Saraydan Sürgüne: Sultan Vahdeddin

Saraydan Sürgüne: Sultan Vahdeddin’in Saray ve Sürgün Hayatı

Saraydan Sürgüne: Sultan Vahdeddin
14 Eylül 2013 - 17:41

Timaş, Hatırat Kitaplığı’na yeni bir eser daha ekledi. Yakın tarihin kara deliklerine ışık tutmak üzere “Hatırat Kitaplığı” adı altında bir dizi başlatan yayınevi, iki ay evvel (Şubat 2013) serinin 32. kitabını neşretti.

Bu sefer, yakın tarihimizin en çok tartışılan dönemine konuk oluyoruz. “Saraydan Sürgüne: Vahdettin’in Saraylısı Anlatıyor” ismiyle neşredilen hatıratta, Sultan Vahdeddin’in “saraylı”larından Afife Rezzemaza, bizlere bilhassa “içeri”deki hayattan, yani saraydan ve son padişahın sürgündeki günlerinden bahsediyor. Saraydan bir gözün müşahedeleri, devletin bu en buhranlı dönemine de farklı bir pencereden bakmamızı sağlıyor.

 

Saraydan Bir Gözün Müşâhedeleri

Abhaz bir baba ve Çerkez bir annenin evladı olarak İzmit’te dünyaya gelen Rezzemaza, 1910’da saraya kabul edilir ve 1912’den 1931’e kadar da Sultan Vahdeddin’in hanımı Müveddet Kadınefendi’nin nedimeliğini yapar. Efendisiyle sürgüne gidecek kadar sadakatle bağlı olan Rezzemaza, özellikle saraydaki hayatı, İstanbul’a düşman kuvvetlerinin girişini, sürgünden evvelki günleri ayrıntılı şekilde anlatıyor.

Sultan Vahdeddin’in San Remo’ya kadarki hayatını az çok biliriz. Ancak sürgünden sonra nasıl bir hayat yaşadığı, günlerini nasıl geçirdiği çok fazla bilinmiyor. Rezzemaza’nın hatıratının belki de en önemli tarafı, bu sürgün günlerinden ayrıntılı olarak bahsetmesidir.

İstanbul’un İşgâli

saraydansurgunekapakHatırat ana hatlarıyla üç kısma ayrılmış. İlk kısımda; saraya kabulü ve sarayda kendisine yeni isim verilmesinden bahseden Rezzemaza; Vahdeddin’in şahsiyeti, maiyeti, hayırseverliğinden de bahsediyor. Ayrıca kendi isminin ilginç hikâyesini ve manasını da yine hatırattan öğreniyoruz.

İtilaf devletleri tarafından İstanbul’un işgal edilişi ve işgal günlerindeki çaresizlik, perişanlık, Müslümanların maruz kaldıkları tacizlerin yanı sıra, Vahdeddin’in Sultanahmet mitinglerinden duyduğu memnuniyeti de dile getiren Rezzemaza, Halide Edib’in saraylılara ettiği hakaretlerden de bahsediyor:

“Allah biliyor, memleket için pek çok hizmet ifa etmiştir. Lâkin saltanata ve saray mensubu bey ve hanımlara da demediğini bırakmamıştır. Benim gibi sarayda hizmet eden hanımlar için, “adi cariyeler, satılmış köleler, padişahın koynuna giren cariyeler” demesini hangi namus sahibi kadın bu sözleri kabul eder. Hâlbuki kendi büyük validesi olacak benim gibi saray mensubu imiş. Bu halde bile böyle konuşmasına bir mana veremiyorum.”

Zat-ı Şahane’den Mustafa Kemal’e 8.000 Sterlin

sultan vahdettinRezzemaza, hatıratında Mustafa Kemal’in Yıldız Sarayı’nda hünkâr ile görüşmesinden bahsettikten sonra, Vahdeddin’in M. Kemal’e Anadolu’ya geçip memleketi düşmanın zulmünden kurtarmasını irade buyurduğunun bir hakikat olduğunu dile getiriyor. Emrin gizli verilme sebebi ise, İngilizlerin her şeyi tahkik etmeleri ve işin ortaya çıkması durumunda Anadolu’ya geçilmesine izin vermeyecekleri vâkıasıdır. Ayrıca, Rezzemaza Vahdeddin’in M. Kemal’e, Anadolu’da müşkülat çekmemesi için tam 8.000 sterlin verdiğini söylüyor.

Vahdeddin’in sürgünde, M. Kemal hakkında birçok şeyden bahsettiğini de dile getiren yazar, kanunen yasak olduğundan bunları satıra dökemediğini ifade ederek ekliyor:

“Esasında Mustafa Kemal Paşa’yı şahsen hiç görmedim. Sadece hakkında anlatılanları biliyorum. Memlekete avdet etmemden sonra her yerde resimlerini ve heykellerini gördüm. Bugün Ruslar için Lenin ve Stalin ne ise, Türkiye için de Mustafa Kemal Paşa aynısı.”

Sürgün Günleri

Hatıratın ikinci kısmı, sürgün günlerine hasredilmiş. 1924-1927 arası sürgün hayatındaki müşahedelerin anlatıldığı bu kısımda; Vahdeddin’in vefatı, ödenemeyen borç, tabutu hacizli olduğundan hünkârın naaşının San Remo’daki evinde, tam 40 gün bekletildiği anlatılıyor. Ayrıca, hanedan mensuplarının sürgündeki hazin hikâyeleri, mutlulukları yaptıkları evliliklerden de bahsedilmiş. Sultan Vahdeddin’in yaşadığı maddî sıkıntı hakkında ilginç bir tespitte bulunan yazar, Türkiye’den hiçbir tahsisatın yapılmadığını ve maiyetindeki bazı maddî durumu iyi olan “heriflerin” de ellerini hiç ceplerine atmadıklarından bahsediyor:

29458832“Zat-ı Şahane maiyetinde bulunanları senelerce beslemişti. Bunların arasında hali vakti yerinde olanlar da vardı. Hünkârın parasının bitmesi ile borçlanmaya başladığında, güya pek sadık olan bu herifler kendi ceplerinden tek kuruş dahi harcamadılar. Sultan Vahdettin bütün masrafları tesviye etmekle mükelleftir diyorlardı. Esas hain hünkâr değildi bendegânı idi. Velinimetlerini sırtından vurdular.”

Sultan Vahdeddin’in vefatından sonraki devreyi ihtiva eden son kısımda 1931-1952 yılları ele alınmış. Vahdeddin’in eşi Müveddet Kadınefendi’nin tekrar evlenmesi, Mısırlı prensesler, İstanbul’a dönüş, Ömer Faruk Efendi ile Sabiha Hanım’ın dillere destan evlilikleri ve boşanmalarını akıcı bir üslup ve güzel bir Türkçe ile anlatılmış.

Hatırat’ın dili, hem canlı hem de samimi. Bir saray hanımefendisinin harikulade Türkçesi, okuyucuyu adeta hatıratın içine çekiyor. Hem farklı bir bakış açısı sunması, hem de pek bilinmeyen sürgün günlerini güzel bir Türkçe ile anlatması hatıratın ehemmiyetini artırıyor.

tarih ve medeniyet

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum