Safa önal, Kırgın ve öfkeli

395 senaryosuyla Guinness Rekorlar Kitabı’na giren Yeşilçam sinemasının ünlü senaristi Safa Önal, ilerleyen yaşına rağmen halen çalışıyor. Emeklilik dahil hiç bir sosyal güvencesi bulunmayan senarist, tedavi olmak ve hayatını idame ettirebilmek için kendi ifadesiyle ölene kadar çalışmak zorunda. Mustafa Cambaz Temmuz 17, 2016

Safa önal, Kırgın ve öfkeli
17 Temmuz 2016 - 14:35

Safa Önal, Yeşilçam sinemasının büyük senaristi. Türk filmlerinin bir çoğunda onun emeği ve imzası var. 395 senaryosuyla Guinness Rekorlar Kitabı'na girdi. 400'ün üzerinde senaryo yazdı, 46 film yönetti. Hicran Sokağı adlı filmle 2007 yılında jübilesini yaptığı ve sinemaya veda ettiği zannediliyor. Halbuki o, “Ben sinemaya devam ediyorum. Ölene kadar da edeceğim. Sinema ve sinema için çalışmak en büyük tutkum” diyor. Üstelik ünlü senaristin emeklilik dahil hiç bir sosyal güvencesi yok. İlerleyen yaşına rağmen çalışmak zorunda.

MUTLU GÜNLER GERİDE KALDI
1953 yılında Kanlı Para ile ilk senaryosunu yazan Safa Önal'ın uzun süren bir Babıali serüveni de var. Peyami Safa'nın Türk Düşüncesi dergisinde hem yazı işleri müdürlüğü yapıyor, hem öykü yazıyor. Yine dönemin en çok satan kadın dergisi Yelpaze'de 8 yıl yazı işleri müdürlüğü görevinde bulunuyor, öyküler yayınlıyor. Ancak sinema üstün basıyor ve 1961 yılında gazeteciliği bırakıyor. Diyalog yazmaktaki ustalığı, onu Türk sinemasında farklı ve özgün kılıyor. Bu yüzden sinemanın farklı alanlarında faaliyet gösterenlerin çalışmaları dönüp dolaşıp bir şekilde Safa Önal'a değer. Önal'ın dünyaya olumlu bakışı, aşka inancı senaryolarına da yansımış. İyimserliği hayatının pusulası olmuş. Çünkü geçmişte kalan günleri arasında hiç kötü anısı yok. “Hiç kırmadı ki beni hayat. Çok genç yaşta şöhret oldum. Her yerde adım geçiyordu. Seviliyordum, sayılıyordum. Babıali ve Yeşilçam'da yanlış yapmamaya çalıştım. Çok mutlu geçen bir zamandı” diyor. Ancak yaşlılıkla birlikte para sorunu başgösteriyor. Devlet yardımı, emekli maaşı olmayınca zahmetli günler başlıyor. Bir kaza sonucu düşüp başını taşa çarpması ve sağlığını kaybetmesi de bunun üzerine tuz biber oluyor. Sosyal güvencesi olmadığı için bütün tedavi masrafları cebinden gidiyor. “18 aydır onun zahmetini çekiyorum. Fizik tedavi görüyorum. Haftada iki gün fizik tedaviye gidiyorum ve sadece bunun için dünyanın parasını ödüyorum. Bu durum aylardır sürüyor” diye gösteriyor tepkisini.

FİLMLERİMLE BÜYÜDÜNÜZ DE NE OLDU?
Safa Önal, bugüne kadar 400'den fazla senaryo yazmış, 46 film çekmiş, Guinness Rekorları'na girmiş, mesleğinde duayen olmuş ancak yapımcılar kendisi için prim yatırmamış. Öyle olunca da sosyal hanede işsiz görünüyor. “Daha evvel Babıali'de yazı işleri müdürlüğüm var. Orada gözlük almışım. 1953'te sigortalamışlar beni. O dosyalar bir yağmurda dökülmüş, gitmiş. Yağmurda ziyan olan dosyaların ceremesini ben çekiyorum. Bulamıyorlar, bulamadıkları zaman da kusura bakma diyorlar. İhtiyarlık sigortası için Kumkapı'ya gittim. Oradan da bir şey çıkmadı. Geçen sene hükümet, herkes sigortalanacak, emekli maaşı alacak diye bir kanun çıkardı. Bağkur'a telefon ettim. Müdür muavinesi bir hanım çıktı. Tanıdı beni. O meşhur sloganı söyledi: 'Biz senin filmlerinle büyüdük.' Hemen gelin dedi. Kalktım, gittim. Kadıncağız beni karşıladı ve işlemleri memurlarına bırakmadı. Kendisi bilgisayarın başına geçti. Göbek adımla, adımla, soyadımla aradı yok, yok... Şaşırdı kaldı ve 'Safa bey maalesef yoksunuz. Kendi yetkime güvenerek sizi 2 senelik kayıtlı görebilirim. 10 sene sonra da emekli olursunuz' dedi. Mezarıma yollarsınız dedim, çıktım. Ankara'da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na gittim. Bakan Faruk Çelik beni çok iyi karşıladı. DİSK Genel Başkanı Kani Beko da oradaydı. 'Senin geleceğini duydum, bekledim' dedi. Sarıldı, kucaklaştık. Fotoğraflar çekildi. Yine aynı slogan. 'Senin filmlerinle büyüdük.' Büyüdünüz de ne oldu? Bakan da durumuma bir çare bulamadı. Vergi dönemlerinde en çok vergiyi verenlerden biriydim. Hiç karakolluk olmadım, iyi bir vatandaş olarak 86 yaşıma geldim, devlet beni kollamadı, savunmadı. Kırgınım.”

63'Ü GEÇİNCE YAŞINI SÖYLEMEYECEKSİN
Cahit Sıtkı 35'inde; 'Meğer su ıslatır, ateş yakarmış/ Geç anladım taşın sert olduğunu/ Ve her geçen günün bir dert olduğunu/ İnsan bu yaşa gelince anlarmış' diyor. Her geçen günün nasıl bir dert olduğunu gel bana sor Cahit Sıtkı. 35 yaşında bunu nasıl anlarsın?” derken kendi yaşını işaret ediyor Safa Önal ancak, “Bakmayın yaşımı söylememe. Biliniyor çünkü” diyerek de eski terbiyeyi hatırlatıyor: “Rahmetli babamdan bana bir öğüt vardır. Peygamber Efendimiz 63'ünde vefat etti. 63'ü geçtin mi yaşını söylemeyeceksin derdi. Bir itikat sahibiysen, iyi bir Müslümansan 60'ı geçtim dersin. Peygamberin gitmiş 63 yaşında, ben 80'indeyim, 90'ındayım fiyakası yakışıksız bir şeydir. Babamın bana öğüdünü tutamamaktayım. İster istemez yaşım söz konusu oluyor. Bir yere gittiğimde özgeçmişim okunuyor veya yazılıyor.”

SİNEMAMIZIN ZOR ZAMANI
Safa Önal, Türk sinemasının 1955-1980 yılları arasında çekilen filmlerin pek çoğunun senaryosunu yazdı. Kalemi, duygusu, hayalleri güçlü olduğu için çektiği filmler de halkın sevgi ve ilgisini kazandı. Yeşilçam'ın en parlak döneminin senaristine göre sinemamız zor bir zamandan geçiyor çünkü “Ana avrat küfürlerle yapılan sinemadan bir hayır gelmez.” Buna rağmen arada iyi şeyler de üretiliyor. Olağanüstü bir dönem filmi olarak gördüğü Yılmaz Erdoğan'ın filmi Kelebeğin Rüyası, rahmetli Ahmet Uluçay'ın filmi Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak gibi. Uluçay'la güzel bir de hatırası var Safa Önal'ın: “Ankara Uluslararası Film Festivali'nde jüri başkanıydım, Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak diye bir film vardı. Ahmet Uluçay çekmiş. Kütahya'nın Tavşanlı ilçesinden bir adam. Bir gün çıkmamış o ilçeden. Mükemmel bir film çekmiş. Dehşete düşürdü beni. Gece yemeğe çıktım onunla. 'Sen jüri başkanısın, oyunu belli etmiş oluyorsun, başın derde girer' demişti. Ne olursa olur seni bırakmam dedim ve kendisinden dinledim yaptığı filmin hikayesini.” Bir de “ Yeşilçam filmleri yapan, bu işi ustaca kotaran Çağan Irmak var ve bu iyilerin arkası gelecek gibi.”

TELEVİZYONLAR PARAMI ÖDEMİYOR
Konu yaş meselesine girince içinde bulunduğu durumu biraz da tepkiyle anlatıyor Safa Önal: “Bu yaşa gelince hiç bir şeyden korkunuz kalmıyor. Hiçbir şey umurumda değil. Şunu söyledim, muhalif davrandım, ya da müspet davrandım, bundan dolayı başıma iş açılır diye umurunuz olmuyor. Bir de kırgınlığınız var. Hem yaşlı, hem kırgın olunca ne olur bundan sonra bana diyorsun.” Ünlü senarist, dışarıdan bakıldığında kaşanelerde oturduğunun zannedildiğini anlatıyor. “Geçen gün İstanbul kültür dairesi başkanlığında bir güzel adam, 'Ben seni kaşanelerde filan oturuyor sanırdım' dedi. Çok şaşırdı. Evet, benim şimdi bir elimin yağda, bir elimin balda olması gerekiyor. 400 kadar filmimin halen her gün 8- 9 tanesi televizyonlarda gösteriliyor ama birikmiş telif haklarımı alamıyorum. 14 senedir televizyonlarla mahkemelerde hakkımı arıyorum. Paramı ödemiyorlar. Bir adamın hakkını vermek çok rahatsız edici geliyor onlara. Ama ben mücadele ediyorum. Fikri Haklar ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurdum, kabul edildi. Bugün yarın sonuçlanacak ve mutlaka kazanacağım.”

HAYALSİZ BİR ÜLKE OLDUK
Safa Önal, Türkiye'de sanat alanında bir gelişme olmamasın-dan şikayetçi. “Hayalsiz bir ülke olduk. Romancımız yok gibi. Romanın yoksa neyin var? Biraz şiir ve öykü var. Paranın peşine düştük. Hayal kurma, hayali büyütme, geliştirme gibi özelliğimiz gittikçe azaldı. İyi Türkçe konuşan nadir. Akşamları TV kanallarında konuşanlar Türkçe'ye daha çok önem versinler. Eee.., ııı... gibi kılçıklardan ve çapaklardan kurtulsunlar. Alman insanı günde 700 sözcükle konuşuyor, Türk insanı 200 sözcükle konuşuyor. Benim son derece hassas olduğum ve kötümser baktığım bir konudur Türkçe meselesi. Biz koca bir imparatorluk yaşamışız. Oradan aldıklarımız var. Bir saray lisanı var. Sarayda 'kapıyı ört' yoktur. 'Kapın örtülsün' bedduası olmasın diye 'kapıyı çevir' derlerdi. Büyük bir edeptir bu. 'Işığı söndür' demiyor. 'Işığın sönsün' bedduası olmasın diye, 'ışığı dinlendir' diyor.”

HİÇ YAŞLANMAYACAĞIZ ZANNEDİYORDUK
Arkadaşlarının pek çoğu vefat ettiği için bir yalnızlık çökmüş Safa Önal'a. Yaranızı deştik dediğimizde eski günleri kastederek; “Hep öyle sürecek gibi geliyordu. Hiç ihtiyarlamayacağız, bütün dostluklar devam edecek, ayrılmayacağız zannediyorduk. Birdenbire bir baktım ki herkes yaşlı. Bir elin parmakları kadar kaldık. İnanılmaz bir yalnızlığı taşıyorum. Memduh Ün, Sadri Alışık, Metin Erksan, Halit Refiğ, Ülkü Erakalın, Atilla Özdemiroğlu, Ekrem Bora, Osman Seden, Orhan Aksoy, Tanju Gürsu çağrıldılar ve gittiler. Ölüm yıldönümlerinde 'sen iyi konuşursun, birlikte çalıştınız, hepsini tanıyorsun gel konuş' diyorlar” deyip hüzünleniyor. “Ben de yavaş yavaş hazırlanıyorum öbür tarafa. Filmler, kitaplar, resimler, anılar, ödüller her şey yığıldı. Yavaş yavaş onları nereye vereceğimi düşünmeye başladım. Herhalde oğluma bırakacağım. O belki bir şeyler yapabilir.” Sonra bir anda yapacağı işler geliyor aklına. “Dram haline getirmemek de lazım” diyor ve yeni projesini anlatıyor: “Önce Çocuklar Ağlar diye bir projem var. Eylülde onu çekeceğim. Senaryo ve yönetmenliği bana ait. Çocukları ön plana alan aklı başında bir film olacak. Bu konuda Kültür Bakanlığının yardımına ihtiyacım büyük.”

yenişafak pazar eki

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum