PİŞMİŞ TAVUĞU DİRİLTEN ŞEYH / Prof. Dr. Nurullah Çetin

PİŞMİŞ TAVUĞU DİRİLTEN ŞEYH / Prof. Dr. Nurullah Çetin
17 Kasım 2019 - 00:59 - Güncelleme: 17 Kasım 2019 - 01:04

PİŞMİŞ TAVUĞU DİRİLTEN ŞEYH
 

Kadim zamanlarda tasavvuf, kalple hissedilen İslam felsefesi inşasında, İslam imanının kalbî bir derinlik ve hassasiyetle algılanmasında, İslam’ın sanat ve edebiyat kültürünün yapılmasında, İslam inancı ve yaşantısının estetize edilmesinde, İslam ahlakının toplumsal hayatta yaşanmasına vesile olmuş çok güzel işlevlere sahipti. Sahih, güvenilir mutasavvıflar da vardı. Ancak tasavvuf zamanla tarikatlaşarak bozuldu, giderek İslam’dan uzaklaştı ve çok büyük ölçüde kişi merkezli paganist bir yapıya dönüştü.

Bu tür bozuk tarikat yapılanmalarında şeyh denilen kişiyi kutsayan, onu sorgulanamaz, eleştirilemez, her dediği ayet gibi benimsenen, müritlerin beyinlerinin tamamen iğdiş edildiği, akıllarını kullanmadıkları, özgürce düşünce üretmedikleri, tamamen şeyh denilen şeflerinin emir kulu oldukları bir anlayış hâkim oldu.

Şeyhi kusursuz, tam mükemmel bir üst insana dönüştüren, hatta onu bazen peygamber, bazen de Tanrı konumuna çıkararak uydurma hikâyeleri keramet diye sunan saçma sapan bir masal anlatma ve dinleme klüplerine dönüştüren bir yapıya evrildiler.

Şu verdiğim örnek, sadece birçok tarikatta değil, aynı zamanda bazı cemaat kitaplarında da geçer:

Bir kadının bir tek oğlu varmış. Onu da Abdülkadir-i Geylani adlı güya tarikat şeyhine eğitsin diye getirip teslim etmiş. Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra kadın çocuğunu özlemiş ve görmeye gitmiş. Kadın oğlunu bir odada siyahlaşmış bayat bir ekmek parçasını kemirirken görmüş.

Ana yüreği buna dayanamamış ve Şeyh Abdülkadir-i Geylani’nin evine gitmiş. Bakmış ki adam, mükellef bir sofra kurmuş, birçok leziz yemeklerin yanında bir de pişmiş tavuk varmış. Birçok cariye de huzurunda el pençe divan duruyorlarmış. Çocuğun anası bu durumu görünce şeyh bozuntusuna çıkışmış:

-Oh maşallah! Siz böyle güzel yemekler yerken benim oğlum kuru bir hasır üzerinde kuru ekmek parçasını tuza banarak yesin, bu reva mıdır?”

Bunun üzerine tarikat patronu Geylani:
-“Kadın sus! Çürüttün, işi çürüttün” diyerek önündeki pişmiş tavuğa: “Allah’ın izni ile kalk bakalım!” diye emir verince tavuk canlanarak ve “got got” diyerek sofranın üzerinde ekmek parçalarını yemeye başlamış.

Şef Geylani devam etmiş:
-“Şimdi biz böyle yeriz amma, Hakk’ın kudreti ile arzu edersek tekrar ona hayat veririz.”
(Şemseddin Yeşil, Maneviyat Bağçesi, Evliyaullah Sözleri, Arifler Sofrası, İstanbul 1967, s.7-9)

Şimdi bu keramet denilen masalın neresinden tutsak elimizde kalıyor.
*Birincisi hiçbir insan, ölmüş bir insan ya da hayvana tekrar can veremez. Bu yetki, sadece Allah’a aittir. Ayet açıktır:
“İlkin varlıkları yaratıp, sonra yaratmayı tekrarlayan O'dur. İkinci yaratma O'nun için pek kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce sıfat O'nundur. O, sonsuz güç ve hikmet sahibidir.”(Rum, 27)

Şimdi bu ayete göre, bir canlıya öldükten sonra hayat verme yetkisi sadece Allah’a aittir. Yukarıdaki masal, gerçekten yaşanmış bir hikâye ise şeyh denilen kişi, pişmiş tavuğu canlandırarak kendisini Allah yerine koymuş, eğer gerçek değil de müritlerin uydurması ise bu durumda da tarikatçılar, şeyhlerini tanrılaştırmış oluyorlar. Neresinden bakılsa bu tamamen şirktir.

Böyle yaratma yetkisini gaspeden müşrikler için Allah Kur’an’da şöyle diyor:
“De ki: ‘Sizin şirk koştuklarınızdan ilk kez yaratacak, sonra onu iade edecek olan var mı?’ De ki: ‘Allah yaratmayı (ilkin) başlatır, sonra onu iade eder. Öyleyse nasıl çevriliyorsunuz?” (Yunus, 9)

*Ayrıca çocuklar, küflenmiş bayat ekmek yedirilerek okutulmaz. İyi yemek yenecekse, bunu şeyh denilen kalantor değil, beyni gelişip zihni açılacak ve iyi eğitilip yetiştirilecek olan çocuk yer.

*Hikâyede anlatılan şeyh, bir lokma bir hırka ilkesine göre istiğna halinde masivadan, dünyanın maddi zevklerinden el çekmiş, inzivaya çekilmiş, Allah’la baş başa kalmış, fenafillah olmuş gerçek bir mutasavvıf değil de; zengin bir sofraya kurulmuş, etrafında birçok cariyenin el pençe divan durduğu, dünyacı, hedonist, zevkçi, nefsine düşkün bir mafya babasına benziyor. Şimdiki tarikat şeflerini araştırın, aynı tipin devam edegeldiğini göreceksiniz.

*Bugünkü tarikat yapılanmalarının İslam’la bir alakası yoktur. Türkler bu küflenmiş mezbelelikleri terk etsin, Kur’an ve Hz. Muhammed merkezli gerçek İslam’a dönsünler. 

 

 

Prof. Dr. Nurullah Çetin


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum