RABİA AKSU:EHİLSİZ MERAK

Varoluşumuzun farkında olduğumuz kadar soyut, varlığın var edildiğinden habersiz oluşumuz kadar somuttuk. Somutluğa dayandırdığımız zihnimiz, kendi olgusunun soyutluğundan bir haber bizim zannımızca bir haber iken, evren bize kavgalarımızın saçmalığını fısıldamaya devam ederken, geleceğin masalını yeniden oluşturma ümidiyle

RABİA AKSU:EHİLSİZ MERAK
13 Mayıs 2017 - 13:05

EHİLSİZ MERAK

 İnsanı diğer organizmalardan ayıran en büyük özelliği düşünebiliyor olması denir. Konumuna göre doğruda olabilir bu düşünce ama insanı tüm bu diğer varlıklardan ayıran özelliği merakıdır. Hiç bir karınca, hiç bir martı, hiç bir köpek "aa üstümüze geceleri Işıldayan bir şey var hadi buna ay diyelim, sonrada oraya gidelim demiyor"... insana düşen bu dünya yolculuğunda nerde niye var olduğumuz, her şeyi bizi Yaratan’ın bizleri bir bütün olarak yarattığı, dışladığımız, yargıladığımız her şeyin aslında bizden ve bizim onlardan bir bütün olduğumuz gerçeğiyle yüzleşip bu dünya üzerinde tekamülümüzü tamamlamaya çalışmaktır diyebilirim. Tabi bu benim fikrim siz ne yaparsınız bilemem.

Benim fikrime dönecek olursak insanın tekâmülünü tamamlaması için merakını ehlileştirmesi gerekiyor. Merakını ehlileştiremeyen insan varoluşun seviyelerinde ilerleyemiyor. İnsan merakını ehlileştirdiği zaman bulma ve araştırma isteği tek bir olguda tek bir varlık veya insandan oluşturulan her zerrenin farkındalığına kayıyor. İnsanın evrim oluşumunun başlangıç göstermesi için yine insandan daha çok çaba harcayabilecek bir varlığa henüz bu boyutlarda rastlanmadı.

Evrim demişken evrim teorisinin ülkemizde ne kadar yanlış bilindiği de bir karambolde. Ülkemizde ki nerdeyse herkes evrimin Darwin'in insanın maymundan geldiği kuramını kanıksadığımız dışında pek neyle ilişkilendirildiğini bilenimiz yok(!) Buna nazaran Liverpool üniversitesinin büyük çoğunluklu kaynakları (batı avrupa kaynakları bilimde bence daha güvenilir) evrim teorisinin 8 ekolü olduğu ve bu ekollerin 7'sinin evrime yaratılış olgusuyla yaklaştıklarını açıklıyor. Yani evrim demek sadece insanın maymundan geldiğini savunmak demek degil!

Tam da bu noktada ehilsiz merak devreye giriyor çünkü biz Darwin'e takmışız, merakımızı başka olgulara, kavram ve teorilere kapatmışız. Kaçımız okullarda bilim diye bize öğrettikleri saçmalıkları eleştirdik diye sorsak (ümitsiz olmayayım) bir kaç parmak buluruz elbet. Madenlerimizi çıkartıp elimize, yüzümüze takıyoruz. Gezegenimizin kalbini yavaş yavaş söküyoruz ve tüm bunları bilim için yaptığımızı söylüyoruz. Söylediğimiz yalanlara kendimiz de inanıyor muyuz bilmiyorum doğrusu.

 Bilinmezlerimizi kaydetmeliyiz. Oysa biz bilmemek için ant içmiş gibiyiz! Yazmayı sadece bir güruh için sanıyoruz oysa herkes yazmalı özellikle akıl varlığından bir boyut açmaksızın ulaşamadığı argumanlara kapattığı vakit yazmalı insan. Akılları hastalıklara boğacak kadar yozlaştırdık yaratılmış insaniyetimizi.  Hasta akıllarla ne üretilebilirdi? Ancak kendini iyileştirebilen canlılar tükettiklerini üretebilirdi. Üretmeyen sadece tüketen evrende bir parazit gibi yok olmaya mahkûmdur. Çünkü Yüce yaratıcı oluştururken bu evreni her şeyiyle bir bütün oluşturdu. Dışladığımız yargıladığımız her şeyde biz vardık. Bizde her şey!

Evrende hata yoktur... Biz bu gezegeni yok etmiyoruz. Bu gezegen bizi imha ediyor. Ama ona bunu yapan bize bunu yapanla aynı. Biz... Yaşamımıza sahip çıkmalı, tekâmülümüzü tamamlamalıydık. Bu ancak insanlığın birbirini katlettiği utançları anlatmayı kesmemizle başlayabilir. Artık çocuklarımızı okul dediğimiz hapishanelere kapatmak yerine varlıklarını algılamaları için yetiştirme peşine düşmeliyiz.

Çünkü bir çocuğa seçimleri olduğunu, yaşamının onun seçimleri içinde var olduğunu göstermek onu özgürleştirmekti.

Seçeneklere, insanlığa, hayata saygısı olmayan birinin, saygıyı aptallık sanması gibi bir şeydi bu. Sadece istenileni, bekleneni yapmak için yetiştirilen robotlardan evlat yetiştirme davasına düşmeliydik.  Peki yapabilir miydik? Küçücük bir umut varlığa gebe kalabilir miydi?

100 yıl önce kanser nadir görülen genetik bir bozukluk seviyesinde ele alınırdı, çünkü var eden kanser çaresini bedenimizde zaten oluşturmuştu. Etrafta nükleer bir patlama olduğu ve kişiler sadece radyasyona maruz kaldığı için kanserden ölecek şekilde dizayn edilmişti beden, çünkü kanser ancak vücuttaki GcMAF proteinini çalışmaması sonucu var olabiliyordu. Şimdi kanser 2 yaşındaki çocuklarda bile görülen bir hastalık haline geldi. Nagalase enzimiüretebilen tüm diğer viral hastalıkların hepsi, kanser ve otizm düzensizliği dışında hepsi bulaşıcı.  Kanser gelecekte bulaşıcı olursa hic şaşırmayın! Otistik çocukların beyinlerinde Nagalase enzimi fazla salgılanıyor, bu yüzden beyinleri diğer çocuklar gibi çalışamaz hale geliyor.

Vücütta üretilmeyen Nagalese nasıl oluyorda vücuda giriyor. (Öğrendiğim de ağladım) çocuklarımıza yaptırdığımız bazı aşılar sayesinde. Yavrularımıza bağışıklık sistemini çökerten ve onları otistik yapabilecek maddeleri onlara biz veriyoruz.  Menenjit aşısı ve her sene piyasaya sürülen farklı farklı aşılarda yüksek oranda civanın Nagalese enzimini vücuda sokması... Bazı aşıların içine yoğun oranda konulan cıva (zekayı negatif etkilediği kanıtlanmış) diğer etken maddelerin hücreleri etkileyip Nagalase yi üretecek şekilde mutante edilmiş.

 Evrende kaç tür var ki kendi türüne böyle haince tuzak kuran? Sağlık problemleri zeka problemlerine, zeka problemleri karakter problemlerine, karakter problemleri toplumsal problemlere dönüşüyor ve "birey"i boğuyordu. Bu gezegende birey artık doğamıyordu. İnsan, insan olmadan, insan olmanın ne demek olduğunu dahi anlamadan sürülüp gidiyordu yaşamdan. Anlamsızlıklar içinde büyüyor, okul denen işkenceden ruhu kırılıyor, acımasızca öldürülen hayvanlarla ya da vücuda asla girmemesi gereken kimyasallarla beslenip her lokmada lanetleniyor ve ne için var olduğunu, yaratılışın ana konusunu dahi anlamadan toplum denilen bu hapishanenin içinde eriyip gidiyordu. 42 milyar 237 milyon dolar*1

Bir aşıdan elde edilen yıllık gelir! Kanserden yılda kazanılan 173 milyar doların yanında 42 milyar nedir ki?

Yok etmeye programladığımız zihnimizi artık çalıştırmanın bütün bu zehirlerden arınmanın bir metafizik boyutu vardır elbet ama biz bu dünya için bütünlendiğimiz evrenin her zerresinde olduğumuz, oldurulduğumuz için merak etmemiz gerekiyor. Yaradan bizden bunu istiyor.

Varoluşumuzun farkında olduğumuz kadar soyut, varlığın var edildiğinden habersiz oluşumuz kadar somuttuk. Somutluğa dayandırdığımız zihnimiz, kendi olgusunun soyutluğundan bir haber bizim zannımızca bir haber iken, evren bize kavgalarımızın saçmalığını fısıldamaya devam ederken, geleceğin masalını yeniden oluşturma ümidiyle.

RABİA AKSU

04.05.2017

 

 

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum