RÜMEYSA ERTEM: YAPBOZ

Âdem? Yine de, yine de akan sudan, uçan kuştan, bir bulut gölgesinden hatta bir meddücezirden akan “aklı” –varlığın cevheri olan aklı- bir ömür muhafaza edebilecek tek varlık olan iki ayaklılar, yani biz Âdemler…

RÜMEYSA ERTEM: YAPBOZ
03 Mayıs 2019 - 20:58 - Güncelleme: 03 Mayıs 2019 - 21:17

OZ

YAPBOZ

Bir aynaya dahi gerek duymaksızın kendi varlığımı düşünmeyi küçük yaşta öğrendim. Kim ne etkiledi, kimden ne öğrendim, bilmiyorum. Bu öğrenilecek bir şey midir; bilmiyorum, belki… Bir telefon konuşmasında, bir gökyüzü seyrinde, denizde kulaç atarken ya da sıkıcı bir ders saatinde zihnimde oluşan “sen varsın” düşüncesi, kollarıma dokunup etrafımı seyredip “ben varım” düşüncesine bıraktığında kendini, herhalde delilik bu diye de düşünmüyor değildim.

Adı delirmek bile olsa, insanın belki bir pencere camında, belki bir kitabın sonuna geldiğinde, belki hiçbirine gerek duymadan öyle bir anda kendi varlığının farkına varması çok şeyi değiştirebilir hayatta. Bir delirme değil belki bu ama aslında delilikten de pek farklı bir şey değil. Durup varlık sorgulamak; onca iş-güç, ders, çoluk-çocuk… Başta dert, cepte az…

Haklı bulmuyor değilim. Öyle zamanlar oluyor ki, hani, mesela dersten başka bir şey düşünmemen gerekiyor. Çocuğundan başka bir şey düşünmemen gerekiyor. Ay sonunu getirmekten başka bir şey düşünmemen gerekiyor. Yarınını düşünmen gerekiyor ya da. Tüm hayatını bu düşüncelerle geçiren insanlara dahi, gün oluyor ki bunların hiçbiri yetmiyor; yetmeyen bir şeyler olduğunu görüyorsun. Soluk alman demek, gece yorgunluk üzerine çektiğin uyku olmuyor senin için. Hayat karmaşasının yanında tatmin etmeyen, arayışın peşinde koşturan inkâr edilemez mest eden bir “şey” var ama ne? Yemek, içmek, çoğalmak, haz almak ne hoş ama nereye kadar ve ne için? Sıkıntı çekmek, sorumluluklar almak, çalışmak, ölüme ağlamak kalana yanmak ne zor ama nereye kadar ve ne için? Herkesin yapbozu eksik, herkesin eksik bir parçası var doldurulamayan. Yerine ne koyarsan koy, uymayan. O eksik parçanın doldurulma çabası, belki de Âdemin doyumsuzluğu da buydu? Âdemin doyumsuzluğu, yapbozu tamamlama uğraşı. Nitekim Âdemin başlangıcı: doyumsuzluğu…

Doyumsuzluğu evet, Âdem bir soru bulabilmeli kendine, Âdem cevabını bulamamalı, Âdem hep aç olmalı cevaba. “O elma neden yasak” diye sorabilmeli Âdem. Kâinatı bozabilip, düzenleyebilen bu iki ayaklıların bir anlam, bir mana, bir soru bulabilmesi var olanlar içerisinde var kalabilmesi demek değil de nedir, Âdem? Yine de, yine de akan sudan, uçan kuştan, bir bulut gölgesinden hatta bir meddücezirden akan “aklı” –varlığın cevheri olan aklı- bir ömür muhafaza edebilecek tek varlık olan iki ayaklılar, yani biz Âdemler… Bizim gerçekten dertli başımız pişmiş aşımız, bizde yaşamak yükü, bizde dert yükü, biz gerçekten kavrulur dururuz bir garip oynaşlarda.

Ne yapacağız, ne yana gidecek, ne yana döneceğiz? Var olmak ile bir yerde bulunmak arasındaki çizgiyi nasıl koruyacak, ne kadar çabalayacağız? Bunca çabadan yorgun çıkan ruhlarımızın elinde eksik parça mı olacak, ellerimiz iki yana salık boş ve halsiz mi düşecek?

Tüm soruların, sorunların eşiğinde; yetmiyor varlığım. Hayali yetmiyor, gerçeği yetmiyor. Ruhumu yükseltecek, aşağılardan ve aşağılıktan beni çıkaracak olan o eksik parça, dik yamaçların zirvesinde bir mücevher mi ola ki çıkıp alayım? Çıkıp alayım ve tatmin olayım. Yücelteyim varlığımı sonsuz kudretin ellerinde. Çukuruna düştükçe dünyanın kanatlarım çırpınsın hep yukarı doğru. Ne yaşarsam yaşayayım hüsrana uğramadan süzüleyim mutlak iyiye. Süzüleyim ve varlık kelimesi yarım kalmasın kalbimde. Ya tam var olayım ya tam yok. Yeter ki ellerim iki yanda salık boş çıkmayayım yorgunluklardan.

İster eksik parça ister benliğim; ne istersem, ne düşünürsem, ne hissedersem, ne konuşursam konuşayım; âleme oluk oluk akan varlığım, dönüp dolaşıp hep şu cümlede birikiyor: “Şüphesiz insan gerçekten ziyan içindedir”

Tamamlanmamış bir yapbozun son cümlesi olarak…

Rümeysa ERTEM 28.04.19

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum