Romanlardaki sultan

Mehmet Tunç 06 Mayıs 2015 Soner Akpınar, Türk Romanında II. Abdülhamit adlı çalışmasında romanlardaki II. Abdülhamid portresine panoramik bir bakış imkânı sunuyor. Bugüne uzanan siyasal kültürümüzü biçimlendiren bir dönemi de anlamlandıracak bilgiler içeriyor kitap. Türk Romanında II. Abdülhamit, yüzü romandan çok tarihe dönük bir çalışma.

Romanlardaki sultan
27 Ağustos 2015 - 15:45

Orta Asya’dan gelen sınıf arkadaşlarımıza sık sık çatan, onları Sovyetlerin günahlarıyla adeta yargılayan hocamız, söz Servet-i Fünûn edebiyatına geldiğinde, eğer II. Abdülhamid zamanında belirtildiği kadar koyu bir sansür uygulanmış olsaydı Tevfik Fikret’in “Bir Lahza-i Teahhur” gibi şiirlerini yayımlayamayacağını söylemişti. Taşı gediğine koymak için fırsatı yakaladığını gören Orta Asyalı bir arkadaşımız da, “Hocam, o çok sevdiğiniz Cengiz Aytmatov, rejimi yerden yere vuran Gün Olur Asra Bedel kitabını Sovyetlerde yazdı ve bu eseri ile Lenin Edebiyat Ödülü aldı. Demek ki orada da sizin söylediğiniz denli koyu bir sansür ortamı yokmuş.” dedi. Hocamız, tahmin edileceği üzere cevap vermek için bir dizi söz etti ama o gün sırf kendimizden yola çıkıp kendimizi anlamlandırmanın hakkaniyetsizliğiyle yüzleşmiştik. Sözün hep bir lütuf olarak insana sunulduğu bir yerde tartışma elbette sansürün kendisi değil dozu üzerine sürdürülmüş ve sürdürülecektir.

II. Abdülhamid muhalefeti
Soner Akpınar, Türk Romanında II. Abdülhamit adlı çalışmasında romanlardaki II. Abdülhamid portresine panoramik bir bakış imkânı sunuyor. Kitap, bugüne değin uzanan, siyasal kültürümüzü biçimlendiren ve gölgesi üzerimizden hiç gitmeyen bir dönemi de anlamlandıracak bilgiler veriyor. Akpınar, romanımızda hiçbir padişahın II. Abdülhamid denli tartışılmadığını ve bu tartışmaların hiçbir padişahta görülmediği kadar uç noktalarda yaşandığını özellikle belirtiyor. Romanlarımızdaki tartışmaların bu şekilde yaşanması elbette bize özgü bir dizi sorunu da beraberinde getirmiştir. Birkaç istisna dışında romanlarımızdaki II. Abdülhamid portresinin, bir karakterden çok tip olarak belirmesi, zaman zaman bir karikatür düzeyine düşmesi bu sorunlardan biridir.

Padişahı konu edinen ilk dönem romanlarda daha çok yergi tonunun, özellikle 90’lı yıllardan sonra yükselen İslamcılıkla birlikte yazılan romanlarda ise övgü dilinin ön planda olduğunu, her iki dönemde de meseleye “nesnel” yaklaşan örneklerle karşılaşıldığını ama bütün bu toplam içinde “ortak bir algıdan” söz edilemeyeceğini söylüyor yazar. İlk dönemi karakterize eden bir başka özellik ise Mehmet Akif’ten Ziya Gökalp’e, Süleyman Nazif’ten Hüseyin Cahit’e uzanan bir çizgide çok farklı siyasal görüşler benimseyen aydın ve yazarların, II. Abdülhamid muhalefeti konusunda birleşmeleri. “Nesnel” sözcüğüne Akpınar’ın terminolojisinde özel bir anlam yüklendiğini görüyoruz, hiç kuşkusuz bu durum araştırmada edebiyat kadar tarihin de hesaba katılmasıyla ilgili. Elbette önemli bir tarihî figürü konu edinen romanların incelenmesinde tarih de bir başvuru kaynağı olacaktır. Bunda bir sorun yok. Ama eğer çalışmanın merkezinde romanlar varsa “nesnellik”  iddiası yargıda bulunacak bir ağırlıkta olmamalı. Çünkü estetik bir nesne olan romanın nitelik tartışması, kendine özgü değerler etrafında yürütülmelidir.

Akpınar, tek yanlılıktan uzak ve nesnellik bağlamında öne çıkardığı romanlar arasında Mithat Cemal Kuntay’ın Üç İstanbul’u ile Nahid Sırrı Örik’in Sultan Hamid Düşerken’ini anıyor. Önsözde yer alan, “Bu çalışmayla amaçlanan Türk romanının yaratmış olduğu Abdülhamid imgesinin ne olduğu, gerçek Abdülhamit’le ne derece uyum sağladığı ve romanların Abdülhamit algısını ne derece yönlendirdiğini tespit etmektir.” cümleleri, kitabın amacını net bir şekilde ifade ediyor. “Roman ve Tarih İlişkisi Üzerine” başlıklı bölümde yazarın edebiyat-tarih ilişkisine dair çerçeve görüşlerini öğreniyoruz: “Kuşkusuz tarih ve edebiyat yazımını birbirine yaklaştıran tahkiyedir. Ancak birincinin tahkiyesinde gerçekliğe bütünüyle uymak zorunluluğu varken diğeri her şeyden önce kurmacadır ve gerçeklikle istediği (?) şekilde oynayabilir.” Ayraç içindeki soru işaretinin yazarın bir tasarrufu olduğunu belirteyim. Alıntıladığım cümlelerden de anlaşılacağı üzere, Türk Romanında II. Abdülhamit yüzü romandan çok tarihe dönük bir çalışma. Akpınar’ın tarih ve edebiyat ayrımını ne denli gözettiği sorusunun yanıtını ise okurlara bırakalım.

Kırka yakın roman
Sultan Abdülhamid’i konu alan ilk roman Halid Ziya’nın 1909’da yazdığı Nesl-i Ahir’dir. Bunu 1910 yılında yayımlanan Ahmet Mithat Efendi’nin Jöntürk’ü, Bekir Bahri’nin Jönler’i izler. Bu ilk üç romanda merkezî bir kahramandan çok atmosferi inşa eden bir unsur olarak anılan II. Abdülhamid, daha sonra gelen romanlarda oldukça sert ve koyu çizgilerle betimlenmeye başlar. Edebiyatımızın II. Abdülhamid’e ilgisi, söz konusu romanlarla başlamış olsa da Milli Edebiyat’tan cumhuriyet dönemine ve elbette günümüze değin uzanan geniş bir zamanda hep sürmüştür. Akpınar’ın incelemesine konu ettiği kırka yakın roman, daha çok merkezinde Sultan’ın olduğu çalışmalar. Halide Edip Adıvar’ın Sinekli Bakkal, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Bir Sürgün, Sâmiha Ayverdi’nin Yolcu Nereye Gidiyorsun, Kemal Tahir’in Bir Mülkiyet Kalesi, Hıfzı Topuz Taif’te Ölüm, Ahmet Altan’ın Kılıç Yarası Gibi ve İsyan Günlerinde Aşk, Reha Çamuroğlu’nun Bir Anlık Gecikme, Okay Tiryakioğlu’nun Abdülhamit Son Hükümdar gibi eserleri, Akpınar’ın incelediği romanlardan bazıları. Çalışmanın kuram cephesinin aksadığını belirtmem gerekiyor; burada yaşanan eksiklikler, incelenen romanlar arasında ilişkiler kurulmasını, çoğul okumalara kapı aralanmasını engelliyor. Roland Barthes, “Niçin, her biçimde, her nesne için yeni bir bilim olmasın: Tekilin bilimi (tümelinki değil).” demişti. Akademik bir çalışmanın idealinin biraz da bu olması, handiyse savına özgü bir disiplinle okurun karşısına çıkması gerektiğini düşünüyorum.

Türk Romanında II. Abdülhamit’i okurken romanlarımızın daha çok dönemin toplumsal ve siyasi koşullarından yola çıkarak sultana yaklaştıklarını fark ediyoruz. Oysa kendi yalnızlığı, yabancılığı içindeki bir padişah portresi çok daha görkemli bir roman karakteri olmaz mıydı?

TÜRK ROMANINDA II. ABDÜLHAMİT, SONER AKPINAR, DOĞU KÜTÜPHANESİ, 329 SAYFA, 20 TL

kitap zamanı

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum