-i Beyt İslam anlayışlarının görüldüğü Türk coğrafyalarındaki anlayış ve inanç benzerliklerinin ortak yönlerinin ön plana çıkarılması gerekmektedir. Aksi takdirde Türk dünyası Arap ve Fars İslam anlayışlarına, Selefiliğin radikalizmine, İran mollalarının Şia anlayışından fazlasıyla zarar görecektir.
Ahmet Arvasi, Türk ve İslam dünyasında yeterince tanınıyor mu? Tanınmıyorsa neden? Bu konuda ne tür çalışmalar yapılabilir.
Naci YENGİN, Hoca Ahmet Arvasi’yi Türk dünyasının ve özellikle gençlerin yeterince tanıdığı söylenemez. Bunun pek çok nedeni vardır. Öncelikle ben Türküm ve Türklük için yaşar, mücadele ederim, Ülkücüyüm, Türk Milliyetçisiyim diyenlerin Arvasi Hocayı neden tanımadığını, tanıtmadığını düşünüp sorgulaması gerekmektedir.
Siyasetin içinde bir unsur olarak kullanılmayacak kadar yüce fikir ve dava adamlarının gençler arasında yeterince tanınmıyor olması öncelikle bizlerin ayıbıdır.
Bu konuda paneller, sempozyumlar düzenlenmeli, belgeseller, TV ve sinema filmleri çekilmelidir.
Ahmet Arvasi kültür, sanat ve düşünce yarışmaları yapılmalıdır. Bu amaçla bir üst komisyon kurulmalıdır.
Okullara ve bir üniversiteye Ahmet Arvasi’nin adı verilmelidir.
8. Zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.
Naci YENGİN, Seyit Ahmet Arvasi Hocaya Allah’tan rahmet dilerim. Kamuoyuna Hocayı yeniden hatırlattığınız için teşekkür ederim.
[1] Hayati Tek “Türk İslam Ülküsü ve S. Ahmet Arvasi”, http://hayatitek.com/turk-islam-ulkusu-ve-s-ahmet-arvasi/ makalesinden faydalanılmıştır.; S. Ahmet Arvasi, Türk İslam Ülküsü, C.I, s.194
[2] S. Ahmet Arvasi, Türk İslam Ülküsü, C.I, s.194
[3] S. Ahmet Arvasi; Türk İslam Ülküsü, C.I, İstanbul 1999, s.10
[4] Nizam-ı Âlem Dergisi, 12 Ekim 1979
[5] S. Ahmet Arvasi; Fikir Sefaletine Örnekler, Burak Yayınevi, Bütün Eserleri: 20, 2. Baskı, İstanbul 1999, s. 69; Ayrıca Bak. Hayati Tek “Türk İslam Ülküsü ve S. Ahmet Arvasi”, http://hayatitek.com/turk-islam-ulkusu-ve-s-ahmet-arvasi/
FACEBOOK YORUMLAR