Selim İleri:'Bir Demet Menekşe' Hatıraları

'Bir Demet Menekşe' Hatıraları

Selim İleri:'Bir Demet Menekşe' Hatıraları
04 Şubat 2012 - 13:27

"Bir Demet Menekşe Hatıraları" bu yazının başlığı. Ama belki daha uzun bir başlık seçmeliydim, Cumartesi yazılarımı birbirinden güzel grafik düzenlemelerle bezeyen arkadaşlarımı çıldırtmak pahasına.

 

Bu başlık "Bir Demet Menekşe Hatıraları ya da Hatıralar Bile İmkânsız" olmalıydı. Sebebini az sonra anlatacağım.

Bir Demet Menekşe Zeki Ökten için yazdığım senaryonun adı. Sevgili dostum Zeki Ökten, Bir Demet Menekşe'yi 1970'lerde peliküle geçirdi, tam tarihi hatırlamıyorum, hatıraların bile imkânsız kılındığı günümüzde bu tarihi ansiklopedilere bakarak, bilgisayara girerek saptamaya ihtiyaç duymuyorum.

Bir Demet Menekşe adını bir şarkıdan, "Bir Demet Yasemen"den mi esinlendiğimi soranlar oldu. Bir Demet Menekşe, Muazzez Tahsin Berkand'ın bir romanındaki "Bir buket viyolet"ten 'alaturkalaştırma'dır. Ayrıca, Bir Demet Yasemen Hulki Saner'in yönettiği, baş rollerini Belgin Doruk'la Göksel Arsoy'un oynadığı, sonu 'acıklı' biten eski bir 'melodram'ın adıdır.

Bir Demet Menekşe'nin bunca yıl sonra, geçen hafta, gönlümü çeleceği ve aklımı karıştıracağı aklımın ucundan bile geçmezdi.

Gönlümü tekrar çeldi, çünkü önceki pazartesi Yıldırım Mayruk'un güzel defilesinde Lâle Belkıs'a rastladım. Usta Yıldırım Bey yıllarca birlikte çalıştığı mankenleri sunum için dâvet etmişti. Lâle Hanım da gelmiş. Zaten podyuma en son o çıktı.

Lâle Belkıs Bir Demet Menekşe'nin oyuncuları arasındaydı. Çok başarılı -tabiî bence- bir kompozisyon çizmişti. Gerçi o akşam filmden konuşmadık. Bununla birlikte Bir Demet Menekşe günlerini hatırladım, Lâle Belkıs'ın emeğini, titizliğini hatırladım. O günlerin heyecanını yeniden duymak istedim...

Üç gün sonra, perşembe akşamı Vahit Uysal'la buluşacaktık. Doğan Kitap'tan vefalı arkadaşım Vahit bir kitap armağan etti bana: Kadına Melodram Yakışır / Türk Melodram Sinemasında Kadın İmgeleri; kapakta Karagözlüm filminden Türkân Şoray'ın -galiba bilgisayarda oynanıp azıcık deforme edilmiş- portresi. Kadına Melodram Yakışır'ı Hasan Akbulut büyük emek vererek yazmış. Önsöz değerli Seçil Büker'in imzasını taşıyor. Eseri 2008 yılında Bağlam Yayıncılık okurla buluşturmuş.

Kitaplar kitaplar gürültü patırtısında bu eseri gözden kaçırmışım. Cuma sabahı hemen sayfalarını açtım. Değerli Seçil Büker'in önsözü "Kim Korkar Menekşeden Yasemenden?" başlığını taşıyor. Edward Albee'ye olduğu kadar -burnubüyüklük sayılmasın- bizim Bir Demet Menekşe'ye de 'gönderme' herhalde dememe kalmadı, Büker'in filmin öyküsüne yönelik bazı saptamalarını okudum.

Değerli Seçil Büker, "Sonunda yasemenleri kim hak eder?" diye soruyor ve hemen yanıtlıyor: "Evde yaşayan kadınlar kuşkusuz. Bir Demet Menekşe'de Filiz, Çalıkuşu'nun çeşitlemesidir. Ama o Feride kadar dirençli değildir, çok kısa bir süre içinde yuvaya döner. Dışarısı tehlikelerle doludur, kadın ancak evinde tüm kötülüklerden uzak bir biçimde yaşayabilir. Kadına ev yakışır."

Önce 'Filiz'e takıldım. Kim bu Filiz? Ya da, Büker 'Filiz' ismini bir simge olarak mı kullanmış? Önsözü yeniden okudum: Hayır, Filiz simge ad değil. Bir Demet Menekşe'deki Nesrin'i Büker hatırlayamamış, daha doğrusu Filiz olarak yanlış hatırlamış. Neyse ki Hasan Akbulut oylumlu Bir Demet Menekşe özetinde Nesrin'i -hiç değilse ad olarak- korumuş.

Bir kitap, bir araştırma elbette baştan sona okunur, bilmez değilim. Fakat sizin bir emeğinizden söz açılıyorsa, ne saklamalı, hemen o bölüme 'koşuyorsunuz'. Ben de hemen 328. sayfayı açtım: "Bir Demet Menekşe: 'Sahipsiz Kadınlar'".

Sonradan ayırt ettim, Akbulut film öykülerini özne kabul ediyor; oyuncuları anıyor ama, film öyküsünü, senaryoyu yazan kişiyi anmamayı tercih ediyor. Sebebini çözemedim. Belki, melodramın değişmez bir kalıp olduğuna, yaratıcı hiçbir özellik taşımadığına inandığından.. (Akbulut girişte bu tutumunu göstergebilimsel yönteme bağlılığıyla açıklıyor, gerçi. Yine de kavrayamadım.)

Okuyordum, aklımda "Filiz"in eve, "yuva"ya dönüşü. O günler beliriyordu. Bir Demet Menekşe'nin yapımcısı Berker İnanoğlu'nun Erman Han'daki bürosundayız, Zeki'yle ikimiz. Büro, giriş katında; Berker Bey'in odası yarı lüks döşenmiş, pencereler açık. Yeşilçam'ın hararetli günleri, dışarıda çekime gidenlerin telâşı. Berker Bey, Anadolu'daki işletmecilerle anlaşmış, Hâle Soygazi'li ve Kartal Tibet'li film istiyor bizden; öyleydi o yıllar, Anadolu seyircisinin nabzı tutulur, 'artist'ler öyle seçilirdi, çok yazıldı çizildi.

Zeki Ökten çiçeği burnunda yönetmen. Atıf Yılmaz imzalı Günahkârlar filminin setinden tanışıyoruz. Çok yakın arkadaş olmuştuk. Bana güveniyordu, hem yapımcıyı irkiltmeyecek, hem de eli yüzü düzgün bir senaryo yazacağıma inanıyordu.

Bana gelince, kim bilir kaç kez yazdım, daha yenilerde yazdım, melodramdan korkmuyordum. Yasemenlerden, menekşelerden de korkmuyordum. Çünkü melodramın 'yol ayrımı'yla dönüştürülebileceğine, gerçeklikle 'yüz yüze' getirilebileceğine inanıyordum.

Oysa değerli Büker toptan silip atmış: "Sunduğu ne olursa olsun kullandığı şifreleri çok akıllıca seçiyor. Toplumsal gerçekliği inşa eden kültürel temsiller sisteminin bütünlüğü içinde yer aldığı belli olmasın diye bize menekşelerle, yasemenlerle sesleniyor." Meğer Zeki'yle birlikte neler yapmamışız...

Bunları yazdım, defalarca yazdım, anılarımda yer aldı, ama bir kez daha yazmak gerekecekmiş, hele ciddi bir araştırma söz konusuyken. Hasan Akbulut'un Kadına Melodram Yakışır'ı -sonra dikkatle okudum bütün kitabı- gerçekten ciddi, emek ürünü bir eser. Ne var ki, oldum bittim, kuramla, kuramın verileriyle yetinen araştırmalardan ürkerim. Akbulut da kuramla yetinmiş, hayatın kılgısını âdeta yok saymış.

Bir Demet Menekşe yüzlerce kez tartışılarak yazıldı. Berker Bey ille 'mutlu son' istiyordu; doğaldır, yapımcıydı. Ben, melodramın menekşelerle sarsılması için, ille 'mutsuz son'. Hepimiz çok gençtik ve sevgili Zeki Ökten bu filmi ille yönetmek istiyordu. Bitmeyen ama hep dostça tartışmalar. Ayrıca bir yandaşım vardı: Sevgili Hâle Soygazi. Hâle de, Nesrin'in fabrikatör Kenan'ı hayatından çıkarmasını istiyordu.

Yazdığım senaryo 'mutsuz son'la noktalandı. Çekim sırasında da tartışmalar sürdü. Sonunda benim kırık dökük itirazıma rağmen, 'müphem son' çekildi. Değerli Akbulut, "(Nesrin) eve geldiğinde Kenan'ı annesinin yanı başında otururken bulur. Anne, 'Çile ocağına sığınanlar geri çevrilmez kızım' der. Film, Nesrin'in gülümseyerek Kenan'a bakışıyla biter." yorumunu yapıyor.

Keşke Akbulut Hatırlıyorum'da yazdıklarımı okusaydı: O gülümseyiş yüzünden handiyse kıyametler kopmuştu. Buruk bir gülümseyiştir Hâle'ninki, dikkatle izlense, buruk, alaycı, son sahneden sonra olup bitecekleri söylemez, inatçı, bulanık bir gülümseyiştir. Önemli bir oyunculuk örneğidir. Nitekim Berker Bey bile müphem sona Hâle Soygazi'nin oyunu sebebiyle âdeta boyun eğmişti.

Artık aramızda değil Zeki Ökten, Berker İnanoğlu; filmin oyuncularından Muazzez Kurtoğlu, Reha Kıral, Nubar Terziyan, Mualla Sürer, Yeşim Tan; kim bilir kimleri unuttum Bir Demet Menekşe'ye emek verenlerden... Ama, anlattığım tartışmalı sürecin tanıkları da var, neyse ki: Başta Hâle Soygazi, filmde çok yalın bir oyunculuk sergilemiş olan usta Güler Ökten, Kartal Tibet...

Kuramla yetinmek, bazan hatıraları bile, dedim ya, 'imkânsız' kılıyor. Sonra kuram bazan çok gülünç saptamalara yol açıyor: Akbulut, Nesrin'in çalıştığı butikteki "patron Canan da dahil, üç kadın"ın da esmer oluşunu özel bir vurgu sanmış! Olanakları yürek yakıcı darlıktaki Türk sinemasında, aydın horgörüleriyle küçümsenmiş sinemamızda hangi yönetmen, hangi senarist, hangi yapımcı böylesi bir vurgulu seçim yapabilirdi ki?! Koşulları bilmeyince yorumlar, saptamalar bazan acı acı gülümsetiyor...

Bir Demet Menekşe şimdi bana öksüz evlât gibi geliyor. Fakat öksüzlük de melodram unsuru değil midir?..

zaman gaz.4.02.2012

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum